Muhassıl Nedir, Kimdir, -Osmanlıda Vergilerinde Görevi- Hakkında Bilgi

Muhassıl. Devlete ait vergi ve resimleri toplayan görevlilere verilen ad.

Arapça tahsîl masdarından türeyi “tahsil edici” anlamındaki muhassıl k mesi Osmanlı Devletİ’nden önce Anad Selçukluları’nda kullanılmıştır. Muhas lar Osmanlı Devleti’nde kuruluştan itibaren Anadolu’da ve Rumeli’de cizye, âş âdet-i ağnam, imdâd-ı seferiyye ve ha riyye, sâlâriyye, mukabele, bedelinü: avarız, ispençe vb. adlarla anılan vergilerin tarh ve tahsilinde görev yapmışlar

Muhassıl unvan ve yetkileri dönemi göre değişiklik göstermiş, muhassıllar’ vergi toplamanın yanı sıra idarî vazifeler üstlenmişlerdir. Genellikle büyük hasla zeametlerin vergi gelirlerini toplayan görevliler taşrada mahallinde tesbit edilirdi. Tahrir defterlerinde muhassıl t kayıtlı birçok şahsa rastlanması has ve kıf topraklarının yaygınlığıyla ilgili olal Ancak bunların sayısının fazla oluşu konusu görevin niteliği hakkında bazı reddütlere yol açmıştır. Bunların bir minin “ilim tahsil eden” anlamında muhassıl olarak kaydedildiği ve aslında 1 be durumunda olup vergi toplamakla kalan bulunmadığı üzerinde durulmu; Bununla birlikte söz konusu durumun bölge için genelleştirilemeyeceği açıktır.

Klasik dönemde umumiyetle mahall surlardan seçilen muhassıllar giderek di bölgelerinde nüfuzlu şahıslar haline diler. Böylece mahallî idarede yeni bir yal sınıfın ortaya çıkışına zemin hazıı mış oldu. XVII. yüzyıldan itibaren muhassıllık daha farklı bir mahiyete bürü bunlar idarî yetkilerle donatıldılar, yüzyılın başlarından itibaren timar v âmetlerde yapılan değişiklikler sonu da bir kısmının malikâne haline konu sı üzerine Anadolu’da Saruhan, Hudî digâr, Karesi, Canik sancakları ile H Musul eyaletleri sancakları ve Mora kız, Sisam, daha sonra Girit ve Taşoz lan, ayrıca Rumeli’de bazı sancakları lirlerini toplamakla görevli memurlar hassıl unvanıyla adlandırılmış (muh iü’l-emvâl), aynı zamanda buraların; timinden de sorumlu tutulmuştur. 1 de İran savaşları sırasında eyalet t; da emaneten yönetilen Kıbrıs adası c dâret hassı olarak belirlenmiş, ancat hassıl tayin edilen kimselerin kötü i leri yüzünden yeniden eski şekline durulmuştur. Ayrıca bu yüzyılın başından itibaren mâzul vezir ve sadrazamlar san­caklarda muhassıl sıfatıyla görevlendiril­miştir. Muhassıl tayin edilen kişiler bizzat görev yerine gitmedikleri zaman vekilleri vasıtasıyla idareyi yürütmüşlerdir. XVIII. yüzyıldan itibaren muhassıllıklar daha yo­ğun biçimde yerli ailelerin eline geçmiş, bunlar mütesellimler gibi yolsuzluklara karıştıklarından haklarında şikâyetler ol­muştur. Meselâ Canik muhassıllığına ge­tirilen Canikli Hacı Ali Paşa devleti en çok uğraştıran yerli hanedan reislerinden bi­ridir.

XIX. yüzyıl başlarında pek çok sancak muhassıllık şeklinde yönetilmeye başlan­mıştır. Bunlardan Teke sancağı 1812’de muhassıllık şeklinde idare edilmesi şartıy­la Karaman Valisi Ali Paşa’ya ilhaken ve­rilmiştir. Yine Darphâne-i Âmire tarafın­dan yönetilen ve devletin en büyük mukataalanndan olan Bolu ile Viranşehir san­cakları 3 Mart 1825’te voyvodalıktan çıka­rılıp muhassıllığa çevrilmiştir.

Gülhane Hatt-ı Hümâyunu ile, Öteden beri halkı ve devleti zarara uğratan ve şi­kâyetlere sebep olan iltizam usulünün kaldırılacağına dair karar alınmış, bu ka­rar çerçevesinde çeşitli isimlerle alınan vergilerin yerine herkesten geliri oranın­da tek bir verginin tahsil edilmesi esası benimsenmiştir. Böylece devletin gelirleri­nin toplanmasında önemli rol oynayan ve halkla devlet arasında aracılık eden mül­tezimlere işten el çektirilerek vergileri top­lamakla vazifeli ve doğrudan merkeze bağlı olan muhassıl-ı emval adlı görevliler tayin edilmiştir.

Muhassıllık sisteminin uygulanmasına merkeze yakın eyaletlerden başlanmış, kendilerine yardımcı olmak üzere muhas-suların yanına birer mal, emlâk ve nüfus kâtibi verilmiştir. 25 Ocak 1840 tarihinde çıkarılan bir nizamname ile muhassılların tayin ve çalışma esasları belirlenmiştir. Bu­na göre hazinenin bütün gelir kayıtları ve defterler muhassıllara verilecek, kaydı bu­lunmayanlar belirlenip hazineye bildirile­cekti. Nüfus ve mülk sayımının yapılış tar­zı ve bu işlerde görev alan kişilerin mas­raflarının karşılanma şartlan da tesbit edilmiştir. Eski gelirlerin lağvedilip yerine yeni bir sistem getirilmeye çalışılırken dev­letin rutin giderlerini karşılamak üzere halktan geçici olarak peşin bir verginin alınması kararlaştırılmıştır. Daha sonra ye­ni usule göre vergi yazım işlemleri tamam­lanıp halkın ödeyeceği gerçek vergi oranı ortaya çıkınca daha önce ödenen peşin vergi bu meblağdan düşülecekti.

Muhassıllara yardımcı olmak, vergilerin tesbit ve tevzii ve bu konularla ilgili görüş­meler yapmak üzere sancak merkezlerin­de birer muhassıllık meclisi (büyük meciis) teşkil edilecekti. Meclis muhassıl, hâkim, müftü, asker zabiti, mahallin ileri gelen­lerinden dirayetli ve iyi halli dört temsilci ve iki kâtipten oluşmaktaydı. Bölgede gay­ri müslimler de yaşıyorsa bunlar metro­polit ve kocabaşlarından belirlenen iki ki­şiyle temsil edilecekti. Ancak uygulama­da ikiden fazla gayri müslim unsur ve ce­maatin bulunduğu yerlerde temsilcilerin nasıl seçileceği meselesi ortaya çıkmış ve bu durum Meclis-i Vâlâ’da ele alınarak böyle yerlerde her cemaatin bir kişiyle temsil edilmesi kararlaştırılmıştır. Meclis haftada iki üç gün toplanacaktı.

Eyalet merkezlerinde ise müşirin baş­kanlığında daha geniş yetkilerle görev ya­pan aynı nitelikte meclisler oluşturulacak­tı. Muhassıl bulunmayan küçük kazalar birleşerek muhassılm tayin edeceği bir ve­kilin başkanlığında küçük meclisler kura­bilecekti. Bu meclisin üyeleri müftü, nâib ve yörenin ileri gelenlerinden seçilecek ki­şilerdi. Köylerde ise imam ve muhtarlar köyü ilgilendiren konulan karara bağlaya­caktı. Gayri müslimlerin köylerinde bu gö­rev kocabaşılar tarafından gerçekleştirile­cekti. İmam, muhtar veya kocabaşılann aldığı kararlar büyük meclisin onayından sonra geçerli olabilecekti. Büyük meclis­lerin vergi suçları ve suistimalleri konu­sunda kesin yargılama hakkı mevcuttu. Bu haklarını nizamî mahkemelerin kurul­masına kadar kullanmıştır. Meclisin yargı kararının kesinleşmesi davanın önemine göre Meclis-i Vâlâ”nın tasdikiyle mümKün-dü. Vergi toplama işlerinde askerler de muhassıllara yardım edecekti. Toplanacak hazine gelirlerinin muhafaza edilmesi gö­revi sancak ileri gelenlerinden meclisçe se­çilecek olan sandık eminine verilmişti.

Devlet bu sistemle, diğer alanlarda ol­duğu gibi malî sahada da merkezî bir ya­pıya gitmek ve mahallî yöneticilerin hazi­ne gelirlerini kendi çıkarlarına göre kullan­malarının önüne geçmek istemişti. Ancak menfaatleri zedelenen vali, sancak beyi, mütesellim gibi taşra yöneticilerinin ya­nında mahallî eşraf da bu karardan mem­nun olmamıştı. Bu yüzden yeni düzenle­meleri başarısızlığa uğratmak İçin halkı çeşitli söylentilerle kışkırttılar. Kışkırtma­lar bazı yerlerde sonuç verdi; nitekim böy­le bir tahrik neticesinde ortaya çıkan olay­da Tokat’ta bir muhassıl öldürüldü. Bun­ların yanında bazı yerlerde muhassıllar mahallî eşrafın baskısıyla gerekli vergiyi toplayamazken bazı yerlerde merkezin gö­züne girmek isteyen bir kısım görevlilerin fazla vergi koyduğu görülmüştür. Bu gibi uygulamalar ve bazı muhassılların kanun­lara aykırı şekilde halktan topladığı para­lar ve yapmış olduğu yolsuzluklar da hu­zursuzluğa yol açmıştır.

Diğer bir önemli husus da meclislere ta­yin edilmesi gereken mahallî temsilcile­rin birçok yerde merkez tarafından işten el çektirilmek istenen ayan ve eşraf ara­sından seçilmesiydi. Öte yandan bunlar, kendi aralarında mevcut anlaşmazlıkları meclislere taşıyarak meclislerin istenen doğrultuda çalışmasını sekteye uğratmış­lardır. Böylece meclisler, müsiüman ve gayri müslim halkın temsilcilerinin yöne­time katılmasına değil taşradaki nüfuz­lu şahsiyetlerin eski durumlarını muha­faza etmesine yardımcı olmuştur.

Kısa süre uygulanan muhassıllık siste­minden beklenen fayda sağlanamamış, 1840 ve 1841 yıllarına ait devlet gelirle­rinde büyük azalmalar meydana gelmiş­tir. Öte yandan maliyede gelirler aleyhin­de ortaya çıkan bu farkın bir şekilde gide­rilmesi gerekiyordu. Devlet bu açığı kâğıt para emisyonuyla kapatmak istemiş ve Osmanlı Devleti’nde ilk defa kâğıt para çıkarılmıştır. Paraya olan ihtiyaç o derece âcildi ki ilk kâğıt paralar yıllık % 12,5 fa­izle piyasaya sürülmüştü. Bu faiz oranı o dönemde piyasada olan eshamdan birkaç puan daha yüksekti. Bu olumsuz netice­ler üzerine muhassıllık sistemi 1842 yılı­nın başında kaldırılarak eski iltizam usu­lüne dönülmüştür. Bu tarihten itibaren muhassıllıklar birleştirilip eyaletlere def­terdar adıyla daha geniş yetkilerle do­natılmış maliye memurları gönderilmiş­tir. Muhassıllık meclisleri ise memleket meclisi adı altında faaliyetlerini 1849 dü­zenlemesine kadar sürdürmüş, bu tarih­te de eyalet meclisleri ismini almıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski