Müminun Suresi Kaç Ayettir, Kaçıncı Sure, Nelerden Bahseder, Hakkında Bilgi

Mü’minûn sûresi. Kur’ân-ı Kerîm’in yirmi üçüncü sûresi.

Mekke döneminin sonlarında nazil ol­muştur. Yüz on sekiz âyettir. Sûre ismini, “İnananlar mutlaka kurtuluşa erecektir” mealindeki ilâhî beyanla başlayıp mümin­lerin (mü’minûn) vasıflarını anlatan giriş kısmından almıştır. Fasılası dört âyette f, diğerlerinde j harfidir.

Mü’minûn sûresinin muhtevasını bir gi­rişle üç bölüm halinde ele almak müm­kündür. Kur’ân-ı Kerîm’de çeşitli âyetler­de ebedî hayattaki mutluluğun son nok­tası (felah) Allah’ın rızâsına ulaşıp O’nun cemâlini müşahede etme şeklinde belir­tilmekte [Tevbe 9/72; Yûnus 10/26; Kıyâme 75/22-23] sûrenin girişinde sözü edilen mutluluğun mekânını teşkil eden cennete vurgu yapılmaktadır. Sûrenin ilk âyetlerinde cennete gireceklerin vasıfları namaz ve zekât ibadetlerini yerine getir­mek, emanete riayet etmek, faydasız söz ve davranışlardan sakınmak ve iffetlerini korumak diye ifade edilmiştir âyet Ardından duyu yoluyla algılama ve akılla istidlalde bulunma imkânına sahip kılı­nan insanın yaratıcının varlığı, O’nun bü­tün evreni yaratıp yönettiği gerçeğine ula­şabilmesi için bazı örnekler sıralanır. Bun­lar beşer türünün spermadan üretilip en güzel biçime getirilmesi, dünyanın da için­de yer aldığı mükemmel kozmik sistem vb. hususlardır.[âyet 12-22]

Birinci bölümde, Hz. Nuh’tan başlamak üzere peygamberler tarihi boyunca devam eden hak-bâtıl mücadelesi anlatılmakta­dır. Peygamberler, insan için onur kırıcı bir davranış olan puta tapmaktan vazgeç­meleri ve tevhid inancını benimsemeleri yolundaki tebliğlerini muhataplarına ulaş­tırmışlar, dünyadaki bütün fiil ve hareket­lerin ölümden sonraki ebedî hayatta he­sabının verileceğini söylemişlerdir. Ancak gerçeğe karşı direnişte ısrar eden ve ge­nellikle malî güç ve iktidar sahibi olan kim­seler peygamberleri yalanlamış, onların üs­tünlük ve hâkimiyet peşinde koşan İnsan­lar olduklarını, Allah’ın elçi göndermesi halinde bunun insan değil melek olması­nın gerektiğini belirtmişler ve eski yanlış davranışlarını sürdürmüşlerdir. Allah da bu kavimleri helak etmiştir Daha sonra Hz. Mûsâ ile Firavun mücade­lesine kısaca temas edilerek kibirli Fira­vun ve hanedanının helak edildiği belirtil­miş, ardından özel bir yaratılışa sahip kı­lınan Hz. îsâ zikredilmiştir. Bütün peygam­berlerin temel ilkeleri ortak olan ilâhî me­sajları insanlara İlettikleri, toplumların ise farklı inanç ve ideolojilere bölündükleri ve her grubun kendisini haklı gördüğü ifade edilmiştir.[âyet 45-53]

Sûrenin ikinci bölümünde Hz. Peygam­ber döneminde mevcut inkarcılar konu edilmiştir. Bu âyetlerde genellikle mal ve evlât sahibi olan inkarcıların gaflet içinde bulundukları, gurura kapıldıkları, akıbet­lerini düşünmedikleri, fiil ve hareketlerin­den sorumlu tutulacakları âhiret hayatına inanmadıkları belirtilmektedir. Halbuki ya­ratıcının sayısız nimetlerinden faydalanan inkarcılar, gerçeği kendilerine haber ve­ren ve hiçbir menfaat beklemeyen Allah elçilerinin uyarılarına sürekli muhatap ol­maktadır. Ayrıca ataları gibi kendileri de zaman zaman sıkıntılara mâruz bırakıl­makta, sızlanmaları sonucu musibetleri kaldırılmakta, fakat yine de eski tutum ve davranışlarını sürdürmektedirler.[âyet 54-92] Daha sonra Hz. Peygamber’e ve kıya­mete kadar gelecek İslâm davetçilerine hitap edilerek zalim inkarcılara gelebile­cek dünyevî cezalardan, şeytanların Kış­kırtma ve müdahalelerinden Allah’a sı­ğınmaları emredilmekte, kötülüğü iyilikle bertaraf etmek için çaba sarfetmeleri is­tenmektedir.[âyet 93-98]

Üçüncü bölüm âhiret hayatına ayrılmış olup burada inkarcıların âhirette karşıla­şacakları azap anlatılmaktadır. İnkarcıla­rın suçlarını itiraf edip cehennemden çı­karılmayı talep edecekleri, fakat dünyada müminlere karşı onur kırıcı davranışları­nın cezasının benzer şekilde kendilerine uygulanacağı belirtilmektedir. Sûrenin son âyetlerinde tevhid inancına tekrar dikkat çekilmekte ve sûre Resûiullah’a tavsiye edilen şu dua ile sona ermektedir: “Rab-bim, affet merhamet et! Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.[âyet 99-118]

Nübüvvetin Mekke’de geçen ilk on üç yılının son zamanlarında nazil olduğu bilinen Mü’minûn sûresinde Hz. Peygamber ile ashabının dinî hayatlarını sürdürmele­rine izin vermeyen, onları hicret etmeye mecbur eden müşriklere tekrar uyanda bulunulduğu görülmektedir. Bununla bir­likte Resûiullah’a ve dolayısıyla davet ve irşad görevini yerine getirecek kimselere tebliğ sırasında muhataplarına sert dav­ranmamaları tavsiye edilmekte, başarılı olabilmek için öncelikle kendi dinî hayat­larını iyileştirmeleri gerektiği bildirilmek­tedir.

Hz. Ömer’den nakledildiğine göre Re-sûl-i Ekrem, “Bana öyle on âyet nazil ol­du ki onların icabını yerine getiren kimse mutlaka cennete girer” dedikten sonra Mü’minûn sûresinin ilk âyetlerini okumuş­tur. Ebüssuûd Efen­di Teîsîru sûreti’l-Mü’minîn ve Mustafa b. Ebû Saîd el-Hâdimî Risale fî kad eüeha’l-mü’minûn adıyla birer risa­le kaleme almışlardır.

Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski