AHMED b. HABIT (ö. 232/846-47) Mu’tezile mezhebine mensup iken sonraları benimsediği bazı görüşler sebebiyle İslâm’dan ayrıldığı kabul edilen kelâmcı.
İbn Hâbıt [veya İbn Hâit, bk. Hayyât, s. 107, 108, 110; Makrîzî, II. 347], hayatı hakkında kaynaklarda bulunabilen pek az bilgiye göre Basra’da yaşamış; ileride kendisiyle aynı görüşleri paylaşacak olan Fazlül-Hadesî ile birlikte Mu’tezile ileri gelenlerinden Nazzâm’ın öğrencisi olmuş; daha sonra İslam akidesine aykırı görüşler ileri sürerek hocasından ayrılmış ve bu yüzden Mu’tezile mezhebi mensuplarının dahi tepkisine mâruz kalmıştır.
Ahmed b. Hâbıt’a göre biri kadîm olan Allah, diğeri yaratılmış olan İsâ b. Meryem olmak üzere iki ilâh vardır. İsa Allah’ın oğludur. Kâinatı yaratan, insanları âhirette hesaba çekecek olan da odur. Bu görüşlerine Kur’an’dan destek arayan İbn Hâbıt, “Melekler saf saf olup rabbin geldiğinde.” [Fecr 89/22] “Onlar rabbinin gelmesini mi bekliyorlar?” [En’âm 6/158]; “Onlar Allah’ın meleklerle birlikte bulut gölgeleri içinde gelmesini mi bekliyorlar?” [Bakara: 2/210] mealindeki âyetlerde geçen “Rab” ve “Allah” lafızlanyla isa’nın kastedildiğini; aynı şekilde, “Allah Âdem’i kendi suretinde yarattı” anlamındaki hadiste bulunan “Suret’in sahibi olan ilâhın, insan kılığına bürünmüş kadîm kelime yani İsa olduğunu savunmuştur.
İlkel toplumların ve Hint dinlerinin bariz özelliği olan tenasüh inancının Ahmed b. Hâbıt’ın düşüncesinde büyük bir yer tuttuğu görülmektedir. Ona göre Allah, kullarını daha önce, bulunduğumuz âlemin ötesinde başka bir âlemde akıllı, yetişkin ve sağlıklı olarak yaratmış, onlara kendini bilme özelliğini ve bütün nimetleri ihsan etmiştir. Daha sonra Allah’ın kendilerine bazı vazifeler yüklediği bu kullardan ilâhî emirlere eksiksiz uyan zümre nimetler âleminde bırakılmış, tamamen âsi olanlar ise cehenneme atılmıştır. Bu emirlere bazan uyup bazan uymayanlarsa bir beden kalıbına konularak içinde bulunduğumuz âleme gönderilmiştir. İlk âlemlerindeki amellerinin değerine göre güzel veya çirkin bir canlının suretine konulan bu kimseler, ilk âlemdeki suç ve günahları ölçüsünde belâ ve sıkıntılarla imtihan edilirler. Ruhun saflığı kötülüklerle bozulduğu sürece çeşitli kalıplar içinde dünyaya geliş devam edecektir. Ahmed b. Hâbıt, bu düşüncesinin sonucu olarak beş âlem (dâr) kabul etmektedir. İlk ikisi nimetler âlemidir. Bunların birinde yeme içme ve cinsel hazlar bulunduğu halde diğerinde yalnız ruhanî lezzetler vardır. Üçüncü âlem. sadece azap yeri olan cehennemdir. Diğer iki âlemin biri kulların ilk yaratıldığı yer (dârü’l-ibtidâ), diğeri de içinde bulunduğumuz mükellefiyetler dünyasıdır (dârü’l-ibtilâ).
Ahmed b. Hâbıt, Allah’ın görülmesi (rü’yetullah) ile sik hadisleri değişik bir şekilde ele almıştır. Ona göre görülecek olan zât-ı ilâhî değil, varlıkları şekillendiren (kendisinden şekillerin çıktığı) faal akıl veya aklü’l-evvel-dir. Yine ona göre Hz. İsa beden haline gelmeden önce “Akıl’dan ibaretti. İbn Hâbıt, çok evliliği sebebiyle Hz. Peygamber’e ta’netmiş, Ebû Zer el-Gıfâri’nin ona nisbetle nefsine daha hâkim ve daha faziletli olduğunu ileri sürmüştür.
Onun ve arkadaşı Fazlü’l-Hades’nin müştereken benimsedikleri bu görüşler, daha önce mensubu bulundukları Mu’tezile dahil, bütün müslüman âlimler tarafından reddedilmiş, fikirleri İslâm’a, ilmî ve tarihî gerçeklere aykırı görülerek küfür sayılmış ve kendileri de lanetlenmiştir. Bazı kaynaklarda Ahmed b. Hâbıt ile Fazlü’l-Hadesrnin bu müşterek görüşlerini benimseyenlere Hâbıtıyye ve Hadsiyye denildiği kaydediliyorsa da tarihte böyle bir zümrenin varlığı tesbit edilememiştir.
TDV İslam Ansiklopedisi