Açe -Kültür, Medeniyet- Özellikleri, Hakkında Bilgi

Açeliler, kullan­dıkları dil bakımından Malay-Polinezya kavimlerindendir. Açe dilinin birçok farklı lehçeleri vardır ve bunlar da ken­di aralarında mahallî ağızlara ayrılmış­tır. Yazı dili ise Malayca olup Arap alfa­besiyle yazılmaktadır. Malayca. Açe İs­lâm Devleti’nin yükseliş devrinde müs-lüman ilim adamları ve okur yazarlar arasında yaygın bir şekilde kullanılmış, özellikle dinî ilimlerle sanat ve edebiyat alanlarında bu dilde birçok eser kale­me alınmıştır. Ancak Malayca’nın yük­sek tahsil görenler dışında geniş halk tabakaları arasında kullanılmadığı da bir gerçektir. Bugün ise bölgede resmî dil Endonezya dilidir. Açe’de siyasî yönetim yukarıdan aşa­ğıya doğru bir teşkilâtlanma modeli içinde olup en üst mevkide raca (sul­tan) bulunurdu. Devlet eyaletlere ayrıla­rak yönetilirdi ve yönetim kademelerin­de racanın hemen altında yer alan eya­let yöneticilerine  uleebalang  denilirdi.

Uleebalanglara tâbi olarak doğu, batı ve güneyde bir siyasî teşkilâtlanma bi­rimi olan üç sagi bulunurdu. Her sagi ise mukim adı verilen yerleşim birimle­rinin birleşmesinden meydana geliyor­du. Açe’de dinî işlere bakmak ve şeriatı uygulamak tunkuların göreviydi. Ülke­de uygulanan kanunlar, İslâm huku­kundan kaynaklanan ve yerli dilde âdât adı verilen yazılı olmayan hukuka daya­nırdı. Ayrıca, İskender Muda gibi güçlü sultanlar tarafından zaman zaman bazı kanunnâmeler de çıkarılmıştır. Bu ka­nunnâmelerin hazırlanmasında sarayda bulunan ilim adamlarının büyük yar­dımları olmuştur. Hâkimlerin relsi sul­tanın kadısı idi ve adliye teşkilâtının ba­şı sayılırdı. Bu kişiler kali malikön ade (kadî melikü’l-adil) unvanı ile anılırlar, hukukun genel anlamda şeriata uygun­luğunu kontrol ederlerdi. Her yerleşim biriminde hâkimlik görevini o birimin relsi yürütürdü.

Açe’de kültür ve din, Hindistan ile olan sıkı ilişkiler sonucu, başlangıçta Hinduizm’den etkilenmiştir. Ancak zamanla diğer bazı müslüman şehirlerle münasebetlerin artması ve Hindistan, Mısır, Suriye gibi ülkelerden gelen âlim­lerin çalışmalarıyla Sünnî İslâm akîdesi diğer din ve kültürlerin olumsuz etkile­rini silmiştir. İslâmiyet’in Hint Okyanusu’nun doğusunda ilk girdiği bölge. Uzakdoğu adalarının en batısında yer aldığı için Açe olmuş ve İslâm dini bura­ya deniz ticaret yoluyla Hindistan’dan gelmiştir. Bu bakımdan Açe’nin İslâm kültürüyle karşılaşması oldukça eskidir. İbn Battûta 1345 yılında Açe’ye geldi­ğinde, bölgeye İslâm’ın çoktan ulaşmış olduğunu, müslümanların çevredeki kâfir devletlere cihad İlân ettiğini nakletmiştir. Yine XV. yüzyılın büyük İslâm tarihçisi İbn Haldun, Mukaddimesin­de, Açe Devleti’nin bölgenin en güçlü İslâm devleti, Açe halkının da dünyanın en fedakâr müslümanlan olduğunu be­lirtmiştir. Özellikle yükseliş devrinde hükümdarların İslâm âlimlerine göster­dikleri saygı, devrin birçok meşhur âli­minin Açe’ye gelmesini sağlamıştır. Bu âlimler içinde en tanınmışı, İbn Hacer el-Heytemi’nin (ö. 1567) oğludur.

Malay dilinde kaleme alınan eserler Açe’de hâlâ okutulmaktadır. Bunlar ara­sında. Sultan II. İskender’e sunulan Nûreddin er-Râniri’nin Bustânü’s-selâtîn adlı ansiklopedik eseri, XVII. yüzyıla ait Hikâyât-ı Açe adlı tarih kitabı ve Abdürraûf es-Sinkilfnin (ö. 1693) Prenses Safiyyetüddin’e sunduğu Mir’âtü’t-tullâb adlı fıkıh kitabı en kayda değer olanlarıdır. Abdürraûf es-Sinkilî, Açe’de Önceleri yaygınlaşan vahdet-i vücûd an­layışına ve bid’atlarla hurafelere karşı mücadele vererek, İslâm inancının saf şekli ile korunması hususunda göster­diği hassasiyetle İslâmiyet’i Açe toprak­larına yeniden getiren kişi olarak tanın­maktadır. Açeliler Şafiî mezhebine bağlı olup hukukta bu görüşün esaslarını uy­gularlar.

Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski