Ağıt Nedir, Tarihçesi, Sözlük, Kelime Anlamı Hakkında Bilgi

Ağıt. Ölen kişinin ardından nağme ile terennüm edilen sözler; yas törenlerinde söylenen şiir, şarkı ve türküler.

Ağıtın kelime mânası “Ağlama’dır; bu mânasından dolayı yas törenine ka­tılanları ağlatmak amacıyla ölünün arkasından ağlanarak söylenen sözlere ve bu sözleri söyleme fiiline ağıt denilmiş­tir. Ağıt bütün eski kültürlerde yaygın bir gelenek halinde mevcuttur ve bu eski geleneğin çeşitli izlerini bugün hem iptidai kabilelerde hem de geliş­miş cemiyetlerde görmek mümkündür. Ölen kişinin arkasından onun sosyal du­rumuna göre, hâtırasını yâdetmek Üze­re yapılması gerekli görülen yas töreni­ne ağıt töreni de denir. Ağıt törenleri­nin düzenli bir merasim özelliğine sahip bulunanları olduğu gibi, sade ve göste­rişsiz olanları da vardır. Aynı şekilde ağıtların da basit ve sanatsız ifadelile­rinden sanatkârane söylenmiş ve beste­lenerek belirli formlara sokulmuş olan­larına kadar değişik şekilleri mevcut olup pek çok kültürde başlı başına bir ağıt edebiyatı ortaya çıkmıştır. Ağıtlar hemen bütün toplumlarda kadınlar ta­rafından söylenmekte ve “Ağlayıcı” mânasına gelen kelimelerle adlandırılan bu kadınların teşkilâtlanmış bir meslek oluşturdukları dahi görülmektedir.

Ağıtın Tarihçesi. Sümerlerde ölünün arkasından ağıt düzen grupların var­lığı bilinmektedir. Eski Çin’de, ölenin ardından yedi gün yedi saatlik bir yas merasimi icra edilirdi. Bilhassa ölüyü gömmek için mezara gidilirken ağıtçı­lar kendilerini yerden yere atarak ağıt söylerler ve bazan bunlara rahiplerle müzisyenler de iştirak ederlerdi. Eski Şinto ölü gömme âdetleri arasında da ağlayıcı grupların sakin ve ağır başlı bir şekilde, çoğunlukla manzum ağıtlar söy­ledikleri bilinmektedir. Tibet’te ise ölü­nün başında Budizm’in kutsal metinle­rinden parçalar okunur ve bu esnada ağıt da yakılırdı. Burada ağıtların yaşlı­lardan çok gençler için yakıldığı görül­mektedir. Eski Yunanda korainai de­nilen ağlayıcı kadınların toplum içinde belirgin bir yerleri vardı. Yunan ve Ro­ma sanatında cenaze töreni sahneleri­ne geniş yer verildiği görülmektedir. İs­tanbul Arkeoloji müzelerinde bulunan milâttan önce IV. yüzyılın ilk yarısına ait ünlü “Ağlayan Kadınlar Lahdi” bu tür eserlerin en güzel örneğidir.

Yahudilerde ağıt ve yas merasimi ölü gömme âdetlerinin önemli bir parçası olarak görünmektedir. Yedi günlük yas müddetince “Şarkıcı kadınlar”, “Ağlayıcı kadınla” ve “Hünerli kadınlar” adları verilen bu işi meslek edin­miş kadınlar, ölen kişinin önemine göre uzun veya kısa şiirler söylerler ve koro halinde haykırarak ağlarlardı. Hz. Da­vud’un Saul (Tâlût) ve Yonathan için yaktığı ağıt bu tarz şiirlere bir örnektir. Milâttan önce X. yüzyıla ait Byblos Kralı Ahiram’ın lah­di üzerinde bellerine kadar elbiselerinin üstünü yırtmış olan kadınların saçlarını yoldukları görülmektedir.

Bu bilgilerden, ölünün arkasından yas tutma ve ağıt yakma merasimlerinin Doğu’da da Batı’da da önemli bir yere sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. Yal­nız, Yahudilikte ve bazı eski gelenekle­rin tesiri altında kalan ilk dönem hariç. Hıristiyanlık’ta ağıt mefhumu bulunma­maktadır.

Eski Türklerde de ölü için durumu­na uygun defin ve yas törenleri tertiple­mek ve bu törenlerde ağıt yakmak, haykırarak ağlamak, yüz yırtmak, saç yol­mak, elbise parçalamak ve ölü aşı ha­zırlamak gibi değişik âdetler vardır. Ma­tem âyinlerine yuğ, ağıtlara sagu, matem yemeğine yuğ basan denir. Orhun Kitâbeîeri’nde, Dede Korkut Hikâyeleri’nde ve Dîvânü lugâtî’t-Türk’te bu hususlarla ilgili geniş bilgiler ve sagu örnekleri yer almaktadır. İslâm kaynak­larında da eski Türkler’in bu âdetleri hakkında bilgilere rastlanır. Meselâ Taberî, 110’da (728) ölen bir Türk kuman­danı ile 121’de (739) ölen Kürsül Han adlı bir Türk hükümdarının defin ve yas törenlerini geniş bir biçimde anlatmış­tır. Çeşitli Türk lehçelerinde yasla İlgili ağıt desek, sa­gu, şivan, bayatı, tavsa ve köris gibi el­li kadar kelimenin bulunması, bu gele­neğin Türk kültüründeki yerini göster­mektedir.

Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski