Musul Tarihi -Osmanlı Dönemi Fiziki Yapı, Nüfus- Hakkında Bilgi

Musul’un ilk nüvesini, Dicle nehrinin kıyısında milâttan önce 1080’lerde İnşa edilen Aburi Kalesi oluşturur. Yerleşme bu kale etrafında ge­lişmiştir. Aburi Kalesi’nin dışında Musul’­da daha sonraları iki kale daha inşa edil­miştir. Bunlardan biri, şehrin kuzeyinde Dicle nehrine hâkim Aynikibrit denilen yük­sek bir yerde kurulan Baştabya Kalesi’dir. Yapılış tarihi tesbit edilemeyen kalenin burçları 1034 ve 1039 (1625 ve 1630) yılla­rında yenilenmiş ve tahkim edilmiştir. Safevîler 1156’da (1743) Musul’u kuşatanca Mu­sul Valisi Hüseyin Celil Paşa bu kaleyi ku­mandanlık merkezi yapmıştır. Kale 1830′-da Ahmed Celil Paşa tarafından yeniden onarılmıştır. Musul’da bulunan diğer kale 1034te (1625) inşa edilen iç kaledir. Bu ka­leler, sürekli İran tehdidine açık olan Mu­sul’da önemli bir savunma görevi yaptığı gibi Bağdat ve çevresinin fethi veya sa­vunması için gönderilen silâh, araç gereç ve diğer mühimmatın muhafazasını sağlı­yordu. Ayrıca Musul’un etrafını çevreleyen yüksek ve sağlam surlar bulunmaktaydı; bunların uzunluğu 10.000 m. civarındaydı. Surların etrafında geniş hendekler vardı. Taarruz esnasında Dicle nehrinin sulan bu hendeklere akıtılarak savunma yapılmak­taydı. Surlarda on iki kapı vardı. Zaman­la tahribata uğrayan surlar değişik tarih­lerde onarım görmüştür.

Osmanlı idaresi altına girdikten sonra Musul fizikî açıdan ve nüfus bakımından nisbî bir gelişme gösterdi. 929 (1523) tarihli kayıtlarda Musul’un yirmi mahalle­den ibaret olduğu, bunun on yedisinde müslümanların, üçünde gayri müslimlerin Ermeni ve yahudi oturduğu dikkati çeker. 946’da (1539-40) mahalle sayısı yir­mi yediye yükseldi. 96S (1558) ve 983 (1575) tarihli defterlere göre yirmi beş mahalle vardı. Son iki tarihte daha önce­ki mahallelerden dördü iki mahalle haline getirilmişti. 1890 ve 1910 yıllarında ma­halle sayısı otuz civarındadır. Mahallelerin üçünde hıristiyanlar birinde yahudiler ikamet ediyordu [Der­gâh, Kal’a-, Kerkükî, Yahuda] Gayri müslimlerin toplu olarak bulunduğu bu ma­hallelerde yoğun bir nüfus görülürken da­ha dağınık yapı gösteren müslüman ma­halleleri içerisinde en kalabalık olanını Bâbülırâk oluşturuyordu Burada on dört cami – mescid ve bir türbe vardı. XVIII. yüzyılda şehrin nüfusu Mey­dan semtine kaydı. Bunun sebebi yanı ba­şındaki pazar bölgesinin ekonomik faaliye­tiydi. Bu alanda yeni yapılar ortaya çıktı.

Bu mahallelerde 929’da (1523) 1328 hâ­ne ve 129 mücerred (bekâr) müslüman, 552 hâne ve 63 mücerred gayri müslim mev­cuttu. Bu da şehrin 10.000 dolayında bir nüfusa sahip olduğunu gösterir. 946’da (1539-40) bu sayının en fazla 12.000 civarına eriştiği [müslüman hanesi 1476, mü­cerred 276, gayri müslim hanesi 780] tah­min edilebilir. 965-983 (1558-1575) yılla­rında nüfusun daha da kalabalıklaştığı an­laşılmaktadır. Bu yıllarda şehir nüfusunun 15.000’i aştığı dikkati çeker [965/1558’de 797’si gayri müslim toplam 2583 hâne; 983/ 1575’te 963’ü gayri müslim 2881 hâne] Nüfus artış seyri Musul’un ekonomik ve fizikî kapasitesin­deki gelişmenin işareti olmalıdır. Ancak bunun dışarıdan kaynaklanan bir göçe da­yandığı da düşünülebilir.

Nüfus artışı bazı ekonomik sektörler­deki canlanmayla da kendini gösterir. Bez boyamacılığından toplanan vergi 1540’ta 39.600 akçe iken 1575’te 80.000 akçeye çıkmıştır. Ticarette de buna paralel bir ge­lişme olduğu açıktır. XVII. yüzyıldaki sa­vaşlar muhtemelen nüfusta azalmaya yol açmıştır. Ancak bu dönemde şehir askerî bir üs özelliği kazanmıştır. Nitekim XVI. yüzyılda burada altmış dokuz muhafız gö­rev yaparken 1631 ‘de 3000 civarında as­ker bulunuyordu. Savaşlardan sonra bu sayı 340’a düşmüştür. XVII. yüzyılın ikin­ci yarısında Evliya Çelebi’nin verdiği bilgi­ler şehrin durumunu tam olarak açıklığa kavuşturmaz. Evliya Çelebi, Hüsrev Paşa’-nın Musul Kalesi’ni yeni baştan tamir et­tirdiğini, daha sonra buranın tekrar Safe-vîler’in eline geçtiğini ve IV. Murad’ın Bağ­dat seferi sırasında geri alındığını yazdık­tan sonra Musul Kalesi’ni tasvir ederek içinde 1700 asker bulunduğunu belirtir ve birkaç cami ile mescidden söz eder, an­cak mahalle sayısı ve nüfus hakkında bil­gi vermez.

XVII ve XVIII. yüzyıllarda Musul’un nü­fusunda artış oldu. 1720’li yıllardan itiba­ren savaş dolayısıyla askerî gruplar şehre geldi. 1740’Iarda burada 10.000 asker vardı. Bu dönemlerde Musul’da yerli eş­raf güçlendi. 1809’da seyyah Oliver şeh­rin 64.000’e ulaşan nüfusundan söz eder­se de bu rakamın mübalağalı olduğu açık­tır. Mehmed Hurşid, Seyahatnâme-i Hudûd’unda 1848-1849 yıllarında Musul’da toplam 28.586 erkek nüfusun bulunduğunu yazar. Kadınlarla birlikte bütün nü­fus 55.000 dolayındadır. 1881-1883 genel nüfus sayımına göre şehirde 27.881 müslüman, bir Rum, kırk beş Ermeni, 2809 Katolik, 692 yahudi ve yetmiş dört Pro­testan olmak üzere toplam 31.502 erkek nüfus vardır. 1890 tarihli Musul Vilâye­ti Salnamesi’nüe şehrin nüfusu 60.000 diye verilir ve bunun 5000’inin hiristiyan, 1000 kadarının yahudi, geri kalanların da müslüman olduğu kaydedilir. Şemseddin Sami, Kâmûsü’l-â’lâm’da Musul şehrinin nüfusunu 61.000 olarak gösterir. 1906-1907 sayımına göre şehirde 43.775 müs­lüman, bir Rum. bir Ermeni, 3882 Katolik, yetmiş dört Protestan, 719 Keldânî, 1024 Ya’kübî, 2071 yahudi, 2830 Yezidî olmak üzere toplam 54.421 kişi bulunmaktadır.

Savaşlar dışında tabii âfetler ve salgın hastalıklar Musul’un nüfusunu olumsuz etkiledi. 980’de (1572) şehirde meydana gelen şiddetli deprem birçok binanın yı­kılmasına yol açtı. Rebîülevvel 1077’deki (Eylül 1666) deprem ise şehir merkezinin yanı sıra birçok köyde büyük hasara sebep oldu. 1123’te (i 711) ekili alanlar çekirge istilâsına uğradı ve kıtlık yaşandı. Bundan dolayı halkın bir kısmı burayı terketti. 1186’da (1772) Musul ve çevresinde veba salgını çıktı, şehir önemli sayılabilecek nü­fus kaybına uğradı. Bâbülcedîd mevkiinde sadece bir günde 120 kişinin öldüğü kay­naklarda belirtilir. 1879’da Bağdat ve Mu­sul vilâyetlerinde erzak kıtlığı oldu. 1898′-de Musul’da tekrar kıtlık görüldü.

İslâm hâkimiyetinin ilk dönemlerinden itibaren ticarî faaliyetler bakımından ge­lişme kaydeden, Emevî ve Abbasî devirle­rinde önemli bir ticaret merkezi sayılan Musul kervanların konaklama merkezi du­rumundaydı. Burada toplanan kervanlar doğuda İran ve Hindistan’a, kuzeyde Ana­dolu, Ermenistan ve Azerbaycan’a, batıda Suriye ve Mısır’a kadar uzanıyordu. Mu­sul’un bu ticarî önemi Osmanlılar döne­minde de sürdü. Basra-Bağdat istikame­tinde süregelen kervan yolunun bir kolu Musul-Mardin-Diyarbekir üzerinden Trab­zon’a, diğer bir kolu da Musul-Mardin-Urfa üzerinden Halep’e kadar varıyordu.

XVI. yüzyılda şehirde bulunan on altı kapalı çarşı, otuz üç han, 250 civarında dükkân, bir kervansaray, bir darphane, bir boyahane, bir macunhâne ve bir debbâğ-hâne sanayi ve ticarî faaliyetlerin boyutu­na işaret eder. Pamuk ticareti Musul eko­nomisinde önemli bir yere sahipti. Tica­retteki büyüme XVI. yüzyıldaki gümrük vergi rakamlarından da anlaşılır. 1540’larda 330.000 akçe olan bu rakam 1570′-lerde 650.000’e çıkmışt. XVII. yüzyılda bez boyamada kullanılan mazı ticareti öne çık­tı. Avrupalı tüccarlar mazının başlıca alı­cıları arasında yer alıyordu. 1766’da Mu­sul – Mardin – Urfa- Halep kervan yolundan geçen seyyah Carsten Niebuhr kervanda meşe mazısı, çeşitli Hint ve İran kumaş­ları ve kahve taşıyan 1465 deve. 500-600 kadar yüklü at, katır ve merkep, İSO muhafız ve 400 yolcu bulunduğunu anlatır. Bu da kervan yolunun XVIII. yüzyılda da canlılığını sürdürdüğünü gösterir.

Şehir halkının ihtiyacı olan mal ve eşya ya şehirde imal ediliyor ya da çevreden sağlanıyordu. XVI. yüzyılda çeşitli iş kolla­rından oluşan otuz beş esnaf grubu mev­cuttu. Bu sayı XIX. yüzyılın ikinci yansın­da kırk ikiye yükselmiştir. Musul’da yerli sanayi, özellikle dokuma sanayii pek ileri bir seviyede idi. Çok ince bir dokuma ile imal edilen kumaş şehrin isminden dolayı “muslin” adıyla meşhur olmuştur. Ancak XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ar­tan Avrupa mallan önünde rekabet gücü­nü kaybetmiş ve dokuma sanayiinde bü­yük gerileme olmuştur. Bununla birlikte Musul’da XIX. yüzyılın sonlarında pamuk­lu bez, çarşaf, oda döşemesi, hamam ta­kımı, havlu, kuşak, kilim, seccade, aba, çul ve tiftikle deve tüyünden bazı dokumala­rın imalinin devam ettiği görülmektedir.

XX. yüzyıl başlarında Musul bölgesinde dış ticaret genellikle Avrupa ülkeleri, Hin­distan ve İran’la yapılmaktaydı. Hindistan’a Arap atı; Avrupa’ya tatlı palamut, mazı, deri, yapağı, tiftik, pamuk; Halep ve Şam’a koyun ve deve; Trabzon’a peçe, çarşaf; Di­yarbekir ve Mardin’e yün ve ipek; Bağdat’a buğday, arpa, inşaat tahtası ve mazı ih­raç ediliyordu. Buna karşılık Halep ve Şam’­dan sabun; Trabzon’dan kumaş; Diyarbe­kir ve Mardin’den tahta ve mazı; Süleyma-niye ve Kerkük’ten koyun, yün, deri; Bağ­dat’tan hurma, şeker ve İplik alınıyordu. Böylece Musul geniş ticaret ağının bir par­çası durumuna gelmişti. Bu özelliğini Os­manlı idaresinin sonuna kadar sürdürdü.

Musul’da pek çok dînî ve sosyal yapı mevcuttu. 929-983 (1523-1575) dönemin­de şehirde üç cami ve kırk yedi mescid vardı. 1890 yılında ise 129 cami ve mesci­din olduğu tesbit edilmiştir. XVI. yüzyılda ulucami el-Câmiu’l-Ümevî [1839’da yerine yenisi inşa edilmiş ve Musaffî/Musaffa adını almıştır] veel-Câmiu’l-Mücâhidrye önemli vakıf gelirleri ay­rılmıştır. Bunlardan ulucami 55 m. yük­sekliğinde silindir gövdeli minaresiyle meş­hurdur. Ayrıca Dicle’nin doğu yakasında şehrin karşısında Nebî Yûnus Camii, Yenicami ile Bâbülcisr arasın­daki Nebî Circîs Camii de önemlidir. Bun­lar Osmanlı döneminde birkaç defa onarılmıştır.

Musul’da 1523-1575 devrinde iki med­rese, dört hamam kaydı mevcuttur. 1890 yılında medrese sayısının on ikiye, hamam sayısının otuz ikiye yükseldiği görülür. Aynı tarihte Musul’da yirmi üç han, 2677 dük­kân ve mağaza, kırk beş kahvehane, on beş lokanta, otuz kırk boyahane, bir mekteb-i rüşdiyye, bir Keldânî, bir Süryânî ve bir Musevî okulu, yirmi fırın, 135 değir­men, üç matbaa, yetmiş iki ambar, on se­kiz mektep, on üç kilise ve manastır, üç kışla, dokuz karakolhane, bir patrikhane, bir hükümet konağı, bir telgrafhane ve bir hastahane mevcuttu. Ayrıca şehrin için­de ve dışında Hz. Şît, Yûnus, Circîs ve Dân-yâl gibi bazı peygamberlerin makamları ile elli dolayında sâdâtın türbesi bulunur.

Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski