Akaidin Nesefi Konusu, Özellikleri, Hakkında Bilgi

AKAİDÜ’N-NESEFİ

Ebû Hafs Necmeddin Ömer b. Muhammed en-Nesefî’nin (ö. 537/1142) akaide dair risalesi.

Delillerden tecrit edilmiş olan bu kü­çük risalenin Necmeddin en-Nesef’ye nisbeti ihtilâf konusudur. Leknevî. Zürkâ’nin Şerhu’l-mevâhib’inden naklen, eserin fakih olarak tanınan Necmeddin en-Nesefîye değil, kelâmcılığıyla mâruf Burhâneddin en-Nesefîye ait olduğunu kaydeder. İsmail Hakkı İzmirli de bu ka­naati benimser. Ancak risalenin ilk şârihi olan Teftâzânî ile Kâtip Çelebi, İsma­il Paşa, Wensinck ve Brockelmann gibi pek çok âlim ve araştırmacı arasındaki yaygın kanaat, eserin Necmeddin en-Nesef’ye ait olduğu yönündedir. Esa­sen metnin en eski yazma nüshalarında risalenin Burhâneddin en-Nesef’ye aidi­yeti konusunda herhangi bir bilgi bu­lunmamakta, aksine yazmaların hemen hepsinde eser Ömer en-NesefTye nis-bet edilmektedir. Ömer en-Nesef’nin fakih olması böyle bir risaleyi yazmasına engel teşkil etmez. Nitekim risalenin bir yazmasında yer alan. “Bu, Necmeddin Ömer en-Nesef’nin ihtisar ettiği bir akaid kitabıdır.” ifadesinden de anlaşılaca­ğı gibi söz konusu metin, Ömer en-Nese­f’nin kendisinden önceki Nesefî İmam­ların akidelerinden derlediği bir hulâsa olmalıdır. Risalenin Ebü’l-Muîn en-Nese­f’ye ait Tebşıratü’I-edille’nin bir fihristi durumunda olması da bu görüşü des­tekler. Ayrıca Akâ’idü’n-Nesefî met­nindeki ifadelerle Ebü’l-Muîn en-Nesef’nin akîde risalesi ve İbn Ebü’l-Müeyyed Ahmed b. Mahmûd en-Nesef’nin Risa­le fil’aka’id’indeki ifadeler arasın­da görülen sıkı benzerlik, onun 687’de (1288) vefat eden Burhâneddin en-Nesef’den Önce yazılmış olduğu ihtima­lini kuvvetlendirmektedir.

Risaleye, âlemin gerçek bir varlığı bu­lunduğuna işaret etmekle başlanır. Bil­gi kaynaklarının duyular, akıl ve mütevâtir haberden ibaret olduğu belirtildik­ten sonra hudüs delili ile Allah’ın varlı­ğı ispat edilir. Risalede daha sonra Al­lah’ın sıfatlan, kulların fiilleri, insanın fi­il işleme gücü (istitâat), rızık, ecel. ka­bir hayatı, sual, vezin, havz. cennet, ce­hennem, günah işleyenin durumu, iman ve küfür alâmetleri, peygamberlere iman. Hz. Muhammed’in peygamberliği, me­leklere ve kitaplara iman. keramet, ashâb-ı kiram arasında üstünlük sırası (tafdil), imamet. Ehl-i sünnetin kabul et­tiği bazı prensipler, bâtınîtevillerin red­di, insanı küfre götüren inanç ve fiiller, kıyamet alâmetleri ve ictihad gibi ko­nulara yer verilir. Risale meleklerle in­sanlar arasındaki üstünlük sırasını be­lirtmekle sona erer. Eserde işlenen ko­nuların tertibi, klasik kelâm kitapları­nın tertibine uymakla birlikte, bazı fark­lılıklar taşır. Risalenin muhtevasında yer alan imamet bahsi. Sultan Abdülhamid devrinin son zamanlarında matbu eserlerden çıkartılmıştır. Abdülhamid’in muhalifleri halifenin Kureyş’ten olma­sı gerektiği kaidesini istismar edince o da böyle bir tedbire başvurmuştu.

Risalenin en önemli özelliği. İslâm akaidini derli toplu ve öğretici bir tarz­da özetlemesi, talebelerin inanç ve fi­kir yapılarına şekil vermiş olmasındadır. Tâcîzâde Sadî Çelebî ile Çorumlu Damadzâde Ebübekir’in  Arapça olarak nazma çevirdikleri Atâ’idü’n-Nesefî, W. Cureton tarafından yayımlanmıştır. Macdonald Akâ’idü’n-Nesefi’yi Development of Müslim Theology adlı eserinde İngilizce’ye. Zeigler Turkischer catechismus der Religion adıyla Almanca’ya (1792) ve Mouradjea d’Ohsson Tableau general del’empire Ottoman adlı kitapta Fransızca’ya ter­cüme etmiştir. Risale, küçük hacmi­ne rağmen İslâm kültür muhitlerinde büyük ilgi görmüştür. Kâtip Çelebi’nin Keşlü’z-zunün’da zikrettiği eserlerle Topkapı Sarayı Müzesi ve Süleymaniye kütüphanelerinde mevcut nüshalardan anlaşıldığına göre bu metin üzerinde yapılan çalışmaların sayısı yetmiş civa­rındadır. Bu sayının büyük bir kısmını haşiyeler teşkil etmektedir. Şerhlerinin adedi ondan fazladır. Süleyman Uludağ, adı geçen risalenin sadece Teftâzânî ta­rafından şerhedildiğini öne sürmüşse de [Kelâm İlmi ue İslâm Akaidi kaynaklarda mevcut bilgi­lerle kütüphanelerde bulunan belge­ler karşısında bu iddiayı kabul etmek mümkün değildir. Teftâzân’den başka Şemseddin Mahmûd b. Abdurrahman el-İsfahânî, Ebû Abdullah eş-Şeyh Zeynüddin (el-Kavlul-vefî). Mollazâde Ahmed b. Osman el-Herevî (Hallul-me’âkid), İbnü’1-Gars Muhammed b. Muhammed el-Haneff, İbnü’l-Harem el-Endelüsî (ed-Dürre), İbrahim b. İbrahim el-Lekânî, Ebü’i-Abbas Şehâbeddin Abdul­lah b. Muhammed el-Makarrî, Melâmî şeyhlerinden Muhammed Nûrü’l-Arabî ve Şâbâniyye tarikatının önde gelenlerin­den Karabaş Veli Aka’idü’n-Nesefîyi şerhetmişlerdir. Kâtip Çelebi’nin Akâ’idü’n-Nesefî şerhleri arasında zikrettiği İbnü’s-Sirâc Mahmûd b. Ahmed el-Konenin el-Kalâ’id 1î Şeihi’l-Aka’id ad­lı eseri ise Tahâvînin risalesine yapılmış bir şerhtir.

Aka’idü’n-Vesel’ye yapılan şerhle­rin en meşhuru ve üzerinde en çok du­rulanı. Teftâzânî’nin Şerhu’l’Akâ’idir. Teftâzânî. eserinde ilahiyatta ak­lın gücüne ve yetkisine ağırlık veren bir metot kullanmıştır. Aklın varlıklar hak­kında ulaştığı bilgilerin kesin bilgiler olduğunu belirten Teftâzânî. ayan ve araz nazariyesinde kelâmcılarla fılozofların görüşleri arasındaki farka işaret ederek cevheri ferd görüşünü ispat için ortaya konan delilleri yeterli bulma­makla beraber, muhtemelen filozoflara karşı bir reddiye vasfı taşıması sebebiy­le bu görüşü övmüştür. Eş’ari mektebi­ne mensup bir kelâma olan Teftâzânî, Mâtürîdî olan Nesefî’yi zaman zaman tenkit ederek Eş’ariliği savunmuş, yer yer de Mâtürîdî fikirleri aynen benim­semiştir İs­lâm ilim ve fikir hayatında önemli bir yer tutan Şerhu’i-Aka’id’in, itikadî ko­nularda ileri sürülen fikirleri özetlerken aşın dereceye varmayan felsefî izahlar ihtiva etmesi, kısmen de olsa anlaşıl­masını güçleştirmiştir. Ancak felsefeye geniş ölçüde yer veren diğer akaid ki­taplarına nisbetle daha kolay anlaşıldığı için Osmanlı medreselerinde ve Ezher’de asırlarca okutulmuş, günümüzde de İs­lâm ülkelerinin çeşitli üniversitelerinde ve daha başka ilim çevrelerinde akaid sahasının ana kitabı olma vasfını koru­muştur. Şerhu’l-‘Akâ’id üzerine yapılan şerh, haşiye ve ta’likler, Nesefî met­nine yapılan şerhlerden çok fazla olup sayılan elli civarındadır. Bunlar arasın­da, Ahmed b. Mustafa el-Hayâlî, Muslihuddin Mustafa el-Kestelî, İbrahim b. Muhammed el-İsferâînî, Abdülhakîm b. Şemseddin es-Siyâlkûtî ve Ramazan b. Muhammed el-Hanef’nin şerh veya ha­şiyeleri çok meşhurdur. Kasım b. Kutluboğa Buğyetü’r-râşid fî tahrîci ehâdîsi Şerhi’l-‘Akö’id, Celâleddin es-Süyûtî Ehödîşü Şerhi’I-Akâ’id, Ali b. Sultan el-Kari Ferâ’idü’l-kalâ’id cald ehâdîsi Şerhil-‘Aka’id adlı eserleriyle, şerhte geçen hadisleri tahric etmişlerdir. Süyûti bu hadislerin bir kısmını zayıf kabul eder. Osmanlı devrinden itibaren bir­çok defa yayımlanan Şerhu’i-Aka’id’i Batı’da ilk defa W. Cureton neşretmiştir. E. E. Elder, Teftâzânî şerhinin bir bölümünü A Commentary on the Creed of İslam adlı eserinde yayımlamıştır. Ömer b. Mustafa et-Tarablusî ile Ebü’l-Abbas Ah­med b. Muhammed et-Tilimsânî’nin İzâatü’d-dücünne fî aka’idi Ehli’s-sünne adıyla nazma çevirdikleri Şerhu’l-‘Akâ’id, Muhammed Râsim el-Malatî (KeşfulAkâid), Sarı Abdullah Efendi, Mustafa Manevî (Lübbü’iv Akâid), Ömer Ziyâeddin ve Giritli Sırrı Paşa tarafından Türkçe’ye ter­cüme edilmiştir. Son olarak Süleyman Uludağ, Kelâm İlmi ve İslâm Akaidi (Şerhu’t-Akâid) adıyla eseri günümüz Türkçesi’ne çevirmiştir.

TDV İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski