Abdal Musa Türbesi, Tekkesi Özellikleri, Hakkında Bilgi

Abdal Musa Tekkesi. Antalya’nın Elmalı ilçesine bağlı Tekke (Teke) köyünde XIV. Yüzyılda kurulmuş bir Bektaşî tekkesi.

Kuruluş tarihi bilinmiyor. Ancak Kay­gusuz Abdal’ın Bursa’nın fethine (1326) katıldıktan sonra bu tekkede Abdal Musa’ya intisap ettiği yolundaki bilgi­den, tekkenin XIV. yüzyılın ikinci yarı­sında mevcut olduğu sonucuna varılmaktadır. Evliya Çelebi Seyahatna­mesi ile Teke Vilâyeti Vakıfları Tahrir Delerinden tekkenin, kuruluşunu ta­kip eden zaman içerisinde büyük bir gelişme gösterdiği ve XVII. yüzyılda zengin vakıflara sahip tam teşekküllü bir Bektaşî âsitânesi durumuna geldiği öğrenilmektedir. Yine, Tekke köyünün de aslında bu tekkeye vakfedilmiş bir köy olduğu bilinmektedir. Tekkenin önemi ve bundan kaynaklanan zengin­liği, adını taşıdığı ve türbesini barındır­dığı Abdal Musa’nın. Anadolu başta ol­mak üzere çok geniş bir alana yayılmış olan efsanevî şöhretine dayanmakta­dır. Burada “Şeyhin nazargâhi kabul edilen ve şifalı olduğuna inanılan bir su kuyusunun bulunması da ziyaretçi sa­yısını, dolayısıyla tekkenin önemini ar­tıran bir husustur. Tekkenin gördüğü itibara dair çok geniş bilgiler veren Ev­liya Çelebi, ocağının hiç sönmemiş ol­duğunu ve burada pişen “Baba çorbası’nın misafirlere ilk günden beri ikram edilegeldiğini yazmaktadır.

Tekkenin inşa edildiği tarihte ne gibi mimarî özelliklere sahip olduğu kesinlikle bilinmemektedir. Ayrıca, binaların geçirmiş oldukları onarım ve değişik­likler hakkında da yeterli bilgi yoktur. Mevcut kitabe ve kayıtlardan, sırasıyla, 1813’te Abdal Musa’nın sandukasını kuşatan şebekenin yapıldığı, 1819’da şifalı su kuyusunun onarıldığı, tekkenin 1826da Yeniçeri Ocağı ile birlikte Bek­taşîliğin de lağvedilmesi üzerine kapatıldığı ve 1874’te Sultan Abdülaziz ta­rafından ihya edildiği, daha sonra da II. Abdülhamid ve 1910’da Yûsuf Baba adlı bir şeyh tarafından tamir ettirildiği bilinmektedir. 1968’de de ayakta kal­mış tek binası olan türbe. Vakıflar Ge­nel Müdürlüğünce tamir edilerek ziya­rete açılmıştır. Tamir sırasında, bazı şahısların elinde bulunan ve Abdal Mû-sâ’ya ait olduğu söylenen hırka ile tah­ta kılıç da bir camekân içinde türbeye yerleştirilmiştir. Tekkenin 1874’ten sonraki döneminde, binalarının arka arkaya sıralanan üç avlu içinde toplan­mış olduğu, birinci ve ikinci avluda mescid, meydanevi, derviş hücreleri, mihmanevi, aşevi, kiler, ekmekevi ve atevinin; üçüncü avluda ise türbe, hazîre ve su kuyusunun bulunduğu izlerin­den belli olmaktadır. Bektaşîliğin mer­kezi olan Hacı Bektâş-ı Velî Külliyesi’nin pîrevinde de görülen bu üç avlulu yerle­şim düzeninin. Abdal Mûsâ Tekkesi’nde başından beri mevcut olduğu ve 1874’teki İhyası sırasında buna uyulduğu tahmin edilebilir. Tekkenin kurulu­şundan 1826’daki kapatılışına kadar uzanan ilk dönemden bugüne türbe, su kuyusu ve hazîre intikal edebilmiş, di­ğer bölümler yok olmuş veya kuvvetli bir ihtimalle kapatılışı sırasında yıkıl­mışlardır.

İlk inşasından beri tekkenin çekirde­ğini teşkil eden türbe, XIV. yüzyılın ikinci yansında. Abdal Musa’nın hayatının sonlarına doğru veya ölümünü mütea­kip yapılmış olmalıdır. Tekeoğulları dö­nemine ait olduğu anlaşılan bu binanın mimarîsi, Selçuklu kümbetlerinin gele­neğini sürdürmektedir. Kare planlı harimin üstünü Örten ve içeriden trompla­ra, dışarıdan da sekizgen kasnağa otu­ran kubbe, sekizgen piramit biçiminde bir külahla gizlenmiştir. Evliya Çelebi, bugün kurşunla kaplı olan bu külahın o devirde çam tahtası ile örtülü olduğu­nu yazmaktadır. Muntazam kesme taş­larla ve itinalı bir işçilikle örülmüş olan duvarların birinde kapı. diğerlerinde küçük ve basık birer pencere bulun­maktadır. Girişin iki yanına, biri tekke­nin Sultan Abdülaziz tarafından ihyasına, diğeri 1910 yılındaki onanma ait olan iki manzum kitabe yerleştirilmiş­tir. Türbenin içinde Abdal Mûsâ ile an­nesi, babası, kız kardeşi ve üniü halifesi Kaygusuz Abdal’a ait kitâbesiz. sade görünümlü beş sanduka yer almakta­dır. Sandukaların en büyüğü Abdal Mû­sâ’ya ait olup merkezde bulunmakta ve etrafını pirinçten yapılmış ajurlu bir şe­beke çevrelemektedir. Türbenin önün­de, ortası alemli ve kubbe şeklinde, yanları ise meyilli çatı görünümünde olan bir ahşap örtü ile kaplı giriş holü yer almaktadır. 1874’te tamamen yeni­lenmiş olduğu anlaşılan bu bölümde, Abdal Musa’nın müntesiplerine ait bazı isimsiz lahitler bulunmaktadır.

Tekkenin hazîresinde. bir kısmı top­rak altında kalmış birçok mezar taşı bulunmaktadır. Postnişinlere, dervişle­re ve bunların aile fertlerine ait olan bu taşların bir bölümü 1826’dan önceye aittir. Bu tarihte Bektâşîler’in mezar taşlan da yeniçerilerin mezar taşlarıyla birlikte tahrip edildiği için, sağlam kal­mış olan bu taşlar Türk kültür tarihi açısından büyük kıymet taşımaktadır.

Bibliyografya
 
1- Evliya Celebi, Seyahatname, II, 46; IX, 273-276, 281.
2- S. Faroqhi. Der Bektaschi-Orden in Anatolien, Wien 1981.
3- A. Yaşar Ocak, Bektaşî Menâkıbesilerinde İslâm Öncesi İnanç Motifleri, istanbul 1983.
4- A. Yaşar Ocak, “Kalenderîler ve Bektaşilik”, Doğumunun 100. Yılında Atatürk’e Armağan, İstanbul 1981.
5- Abdurrahman Güzel. Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, Ankara 1983.
6- Köprülü, İlk Mutasavvıflar, An­kara 1984.
7- Köprülü, “Abdal Mu­sa” (not ve ilâvelerle neşreden Orhan F. Köp­rülü), TK, Xl/124 (1973)
8- İlhan Akçay. “Abdal Musa Tekkesi”, VII. Türk Tarih Kongresi {Bildiriler), Ankara 1972.
9- S. Faroqhi. “Bektaschiklöster in Anatolien vor 1826-Fragestellungen und Quellen-probleme”, Der İslam, 53/1 (1976).

Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski