el-AKÎDETÜ’Ş-ŞEYBANİYYE
Kâdiriyye tarikatı şeyhlerinden Ebû Muhammed Yûnus b. Yûsuf eş-Şeybânî’nin (ö. 619/1222} akaide dair manzum risalesi.
Kâtip Çelebi, el-Akîdetü’ş-Şeybâniyye’yi İmâm-ı Âzam’ın öğrencisi Muhammed b. Hasan eş-Şeybâniye (ö. 187/803) nisbet eder. Brockelmann ve Fuat Sezgin de aynı görüşü paylaşırlar. Ne var ki İmam Muhammed’in hayatı ve eserlerinden bahseden tabakat kitapları ona ait böyle bir risalenin varlığından söz etmemektedir. İmam Muhammed hakkında birmonografi yazan M. Zâhid Kevserî de onun eserleri arasında el- Atidet’ş-Şeybaniyye’yi zikretmemektedir. Risalenin Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan nüshasının müstensihi Muhammed b. Ali es-Sirmânî eş-Şâfiî el-Kâdiri, “Bu, veliyyullah Şeyh Şeybâni’nin (kaddesallahu rûhah) akîdesidir demektedir. Başka bir yazmanın müstensihi olan Osman b. Yahya da müellif adını Şeyh Şeybânî şeklinde kaydetmektedir. “Şeyh”, “Veliyyullah”, “Kaddesallahu rühah” gibi unvan ve ifadelerin genellikle sûffler hakkında kullanıldığı göz önüne alındığında, kaynaklarda el-Akîdetü’ş-Şeybûniyye adıyla bilinen risalenin fakih olan Muhammed b. Hasan eş-Seybânîye değil, mutasavvıf olarak tanınan Şeyh Ebû Muhammed Yûnus b. Yûsuf eş-Şeybânrye ait olması ihtimali ağırlık kazanır. Nitekim risalede yer alan bazı ifadeler de bu görüşü teyit edici mahiyettedir. Meselâ risalenin sonunda “Bu. imamımız Şâfifnin. ayrıca Mâlik. Nu’mân ve Ahmed’in itikadıdır” tarzında yer alan cümle, eserin 187 (803) yılında vefat eden Muhammed b. Hasan eş-Seybânînin ölümünden ve dört mezhebin ortaya çıkıp yerleşmesinden sonra kaleme alındığını göstermektedir. Müellifin İmam Şâfîfye özellikle dua etmesi, risalenin bilinebilen ilk şerhinin oldukça geç bir dönemde aş bk.l yapılması sadece Şafiî âlimleri tarafından şerhedil-mesi ve rü’yetullah konusunda tasavvufî bir anlayışı İhtiva etmesi de eserin. Hanefî mezhebinin müctehid imamlarından olan Seybânî tarafından yazılmasını imkânsız kılmaktadır. Ayrıca risalede yer alan ve Hz. Peygamberin Allah’ı dünyada gördüğünü benimseyen görüşün. İmam Muhammed’in itikadî fikirlerini nakleden el-Akîdetü’n-Tahâviyye’de bulunmaması da onun Muhammed eş-Şeybâniye ait olamayacağının bir başka delili sayılmalıdır. Gerek risalede gerekse incelenebilen şerhlerinde müellifin adıyla ilgili olarak “Seyri Şeybânî” kaydından başka bir bilgi yer almamaktadır. Ancak bazı yazmalarda ki ifadelerden, müellifin Kâdirî tarikatı şeyhlerinden Şafiî mezhebine bağlı biri olduğu anlaşılmaktadır. Tabakat kitaplarının biyografilerinden bahsettiği Şeybânîler yukarıdaki bilgilerin ışığı altında incelendiği takdirde, söz konusu risalenin müellifinin, Kâdiriyye tarikatının Seybâniyye kolunu kuran. Abdülkâdiri Geylâninin müntesiplerinden Yûnus b. Yûsuf eş-Seybânî olması ihtimalini kuvvetlendirir. Risale, el-Kaşîdetü’ş-Şeybâniyye ve el-Aka’idü’ş – Şeybâniyye diye de bilinir.
İlâhiyyât, nübüvvât ve sem’iyyât’ın belli başlı meselelerine delil zikretmeden temas eden risale, Allah’ın bazı isim ve sıfatlarını sayarak bunların kadîm olduğunu belirtmekle başlar. Allah’ın arşa istiva ettiğine, fakat zâtını kuşatan bir mekân ve zaman bulunmadığına dikkat çeken risalede, kâinat yaratılmadan önce de Allah’ın rab olduğu ve sınırlı bir varlık olmadığı belirtilir. Allah’ın dünyada değil âhirette görüleceği, bu dünyada sadece Hz. Peygamber tarafından görüldüğü, Kur’an’ın Cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed’e indirilen Allah kelâmı olduğunda şüphe edenlerin küfre gireceği anlatıldıktan sonra geçmiş peygamberlere imanın farziyeti üzerinde durulur. İlâhî sıfatlar konusunda iki aşırı ucu teşkil eden Müşebbihe ile Muattıla’nın görüşlerinin benimsenemeyeceğine işaret edilen risalede daha sonra imanın selef anlayışına bağlı olarak söz. niyet ve fiilden ibaret olduğu belirtilir ve sem’iyyât konulan sıralanır. Her peygambere bir üstünlük veren Allah’ın, son peygamber Muhammed aleyhisselâma zât-ı ilâhîsini dünyada görme şerefini bağışladığını, bunun da Mi’rac gecesi vuku bulduğunu anlatan risale, şefaat meselesi ve ashabın fazileti konusuyla sona erer.
Yetmiş dokuz beyitten ibaret olan el-‘Akidetü’ş-Şeybâniyye, Şâfiîler’in. özellikle Kâdirî tarikatına bağlı sûfîlerin itikadî fikirlerini ihtiva etmesi ve rü’yetul-lahın Hz. Peygamber için dünyada vuku bulduğu konusunda değişik bir Sünnî görüşü aksettirmesi bakımından önemlidir. Risale 1957 yılında Kahire’de Mecmû’u’l-mütûn adlı akaid metinleri arasında yayımlanmıştır.
el- Akîdetü’ş-Şeybâniyye Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah el-Adûnî, Ulvân Ali b. Atıyye el-Hamevî (Beyânü’l-mecânî), Ebü’l-Bekâ Ahmed eş-Şâfiî, Muhammed b. Ali el-Mekkî (Bedfu’l-me’anî) ve Abdürrahîm b. Abdullah es-Süveydî tarafından şerhedilmiş olup sarihlerin hepsi de Safirdir. Bunlardan en önemlisi ve meşhur olanı, İbn Kâdî Aclûn diye bilinen Muhammed b. Abdullah’ın (ö. 876/1472) Bedîcu’I-mecânî adlı şerhidir, el-‘Akîdetü’ş-Şeybâniyye’nin ilk şerhi olan bu eser genellikle selef ve halefin çeşitli konulardaki görüşlerine yer vererek bunları âyet ve hadislerle açıklamaya çalışır. İmâm-ı Azam ile Ahmed b. Hanbel’in Allah’ı rüyada gördüklerine dair rivayetler bulunduğu zikredilen şerhte, beyitlerin ele aldığı meseleler Ehl-i sünnet açısından açıklanıp zaman zaman Mu’tezilî görüşlere de temas edilir. Bedîcu’l-mecânî, gerek tanınmış ketâmcılardan nakiller yapması ve Ehl-i sünnet mezhepleri arasında vuku bulan ihtilâflara yer vermesi, gerekse Ehl-i sünnet’le Mutezile arasında cereyan eden tartışmalara çözüm getirmeye çalışması bakımından müstakil bir akaid kitabı niteliğindedir. Eserin diğer bir önemli yanı da zikrettiği görüşlerin kaynaklarını belirtmesidir.
el-Akîdetü’n-Şeybâniyye’nin Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde, Süleymaniye Kütüphanesi’nde çeşitli yazma nüshaları bulunmaktadır.
TDV İslam Ansiklopedisi