AHMED b. HANBEL (780-855)
Arap fıkıh bilgini. Hanbelî mezhebinin kurucusudur.
Bağdat’ta doğdu ve öldü. Gerçek adı Ebu Ali eş-Şeybanî’dir. Horasan’dan göçerek Bağdat’ta yerleşen Şeyban ailesindendir. Bağdat’ta İmam Ebu Yusuf’ tan öğrenim gördü. İmam Şafiî’den fıkıh ve usul okudu. Bilgisini genişletmek amacıyla Şam, Medine, Küfe ve Yemen illerini gezdi, sonra Mekke’ye gitti. İslam dininin önemli kaynaklarından biri olan hadis üzerinde durdu, özellikle fıkıh konusunda uzun süreli incelemelere girişti. Kırk yaşlarındayken, Kuran ve hadislere dayanarak, kendisinden önce gelen İmam Ebu Hanife, İmam Malik ve İmam Şafiî’gibi mezhep kurucularının görüşlerine katılmadığını, mezhep konusunda ayrı bir düşünceyi benimsediğini açıkladı. Dönemin yönetimince kuşkulu bir kimse sayılarak tutuklandı, dövüldü; düşüncelerini açıklaması, yayması yasaklandı. Halife Mütevekkil yönetimi ele alınca özgürlüğe kavuştu, halifenin döneminde saygı ile karşılandı, ailesine aylık bağlandı.
Ahmed b. Hanbel, mezhebini kurmadan önce, çok geniş kapsamlı bir çalışmaya girişti. İslam dininin genel ilkeleri konusunda çalışmalar yapan bilginlerin yapıtlarını inceledi, sonra o dönemde toplanan hadisleri anlamlarına, olaylarla ilgili yorumlarına göre düzenledi, peygamberin sözleriyle (hadisleriyle) davranışları, eylemleri arasındaki bağlantıyı araştırdı. Peygamberin söylediği ile yaptığının bir uyum içinde olduğu görüşünü benimsedi. Bu uyumun bütün Müslümanlar’ca kesin bir kural olarak benimsenmesi gereğini savundu. Sözle eylem arasında kurulacak birliğin, kimi kavramları yorumlamada, kişiyi yanılmadan kurtaracağını ileri sürdü.
Ahmed b. Hanbel’in İslam ülkelerinde ününü sağlayan, ona özel bir yer yapan kırk yaşından sonra kurduğu, kendi adıyla anılan Hanbelî mezhebidir. İslam dininin, peygamberin sözlerine ve eylemlerine (sünnete) dayalı, dört kurumundan sonuncusu olan Hanbelî mezhebinin kaynağı Kuran ile hadislerdir. Hadisler peygamberin, karşılaşılan olaylar dolayısıyla kendisine sorulanlara verdiği karşılıklardır. Bu nedenle hadisler İslam dini konusunda, başvurulan ikinci büyük kaynaktır. Kuran, Tanrı’nın peygamber aracılığıyla bütün insanlara gönderdiği tanrısal buyrukların oluşturduğu bir bütündür ve kesindir, tartışma götürmez. İster toplumun bütünüyle, ister bireylerin kendileriyle ilgili olsun, sorunun çözülüşü, olayın aydınlığa kavuşturulması, hadislere ve Kuran’a bağlıdır. Bu iki kaynaktan beslenmeyen bir düşüncenin, bir yasanın geçerliği yoktur.
Beş temel ilke
Hanbelî mezhebinin beş temel ilkesi vardır; bu ilkelerin kaynağı Kuran ve hadisler olmakla birlikte toplum olaylarına da dayandıkları kesindir. Bu beş ilke, toplumda, bütün görevlerin, eylemlerin tartışmasız dayanağıdır.
1- Çözümü gereken bir sorun ile karşılaşıldığında ilk başvurulacak kaynak Kuran’dır. Kuran’da sorunla ilgili bir açıklama, bir bildiri yoksa hadislere başvurulur. Kuran’h hadislerin birbirine aykırılığı söz konusu değildir; yeter ki hadis uydurma olmasın. Kuran’da hadiste geçen bir açıklama tartışma götürmez, ona karşı bir görüş ileri sürülemez, ona kesinlikle uyulur. Sorunun karşılığı Kuran’da da hadiste de varsa yine onlara uyulur. Kuran’la hadis arasında çelişki bulunursa hadis kesin değildir, Kuran’a uyma gereği vardır.
2- Sahabenin (Peygamberin yakın arkadaşlarının) görüşleri arasında tartışma olmamış ve bir uyum sağlanmışsa onlar olduğu gibi uygulanır. Bu konuda, sahabenin görüşlerinin kesinliği, tartışmanın kaynağı araştırılır. Sahabe peygamberin arkadaşları olduklarından, aralarında çıkacak bir anlaşmazlığı peygamberin gidermesi doğaldır. Bu nedenle sahabenin görüşlerinde tartışma kalmamış, çelişki giderilmiş demektir. Tartışma varsa, çelişki bulunuyorsa peygamberin böyle bir durumu onaylaması düşünülemez, aktarılan sözler sahabenin kesinlik kazanmış görüşleri değildir.
3- Peygamberi görenlerin sözleri arasında aykırılık kesinse Kuran ve hadislere başvurulur. Kuran ve hadislerde de çözümü bulunmayan bir sorunla karşılaşılmışsa, belli bir düşünceden yana olmaksızın, bütün karşıt görüşler ortaya atılır, bunların içinden tartışılarak, en uygunu seçilir. Bu seçmede de, ne denli içten gelse de duyguların etkisinden uzak kalma gereği vardır.
4- Peygamberi sağlığında tanımamış, onun yanında bulunmamış kimselerin aktardıkları hadisler (mürsel hadisler) de, “zayıf hadisler” de sorunların çözümünde önemlidir. Bu tür hadislerin yadsıyıcı, kuşku uyandırıcı olmaması gerekir. Kuşkulu olma, yadsıyıcı olma gibi durumlar hadislerin içeriğiyle bağlantılıdır. İçeriğin peygamberin öteki hadisleri ile bağdaşmazlığı, sorunun çözülmesinde, başvurulan hadisin kesinliğini ortadan kaldırır. Bu durumda karşılaştırmalı yöntem uygulama gereği vardır. Karşılaştırmalı yöntem hadisin, kesin hadislerle uyuşup uyuşmadığını gösterir.
5- Karşılaşılan bir sorunun çözülmesinde, yukarda sıralanan, dört ilkeden hiçbiri yoksa tasım (kıyas) yöntemine başvurulur. Bu yöntem kişinin, Kuran’ dan, kesin hadislerden edindiği yetkiye, kolaylığa dayanarak durumun aydınlığa kavuşmasını sağlar.
İslam düşüncesine getirdiği yenilik
Ahmed b. Hanbel’in İslam düşüncesine getirdiği yenilik Kuran’la hadislerin uygulama alanıyla ilgilidir. Özellikle mürsel hadislere, zayıf hadislere tasımdan önce yer vermesi, onları tasımdan daha güvenilir sayması ilgi çekmiş, İslam bilginleri arasında uzun boylu tartışmalara yol açmıştır. Durum çok gerektirmedikçe, yapılacak başka bir iş, başvurulacak başka bir kaynak varsa tasıma dayanmanın yararı yoktur. Tasım ancak bütün olanakların ortadan kalktığında başvurulacak bir yoldur. Bu durum, dört mezhep içinde, kişisel görüşe, kişi oyuna en az gerek duyanın Ahmed b. Hanbel’in yolu olduğunu gösterir.
Ahmed b. Hanbel’e göre İslam dininin felsefesi sayılabilen kelam önemli değildir; önemli ve güvenilir olan peygamberin çağında yaşamış, onu tanımış, onun izinde yürümüş kimselerin (selefiyyûnun) görüşleridir. İslam dininin ilkelerinin, kurallarının biçimlenmesinde başlıca kaynak olan bu öncülerin (selefiyyûnun) görüşlerine aykırı gelen bir düşünce, davranış sapkınlıktır, Kuran’ın, hadislerin içeriğiyle bağdaşmaz. Bu nedenle özel yorumlara dayanan, kavramlara yeni açıklamalar getirerek, Kuran ile hadislerde bulunmayan düşünceleri onlarla bağdaştırma eğilimini güden kelam güven verici bir bilgi alanı değildir.
Tanrı, peygamber, evren ve ruh üstüne
Tanrı yaratıcıdır, önsüz-sonsuzdur. İnsan aklının kavrayış gücünü aştığından dolayı, bir bütün olarak bilinmesi, anlaşılması söz konusu değildir. Bilgine düşen görev Tanrı’nm özünü değil niteliklerini düşünmek, varlığım bütün kuşkulardan uzak kalarak benimsemektir. Bilim, İslam dininin çizdiği sınırlar içinde kalarak çalışmak, İslam dininin özünü öğrenmek ve öğretmektir. Bilimin konusu Tanrı’dır, Tanrı’ mn kitabıdır, peygamberidir.
Peygamber, Tanrı’nın bütün insanları aydınlatmak, uyarmak doğru yola getirmek için görevlendirdiği üstün kişidir. Hz. Muhammed bütün peygamberlerden üstündür. Tanrı’nın sevgili kuludur (habi-bullah), evrende son elçisidir (resulullah).
Evren yaratılmıştır, yoktan varedilmiştir, tek yaratıcısı da Tanrı’dır; günün birinde, gene Tanrı buyruğu ile, yokolacaktır. Bütün gerçekler Kuran’la bildirilmiştir. Kuran’h çelişen bir gerçeği düşünmek suçtur, sapkınlıktır. Evreni dolduran bütün varlık türleri de yaratılmıştır; günün birinde yokolacaklardır, yalnız Tanrı kalacaktır.
Ruh gövdeden önce yaratılmıştır, tanrısal bir varlıktır, ölümle gene ruhlar evrenine dönecektir. Ruh gövdeye girerek ona dirilik kazandırır, gövdeden ayrılınca ölüm gerçekleşir. Gövde ruhtan sonra,
Adem olayında bildirildiği gibi, balçıktan yaratılmıştır, gelip geçicidir.
Yargı günü (kıyamet) vardır; Tanrı’nın buyruğu üzerine, çürüyen gövdeler toparlanacak, dirilecek yaşanan süre içinde yapılanlar nedeniyle yargılanacak, bütün insanlar yaptıklarının karşılığını göreceklerdir; bu kesindir, kaçınılmazdır. Yaşadığı sürece iyilik işleyenler, Tanrı’nın, peygamberin gösterdiği yolda yürüyenler iyilik görecek, suç işleyenler ise kötülüklerinin karşılığını alacak, cehenneme gideceklerdir.
İnsan yaratılmıştır, günün birinde gene yokola-caktır. Yeryüzünde kalıcı değildir. Bu konuda Kuran’ la, hadislerle bildirilenler kesindir. Kişi yapıp ettiklerinden sorumludur, kimsenin suçu kimseye yüklenemez. Suç kişiseldir, suça verilecek karşılık da kişiseldir. Tanrı yasası böyledir. İnsanın başlıca görevi Kuran’la hadislerle bildirilen ibadetleri yerine getirmektir. Tanrı buyruğu dışında, kişinin özel istenciyle, görev yapması doğru değildir. Kuran’ın bildirdiği, peygamberin uyguladığı, önerdiği bütün işlemlerin eksiksiz yapılması kaçınılmazdır. Namaz, oruç, zekât, Tanrı’nın birliğine inanma, hac gibi İslam’ın temel ödevleri, dinin öngördüğü engeller dışında, savsaklanamaz.
Ahmed b. Hanbel’in Kuran ve hadislerden kaynaklanan din görüşleri, genellikle, İslam dininin hukuku olan fıkıha dayanır. Bütün uygulamaların ona uyması gereği savunulur. Uygulamada, öteki mezheplerle bağdaşmayan yönler varsa da, bunlar ilkelere değil ayrıntılara dayanır. Dördüncü mezhebin kurucusu olan Ahmed b. HanbePin etkisi başlangıçta büyüktü, ll.yy’dan sonra alanı daraldı. Kimi kaynaklar Ahmed b. Hanbel’in sağlığında, yazılı yapıt bırakmadığını, onun en ünlü yapıtı olan Müsned’in de oğlu Abdullah’ça toplandığını ileri sürer. Ahmed b. HanbePin sağlığında kendisine sorulan sorulara verdiği karşılıklar, önerdiği çözümler, dinleyicilerince, yakınlarınca yazıya geçirilmiş, ölümünden sonra toplanıp kitap durumuna getirilmiştir. Fıkıh konusunda önemli bir kaynak olan bu yapıtlar yüzyıllarca öğretim kurumlarmda okutulmuştur.
• YAPITLAR: Müsned, 6 Cilt, 1893; Kitabü’l-İlel ve Marifeti’r Rical, I. Cilt, T. Koçyiğit, I. Cerrahoğlu (yay), 1963, (“İleri Gelen Kişilerin Becerisi ve Kanılar Konusunda Kitap”); Kitabü’t-Tefsir (yazma), (“Yorum Kitabı”); Kitabü’l Mesail (yazma) (“Sorunlar Kitabı”); Kitabu’z-Zühd (yazma), (“içe Kapanış Kitabı”).
• KAYNAKLAR: N. Çağatay-İ.A. Çubukçu, İslam Mezhepleri Tarihi, 1976; Â. Gölpınarlı, 100 Soruda Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi 1969; E.B.Şapolyo, Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi, 1964.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi