Leone Battista Alberti Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

Leone Battista Alberti (1404-1472), Rönesans döneminin önde gelen İtalyan bilgini, mimar, ressam, şair ve yazarıdır. İtalyan Rönesansının önemli figürlerinden biridir ve çeşitli alanlarda önemli katkılarda bulunmuştur.

Alberti'nin en bilinen eserlerinden biri, mimarlık alanında yazdığı "De Re Aedificatoria" (Mimarlık Üzerine) adlı eseridir. Bu kitap, mimarlıkta temel prensipleri ve ideal yapıyı tanımlayan önemli bir metindir. Alberti'nin mimarlık anlayışı, antik dönemin mimarlık eserlerinden ve oranlardan esinlenmiştir.



Hayatı

Leone Battista Alberti, 14. yüzyıl İtalya'sında, 18 Şubat 1404 tarihinde Jenova'da doğdu. Babası, Floransa'nın zengin ve etkili Medici ailesiyle bağlantıları olan bir bankacıydı. Alberti'nin eğitimi geniş kapsamlı ve çeşitlilik gösteren bir formasyona sahipti.

Floransa'da eğitim gördükten sonra hukuk okudu ve bir süre hukuk alanında çalıştı. Ancak daha sonra ilgisini sanata ve bilime yöneltti. Özellikle mimari, matematik, ve edebiyat alanlarında kendini geliştirdi. Antik Yunan ve Roma kültürüne büyük bir hayranlık duyuyordu ve bu kültürlerden esinlenerek çalışmalarını şekillendirdi.

Mimari alanında, Floransa, Roma ve Milano gibi şehirlerde birçok önemli yapıda çalıştı. Rönesans döneminin mimari anlayışına büyük katkılarda bulundu. Özellikle "De Re Aedificatoria" (Mimarlık Üzerine) adlı eseri, mimarlık teorisine önemli katkılar yapmıştır.

Alberti'nin sanat alanındaki çalışmaları sadece mimari ile sınırlı değildi. Ressam olarak da tanındı ve perspektifin kullanımında önemli adımlar attı. Ayrıca edebiyat alanında da başarılıydı ve şiirler, mektuplar ve diğer eserler kaleme aldı.

1472 yılında Floransa'da öldü. Ölümünden önce birçok önemli eser bıraktı ve İtalyan Rönesansı'nın gelişimine büyük katkıda bulundu. Bugün hala, hem mimarlık hem de sanat tarihinde önemli bir figür olarak anılmaktadır.

Floransak mimarlar grubu

15. yüzyılın başlarında İtalya'da Antik Roma'nın yeniden keşfedilmesi ve bu döneme dair bir ilginin artması, Rönesans döneminin başlamasına önemli bir zemin hazırlamıştır. Bu dönemde, sanat, kültür ve bilim alanlarında yeni bir anlayış doğmuş ve Orta Çağ'ın karanlık ve dini odaklı düşüncelerinden uzaklaşılmasıyla birlikte Antik Roma'nın insan merkezli temaları tekrar ön plana çıkmıştır.

Floransa, Rönesans'ın en önemli merkezlerinden biri olarak bu dönemin öncülerinden olmuştur. Brunelleschi, Masaccio, ve Donatello gibi sanatçılar, Antik Roma'nın mimari ve sanat eserlerini inceleyerek ve onlardan ilham alarak yeni bir sanat anlayışı geliştirmeye başladılar. Alberti de bu dönemin etkili isimlerinden biri olarak öne çıktı.

Mimarlık yapıtları

Alberti, 1446'da Rimini'deki tiran Sigismondo Malatesta için San Francesco Kilisesi'nin inşasına başladı. Bu kilisenin cephesinde, Antik Roma zafer kemerlerinin kilise mimarisine uygulanması özgün bir yaklaşımdı. Kilise, İtalya'nın önde gelen dini yapılarından biri haline geldi. Marangoz cephesi ve güneydeki geniş kemerlerle oluşturulan arkadlı yan cephesiyle, sadece 15. yüzyılın bir yapısı değil, aynı zamanda Roma'nın eski ihtişamını yansıtıyordu. Kilisede, önemli kişilerin mezarları ve altı şapel bulunuyordu. Bu şapel¬lerden biri, Kudüs'ten getirilen ve Aziz Jacob için yapılmış olan süslemeli kutsal yazıtlarla çevriliydi. Bu şapel aynı zamanda Sigismondo Malatesta ve karısı Isotta'nın mezarlarını da içeriyordu. Bir mezarın üst kısmında Sigismondo'nun portresi, başka bir bölümünde ise Alberti'nin kendi resmi görülmekteydi. Kilisenin cephesinde, Orta Çağ kiliselerindeki Tanrı'nın büyüklüğünü anlatan yazıtlar yerine, iri harflerle Sigismondo'nun adı ve yapının tarihi yazılıydı. Bu, Rönesans mimarisinde sıkça görülen bir uygulamaydı; binanın sahiplerinin ve şehirlerinin ünlerini ve isimlerini tarihle özdeşleştirmek için yapılmıştı.

Alberti, Floransa'da ikinci bir kilise inşa etti. Floransa'nın önde gelen tüccarlarından Giovanni di Paolo Ruc¬celai, Santa Maria Novella Kilisesi'nin cephesini yeniden yapmak istedi ve yakın arkadaşı Leon Battista'dan yardım istedi. Cephe ve özellikle giriş kapısı büyük ilgi toplayan kilisenin cephesinin inşası 1477'de tamamlandı.

Ruccelai ailesi için tasarlanan bir saray, bu yeni formların konut mimarisine nasıl uygulandığının bir örneğidir. Bu aslında, klasik Roma yapısına hiç benzemeyen, üç katlı, kabarık taş bloklarla kaplı sıradan bir binaydı. Ancak Alberti, cephede eski Roma formlarını kullanarak bu sıradan yapıya yepyeni bir anlam kazandırdı. Zemin katta Dor, orta katta İyon, üst katta Korint sütun düzenlemesi yapıldı. Yapı, pilastrlarla (bir bölümü duvara gömülü ayak) düşey, incelikle düzenlenmiş kornişlerle yatay olarak bölündü. Her katta farklı sütun ve pilastr düzeni kullanmak, Eski Roma'ya özgü bir tekniktir. Alberti'nin Colosseum'dan etkilenerek getirdiği bu düzenleme, daha sonraki yüzyıllarda birçok mimar tarafından evrenselleştirilmiştir. Ruccelai Sarayı'nın pencereleri diğer Rönesans saraylarındaki gibi iki bölümlüdür. Asıl dikdörtgen bölme, üzerinde iki yarım dairenin bulunduğu bölmeden bir arşitravla (baştaban) ayrılmıştır. Pencerenin dikdörtgen bölmesinde genişlik-yükseklik oranı, pilastrlar arasındaki bölmenin genişlik-yükseklik oranına eşittir. Cephede her ayrıntı önceden planlanmıştır, küçük bir değişiklik bile mümkün değildir.

Alberti, Ruccelai ailesi için bir şapel olan San Pancrazio Kilisesi'ni de inşa etmiştir. İki kolon ve kilisenin duvarı arasında yer alan büyük arşitravlara dayalı bu şapel, onun en iyi çalışmalarından biridir.

Mantua Markizi Ludovico Gonzaga için Floransa'daki Annunziata Kilisesi'nin ana şapelini yeniden inşa eden Alberti, daha sonra markizle birlikte Mantua'ya gitti. Mantua ve Padova arasında Alberti tarzında birçok kilise vardır; ancak bunlardan sadece birkaçının Alberti tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmektedir. Bunlardan biri, 1460'ta planlanan Mantua'daki Yunan haçı planlı Santo Sebastiano Kilisesi'dir.

Alberti, Pitti Sarayı'nın tamamlanmasının yanı sıra, Ruccelai Sarayı'nın bir bölümünü de tamamlamıştır. Yüzyıl sonra bu saray daha da genişletilmiştir.

Alberti'nin son eseri, Sant'Andrea Kilisesi'dir. Bu kilisede geleneksel bazilika düzeni bırakılmış, yan nefler, orta nefi örten geniş beşik tonozlarla birleştirilmiştir. Plan, düzenli aralıklarla yerleştirilmiş kolonların yerini, açık ve kapalı bölmeler arasında a-b-a sırasıyla yerleştirilmiş geniş ayaklar almaktadır. Bu oranlama, yapının tüm detaylarına uygulanmış ve Sant'Andrea'nın tamamına derin ve sakin bir ifade kazandırmıştır.

O dönemde, mimarlar planladıkları bütün yapıların uygulamasında bulunamadıklarından yanlarında yardımcı mimarlar çalıştırıyorlardı. Alberti'nin planlarını Floransa'da Silvestro Fancelli, Mantua'da ise Luca Fancelli adında genç bir Floransalı mimar uygulamıştır.

Sanatçı olarak Alberti

Alberti, sadece bir zanaatkar veya sanatçı olarak değil, aynı zamanda bir entelektüel ve hümanist olarak da kendini gören biriydi. Onun bakış açısı, sıradan zanaatkarlardan farklıydı; çünkü o, Aristoteles ve Plotinus gibi önemli düşünürlerin izinden giden bir hümanistti. Zamanının prenslerinin ve lordlarının mahkemelerinde, entelektüel ve zanaatkârların hızla genişleyen çevresinde bulunması, ona özel bir statü kazandırmıştı. Ayrıca asil bir ailenin bir üyesi olması ve Roma curia'sının bir parçası olarak Alberti'nin itibarı da oldukça yüksekti.

Alberti, Ferrara'daki Este sarayında memnuniyetle karşılanan bir misafir olarak ağırlanmış ve Urbino'da, asker-prens Federico III da Montefeltro ile sıcak hava mevsiminin bir bölümünü geçirmiştir. Urbino Dükü, sanatın himayesine büyük önem veren bir liderdi ve cömertçe para harcayan bir askeri komutandı. Alberti, mimarlık üzerine yazdığı tezi bu dük arkadaşına ithaf etmeyi planlamıştı.

Alberti'nin bu şekilde hem sanat hem de entelektüel çevrelerdeki etkisi, onun dönemindeki çok yönlü ve saygıdeğer bir kişilik olduğunu göstermektedir.

Kuramsal çalışmaları

Alberti, mimarlık yapıtlarının yanı sıra kuramsal çalışmalarıyla da tanınmış bir figürdü. Ona göre, eğitim ve kültür sanatçının yaratıcılığını artırırken, iyi bir eğitim almayan sanatçılar önemli hatalar yapabilirlerdi. Kuram ve uygulamanın bir araya gelmesinin en iyi sonucu vereceğine inanıyordu. Alberti, eğitimli sanatçıların görüşlerinin ve yazılarının, uygulamadan yetişenlerinkine göre daha etkili ve yararlı olduğunu savunuyordu.

Bu düşüncesini mimarlık, perspektif ve resim alanlarında yazdığı çeşitli kitaplarda ifade etti. Vasari'nin yorumu ise Alberti'nin yazdıklarının, diğer sanatçıların eserlerinden daha etkili olduğunu belirtmektedir.

Orta Çağ'da, sanat ve mimarlık dini bir amaç için kullanılırdı. Ancak, Alberti döneminde sanata bilimsel bir bakış açısı getirildi. Alberti'nin kuramsal çalışmaları, sanat ve edebiyat alanlarında olduğu kadar politika, felsefe ve diğer bilim dallarında da etkili olmuştur. Bu kuramlar, daha önce başka düşünürler tarafından ele alınmış olsa da, Alberti'nin açıklık ve bütünlükle ortaya koyduğu düşüncelerin önemli olduğu kabul edilir. Bu yeni düşüncelerin etkisiyle sanat ve mimarlık alanında önemli bir dönüşüm yaşanmıştır.

Toplumsal görüşleri

Alberti, 15. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan hümanistlerle benzer bir bakış açısına sahipti. Ona göre, toplum yararı her şeyin önünde gelmeliydi ve prensler, soylular ve tüm vatandaşlar birbirlerine karşı eşit sorumluluklar taşımalıydı. Prens, vatandaşlarının refahı için onları yönetmeli, özgürlüklerini korumalı ve kent yasalarına uymalıydı. Alberti, barışın korunmasının önemine vurgu yaparken, yönetici memurların halkın yararı için çalışması gerektiğini savunuyordu.

Alberti ayrıca cezalar konusunda da ileri görüşlere sahipti. Ona göre cezaevleri, suçluları yok etmek için değil, onları yeniden topluma kazandırmak için var olmalıydı. Toplum yararından bahsederken soyut bir kavramdan ziyade, bireylerin ayrı ayrı yararlarına odaklanıyordu.

Alberti'nin ahlak kuramı, bireyin erdemi araması gerektiğini vurguluyordu. Denge, duyguların denetimi ve dünya nimetlerinden bağımsızlık, onun ahlaki değerleri arasındaydı. Alberti'nin akılcı yaşam görüşü, Eski Yunan ve Roma felsefesine dayanıyor olsa da, Hıristiyanlık'a karşı değildi. Bu nedenle, Alberti hümanist bir din görüşünü benimsemişti.

Resim üzerine

Alberti, sanat üzerine kuramsal düşüncelerini üç temel yapıtta toplamıştır, ilk kitabı, resim sanatı üzerine 1436’da yazdığı Della Pittura di Leon Battista Alberti Libri Tre’dir. Bu kitapta, hem resim sanatı üzerine düşünceleri, hem de teknik bilgiler yer almaktadır. Daha önce Brunelleschi’nin bulduğu “cisimlerin gözden uzaklaştıkça küçük görünmesi” nin, yani perspektifin, çizim ilkelerini açıklar. Ona göre, resmin birinci işlevi doğayı aynen ortaya koymaktır. Başka bir önemli ilke de, benzetmeyle birlikte resmi güzel yapmaktır. Bütün doğal nesnelerde güzellik bulunmayabilir; ancak sanatçı, yine doğa aracılığıyla güzeli elde edebilir. Resmedilen her şey, her zaman doğadan seçilmeli, güzelliğe dikkat edilmelidir. Vasari’ye göre Alberti resim sanatını uygulamakta pek başarılı olamamıştır; en iyi ve bilinen resmi Venedik’te San Marco Meydam’nın perspektifidir.-

Alberti’nin ikinci ve en önemli yapıtı, mimarlık üzerine, on kitapçıktan oluşan tezleridir. Bunları yaklaşık 1450’de yazmaya başlamış ve 1472’de ölümüne değin değişiklikler ve eklemelerle geliştirmiştir. Latince olarak yazılan bu kitabın adı De Re Aedifica-toria’dır. Sonuncu çalışması ise 1464’de, heykel üzeri-‘ ne yazdığı De Statua adlı kitaptır.

Mimarlık üzerine

Mimarlığın insanın günlük gereksinmeleriyle çok A yakından ilgili bir sanat olması nedeniyle, Alberti’nin toplumsal düşünceleri en çok mimarlık kuramlarına yansımıştır. Alberti’ye göre, mimarlık kentsel bir eylemdir. Mimarlıkla ilgili kitabının önsözünde, mimarlığın işlevsel ve estetik yönden kente getirdiği zenginlikten söz eder. Mimarlık aynı zamanda ticarete hizmet etmekte, kentin korunmasını sağlamakta, hatta çeşitli savaş silahları bularak kentin büyümesini sağlamaktadır. Mimarlık sayesinde kentler, önemli kişilerin anılarını canlı tutan anıtlara, kamu yapılarına ve özel konutlara kavuşmaktadır.

Kent planlaması

Alberti'nin mimarlık hakkındaki eserlerinin ilk bölümleri tamamen teknik konulara odaklanmıştır. İlk üç kitapçık mimari çizim, malzeme seçimi ve taşıyıcı sistem ilkelerini içerir. Ancak, bu temel bilgilerin ardından Alberti, kentin bütününü ilgilendiren sorunlara yönelir. Ona göre, kentin yerleşim alanı sağlıklı olmalı, iklimi uygun olmalı, su kolayca elde edilebilmeli ve kolay savunulabilir olmalıdır. Ana caddelerin rahatça ulaşılabilir olması ve sokakların simetrik bir şekilde planlanması gerektiğini savunur.

Kentin tümünü ilgilendiren sorunları ele aldıktan sonra, Alberti çeşitli yapı tiplerini incelemeye başlar. Kamu yapıları, önemli vatandaşların konutları ve halkın konutları olmak üzere üç gruba ayırır. Kamu yapıları, kentin zenginliğini ve güzelliğini ortaya koyar. Kent vatandaşlarının konutları ise gösterişten uzak olmalı, rahatlık ve işlev odaklı olmalıdır. Daha yoksul halkın konutları da aynı plan şemasında yapılacak, ancak daha küçük ve alçakgönüllü olmalıdır.

Alberti, sanatçının bütün sanatlarla ilişkili olması gerektiğini savunur. Ona göre, sanatçı, tarih, edebiyat ve matematik gibi alanlarda bilgi sahibi olmalıdır. Sanatın bilimsel bir temeli olduğunu düşünür ve sanatın, bilgi, mantık ve yöntemle öğrenildiğini, uygulamayla ustalaşıldığını belirtir. Ayrıca, mimarlıkla ilgili kitabında, yapıların insanın gereksinimlerini karşılamak ya da insanın rahatı ve zevki için yapıldığını savunur.

Alberti'nin mimarlıkla ilgili kitabında ortaya koyduğu hümanist görüşler, klasik antikiteye olan hayranlığıyla birleşir. "İdeal kent" planı, antik devirlerden elde edilen öğelerle oluşmuştur ve yapı tasarımları Roma mimarisiyle benzerlik gösterir. Alberti'nin akılcı yaklaşımı, bilimsel yöntemi ve doğaya olan inancı, 15. yüzyıldaki Yeni-Platoncular'dan ayıran en önemli özelliklerdir.

Eserleri

Yapılar:

Ruccelai Sarayı, Floransa, 1445-1451

San Francesco Kilisesi, Rimini, 1447-1450

Santa Maria Novella Kilisesi, Floransa, 1456-1477

Santo Sebastiano Kilisesi, Mantua, 1460-1470

Sant Andrea Kilisesi, Mantua, 1470

Annunziata Kilisesi Ana Şapeli, Floransa, 1470

Pitti Sarayı'nın tamamlanması

San Pancrazio Kilisesi Şapeli, Floransa

Kitaplar:

Della Famiglia, 1435-1444

De pictura praestantissima, 1435

Della Pittura di Leon Battista Alberti Libri Tre, 1436

De Statua, 1464

De re Aedificatoria (ö.s.), 1485

Daha yeni Daha eski