Afyon Şehri Tarihi, Eserleri, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Afyon. İçbatı Anadolu’da şehir ve bu şehrin merkez olduğu il. Şehre adını veren koyu renkli volka­nik kayalardan oluşan ve üzerinde hisar bulunan dik yamaçlı tepenin eteğinde 1010 m. yükseklikte kurulmuştur.

Eski adı Karahisâr-ı Sâhib olup Kara­hisar ismi, şehrin ortasında yükselen kayalığın renginden ve üstünde bulunan hisardan gelir. Sâhib ise, Anadolu Selçuklularımın son devirlerinde yaşa­yan ve Moğol istilâsı sırasında buraya sığınan Sâhib Ata Fahreddin Ali Bey’in adıyla ilgilidir. Bazı Osmanlı kaynakla­rında şehre Sâhib’ün Karahisan denildi­ği gibi C. Zeno da buradan Saibcarascar şeklinde bahseder. Sonraları şöhret bu­lan Afyon adı ise bu bölgede eskiden beri geniş ölçüde yapılan haşhaş ekimi­ne dayanır. Seyyah Tavernier şehrin is­mini Aphiom Carassar. diğer bazı Avru­palı seyyahlar Afiun şeklinde zikreder­ler.

Eski çağlarda meskûn bir yer olup olmadığı kesin olarak bilinmemektedir. Bizanslılar zamanında adı geçen Akroinos Kalesi’nin burada bulunduğu sanıl­maktadır. Kale Bizanslılar zamanında müslüman Arap ve Türk akınlarına He­def olmuştur. Hatta Seyyid Battal Cazi’nin bu kale önlerinde şehid düştü­ğü rivayet edilir. Şehir yakınlarındaki Altıgöz Köprüsü’nün kitabesi, bölgenin XIII. yüzyıl başlarında, muhtemelen 1210’dan önce Türkler’in eline geçtiğini göstermektedir. Bir müddet Sâhiboğulları’nın hâkimiyeti altında kalan şehir. 1341 den sonra akrabalık münasebetiy­le Germiyanoğullan’nın idaresine geçti. Germiyanoğlu Hızır Paşa burada Mevlevîliğin yerleşmesinde önemli rol oynadı. II. Yâkub Bey zamanında ise Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı ülkesine katıldı. Ankara Savaşı’ndan sonra Ti­mur’un askerlerince tahrip edilen şe­hir tekrar Yâkub Bey’in eline geçti ve 1428e kadar onun idaresinde kaldı. Yâkub Bey’in 1428’de ölümü üzerine, vasiyeti gereğince kesin olarak Osmanlı hâkimiyetine girdi. Osmanlı hâkimiyeti­nin ilk yıllarında şehir Karaman Beyliği sınırında bulunduğu için önemini koru­du. Fâtih Sultan Mehmed’İn Karaman seferleri sırasında, stratejik özelliği dolayısıyla, askerî harekâtın başlıca mer­kezlerinden biri oldu ve bu mücadeleler esnasında Şehzade Mustafa bir müd­det burada kaldı. Şehir Hersekzâde Ahmed Paşa’nın Memlükler üzerine yaptı­ğı harekâtta da merkez üs vazifesini gördü. XVII. yüzyıldan itibaren başlayan çeşitli Celâlî isyanları burayı da etkisi altına aldı. Celâlî Karayazıcı’nın karde­şi Deli Hasan Kütahya’yı alamayınca, 1602de kışlamak üzere şehre geldi. 1604’te Tavil Halil, Bolvadin’i yakıp yık­tı, 1631’de, Baba Ömer adlı eşkıya ta­rafından yağmalandı. Ardından şehir. 1648’de isyan eden Haydaroğlu adlı şa­kinin baskınına uğradı. Bilhassa bu so­nuncusu şehir halkı üzerine büyük kor­ku saldı. 1658’de, Abaza Hasan’a yeni­len Murtaza Paşa buraya çekilip Köprülü Mehmed Paşa’dan yardım bekledi. Afyon’da bundan sonra da birtakım ha­diseler cereyan etti. fakat diğerleri ka­dar büyük tesir uyandırmadı. 1833’te bir süre Mısırlı İbrahim Paşa’nin eline geçen şehir, Millî Mücadele yıllarında bir yıl kadar Yunan işgalinde kaldı. Af­yon İstiklâl Harbi’nde Türk askerî hare­kâtının en önemli cephesini teşkil etti. Bizzat Atatürk’ün kumanda ettiği Bü­yük Taarruz sonunda Yunan kuvvetleri bozguna uğratıldı ve şehir, 27 Ağustos 1922’de kurtarıldı. Bu tarih bugün Af­yon’un kurtuluş günü olarak kutlan­maktadır.

Afyon, Osmanlı idarî teşkilâtında Ana­dolu eyaletine bağlı bir sancak merkezi idi. “Karahisâr-ı Sâhib” adıyla anılan bu sancağın XVI. yüzyıl tahrir defterlerine göre sekiz kazası vardı. Bunlar Kırhisar veya Kayırhisar, Ulu Sincanlı, Kiçi Sin­canlı, Sandıklı. Çöl, Şuhut, Bolvadin ve Barçınlı kazaları idi. Bu sayı XVII. yüz­yılda Evliya Çelebi’ye göre dokuz kadar­dır. Muhtemelen XIX. yüzyıla kadar bu durumunu koruyan sancak. 1839’da Hüdâvendigâr adı altında teşkil edilen eya­letin içinde sayıldı. Önceleri merkezden tayin edilen sancak beyleri tarafından idare edilmekte iken bu son tarihte kay­makamlık, 1867’de mutasarrıflık olarak idarî teşkilâttaki yerini korudu. Daha sonra ise vilâyet oldu (1922).

Afyonkarahisar Osmanlılar zamanın­da nüfus, fizikî yapı ve ekonomik yön­den büyük gelişme gösterdi. Bu devirde bir kaleşehir olarak ovaya doğru gelişmeye başladı. Evliya Çelebi’ye göre, II. Selim zamanında tamir edilen kale­nin içinde Selçuklular’dan kalma bir mescid harabesi bulunmaktaydı. 200 kadar muhafızı olan kalede ayrıca siya­sî suçluların konduğu bir de hapishane vardı. XII. yüzyıl ortalarına kadar yerle­şim kale içinde olmakla birlikte XIII. yüzyılda şehir, kale dışına ve güneybatı eteklerine doğru yayıldı. XV. ve XVI. yüzyılda kalenin güney ve doğusunda yeni mahallelerin kurulmasıyla şehir bü­yüdü; bu büyüme XVII. yüzyılda doğu istikametine doğru oldu. Şehrin XVI. yüzyılda otuz beş kadar mahallesi var­dı. Nüfusça kalabalık mahalleleri Ka­sımpaşa. İmâret-i Ahmed Paşa, Akmescid, Tâc Ahmed, Câmi-i Kebîr (Ulucami). Ardıç. Bahsi, Arab, Fakih Paşa, Efecik, Burmalu. Sehreküstü adlı mahalleler idi. Ayrıca şehirde XVI. yüzyılın sonunda iki hıristiyan. bir yahudi mahallesi mev­cuttu. Nüfusu, 1529’da 8500 kadar olup bunun 300’ü hıristiyan, yetmişi yahudi idi. 1572’de şehirde 8700’ü müslim, 500’ü hıris­tiyan, 200’ü yahudi olmak üzere toplam 9400 kişi yaşamaktaydı. XVII. yüzyılda oldukça geli­şen şehirde Evliya Çelebi’ye göre kırk iki mahalle, 20.000 kadar da nüfus bu­lunmaktaydı. XVIII. yüzyılda hemen he­men aynı kalan nüfus. 1890da 17.436, 1902’de 33.000 olarak tesbit edilmiş­tir. Bu nüfus artışı, şehre demiryolunun ulaşması ve dışarıdan getirilen göçmen­ler sebebiyle olmuştur.

Şehir ekonomisi Osmanlılar devrinde daha çok ziraata ve küçük el sanatları­na dayanmaktaydı. XVI. yüzyıl sonların­da Afyon’da iki bedesten, beş han, 800’e yakın dükkân, bir boyahane, bir mum imalâthanesi vardı. Evliya Çelebi’ye göre, XVII. yüzyıl ortalarında şehirde on dokuz han. 2048 dükkân bulunuyordu ve özellikle derici­lik çok gelişmişti. Ayrıca 100 kadar yağ imalâthanesi mevcuttu. 1175 (1761) tarihli bir sicil kaydına göre şehir esna­fı arasında demirci, ipekçi, bezci, mutaf, terzi, kavukçu, boyacı, hallaç, ayak­kabıcı, kuyumcu, nalbant, ekmekçi, ka­laycı, debbağ. berber, kasap, saraç, san­dıkçı ve keçeciler bulunmaktaydı. Şe­hirde her türlü malın satıldığı dört pa­zar yeri vardı ve burada nisbeten canlı bir ticaret yapılıyordu. Afyon’un önemli bir ulaşım merkezi olması, İç Anado­lu’yu Ege ve Marmara kıyılarına ulaş­tıran yolun kavşak noktasında bulun­ması, ticaretin gelişmesinde rol oyna­dı. Ayrıca şehir XIX. yüzyıl sonlarında döşenen demiryollarının kesiştiği yerde bulunması sebebiyle gelişmesini sür­dürdü. Bu devirde Konya ve İzmir is­tasyonlarına bağlanan yollar çevresin­de oteller, büyük mağazalar, gazino ve kahvehaneler, şehir merkezini Eskişehir-Konya demiryolu üzerindeki istas­yona bağlayan yol üzerinde de “Uzun-çarşı” adı verilen yeni bir ticaret mer­kezi ortaya çıktı. Bu gelişmeye paralel olarak ticaret, eğitim ve idare yapıla­rının sayısı arttı. 1890’da şehirde 3484 ev, yedi han, üç gazino, 1081 dükkân, beş büyük mağaza, yedi boyahane, iki eczahane; 1898’de on dört medrese, bir idâdî, iki ilkokul, on üç sıbyan mek­tebi bulunuyordu. Civarda geniş ölçüde ziraatı yapılan haşhaş, XIX. yüzyıla doğ­ru şehir ekonomisinde daha da önem kazandı.

Osmanlılar zamanında önemli bir kül­tür potansiyeline sahip olduğu anlaşı­lan şehirde birçok şair. ilim adamı, sanatçı ve hattat yetişmiştir. Ayrıca bura­da Selçuklu, Germiyan ve Osmanlı dö­nemlerinden kalma birçok tarihî eser mevcuttur. Ulucaml (1273), Kubbeli Cami (1330), Arasta Mescidi (1355). Akmescid (1397), Kabe Mescidi (i397), Gedik Ahmed Paşa Külliyesi (1472 [?]), Mısri Camii (1493), İmaret Camii (1572), Çavuşbaşı Ca­mii (1575), Yenicami (1711), Çiftehamam, Kasımpaşa Hamamı (1475) bunla­rın en önemlileridir. Osmanlı mimarisi­nin güzel örneklerinden biri olan Gedik Ahmed Paşa Külliyesi1 nde medrese öğ­rencilerinden başka kırk kadar hizmetli bulunuyor, şehrin ticaret yollan Üzerinde olması sebebiyle, imarette gelip geçene yemek dağıtılıyordu. Bunlardan başka çevre ilçelerde de bazı tarihî eserler var­dır. Şehir yakınlarındaki Altıgöz Köprü­sü, Kırkgöz Köprüsü, Sincan’da Sinan Paşa Camii (1516), Sultandağ’da Çarşı Camii (1458), Sâhib Ata Kervansarayı (1249), Şuhut’ta Kubbeli Mescid (1374), Ulucami veya Çarşı Camii (1415), Bolva­din’de Rüstem Paşa Camii (XVI. Yüzyıl), İhsaniye kasabası yakınlarında  Döğer Kervansarayı (XV. yüzyıl) ve Eğret Hanı (1278) bunlar arasında sayılabilir.

Afyon şehrinin nüfusu 1927’de 25.000’i bulmaz iken gittikçe artarak 1950’de 30.000’e, 1980’de 75.000’e. 1985 nüfus sayımına göre ise 90.000’e yaklaşmıştır (87.033). Önemli fabrika­lar çimento, şeker, tuğla-kiremit. lastik ayakkabı üretimi ile ilgilidir. Cumhuri­yet döneminde, eğitim ve öğretim ku­rumlarının sayısında da artış olmuş, pek çok ilk ve orta dereceli okul açıl­mıştır ilde son yıllarda bilhassa mesle­kî ve teknik eğitimle ilgili orta ve lise düzeyindeki okulların sayısı artmıştır. Ayrıca, Anadolu Üniversitesine bağlı Malî Bilimler Yüksek Okulu da Afyon’dadır. Diyanet İşleri Başkanlığının 1989 istatistiklerine göre Afyon il ve ilçe merkezlerinde 228, kasaba ve köylerinde ise 646 cami bulunmaktadır. Bugün Hıdırlık tepesi ile kale arasında yer alan mahallelerin gelişmesiyle batı tarafındaki düzlüğe doğru yayılma gösteren Afyon’da, 1922 Başkuman­danlık Meydan Savaşı hâtırasına yapılan Kocatepe Anıt ile Avusturyalı heykeltı­raş H. Krippel’in şehrin kurtuluşunu temsil eden Zafer Anıtı özellikle dikkati çeker.

Afyonkarahisar şehrinin merkez ol­duğu il Eskişehir, Konya, İsparta, Bur­dur, Denizli, Uşak ve Kütahya illeri ile kuşatılmıştır. Merkez ilçeden başka Başmakçı, Bayat, Bolvadin, Çay, Dazkırı, Dinar, Emirdağ, İhsaniye, İscehisar, Sandıklı, Sincanlı, Sultandağı ve Şuhut adlı on üç ilçeye ve yirmi bir bucağa ayrılmıştır; sınırlan içerisinde 488 köy bulunmaktadır. 14.230 km2 genişliğin­deki Afyonkarahisar ilinin 1985 sayımı­na göre nüfusu 666.978, nüfus yoğun­luğu ise 47 idi.

Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski