Aer -Felsefe-

Aer

İlk Çağ Anadolu düşüncesinde başlıca konu evrenin yapışım oluşturan özlerin ne olduğunu, değişmeden kaynaklanan gelişmenin hangi koşullar altında gerçekleştiğini bulmaktı. Felsefe tarihi boyunca sürüp giden, değişik kuramların ortaya çıkmasına olanak sağlayan bu ilke sorununa, doğacı felsefenin kurucularından biri olan Anaksimenes hava (aer) ile çözüm bulmaya çalıştı. Thales’in “su” gibi somut bir doğa varlığı olarak benimsediği bu kurucu ilkeye karşı Anaksimandros, daha geniş yorumlara elverişli, belli bir niteliği bulunmayan apeironu ileri sürerek soruna soyut sayılabilecek bir kavramla çözüm aramıştı. Düşünce tarihi bakımından bir gelişme olan bu çözüm biçimine, daha sonra, Anaksimenes Thales’e geri dönerek, gene somut bir doğa varlığıyla, aer ile karşı çıktı. Evreni, onu dolduran varlık türlerini oluşturan ilkenin hava olması, havanın da diri bir özdek niteliği taşıması, felsefe tarihinde özdeğin canlılığı anlamını içeren “hylozoizm” kuramının gelişmesinde önemli bir adım sayılır. Evrenin kurucu ilkesi, hangi doğal varlık olursa olsun, kendi bütünlüğü içinde diridir, kendiliğinden devinir, kendiliğinden vardır, yaratılmamıştır, yokolmayacaktır. Özdeğin diriliği kuramı, canlılığı tanrısal bir öğe sayan ve doğaüstü evrende, ruhta arayan çoktanrıcı inanca karşı yeni bir çözümdü. Buna göre, maddenin dışında ona egemen olan bir varlığın bulunması söz konusu değildi. Anaksimenes’in ileri sürdüğü “hava”, özü gereği yalnız devindirici, dirilik verici bir öğe değil, varedici gücü bulunan somut nesnedir. Sonraki çağlarda, daha geniş yorumlarla, hava kavramının alanı genişletildi, “yel”, “soluk” gibi anlamlarla içeriği çoğaltıldı. Sokrates, Platon, Aristoteles gibi bilgelerin düşünce evreninde havanın yerini, özdeğin dışında, bambaşka nitelikler taşıdığı ileri sürülen ve gene Anaksimenes’ten kaynaklanan ruh kavramı aldı. Pneuma, psykhe, daha sonra özellikle Latin felsefesinde anima, spiritus maddeye dirilik kazandıran bağımsız bir töz olarak yorumlandı. Maddeyi, kendi bütünlüğü içinde ve dıştan gelen bir etki olmaksızın, diri sayan doğacı felsefenin karşısına çıkan yeni anlayışa göre, varlık canlı-cansız olmak üzere ikiye ayrıldı. Özellikle Aristoteles bununla da yetinmeyerek hayvana canlılık veren tözle insana dirilik kazandıran tözü ayrı ayrı nitelikler taşıyan birer varlık olarak gördü. Hayvana dirilik veren tözün özünü bilinçsiz devinme, insana canlılık sağlayan tözün özünü de bilinçli düşünme oluşturuyordu. Sokratesçi felsefe okullarına bağlı bilgelerin büyük bir bölümü ise ruhu tanrısal bir varlık olarak nitelemişti. Bu ruh yeni bir varlık kavramı değil, havanın başka bir yorumudur.

Anaksimenes’in varlık türlerinin tek ilkesi ve canlı diye nitelediği hava Orta Çağ’da yeni bir yoruma uğratıldı. Gerçekte Platon ’la Aristoteles ’ in ruh görüşünden kaynaklanan bu yorum hava kavramını ruhtan ayrı bir töz olarak niteledi. Hava evreni dolduran, dirilerin soluk alıp vermelerini sağlayan, uzayın enginliğini kaplayan bir nesnedir; ruh ise tanrısal bir varlıktır ve ölümsüzdür. Gövdeye devinme yeteneği veren, maddeye dirilik kazandırarak insanı, hayvanı oluşturan ruhtur. Ruh gövdeye girince dirilik başlar, gövdeden ayrılmasıyla ölüm gerçekleşir. Gerek Hıristiyan, gerek İslam Orta Çağı ruh konusunda doğacı felsefenin görüşüne katılmamış, buna karşın, Aristoteles’in bu konuyla ilgili düşüncelerini yeni bir yorumdan geçirerek benimsemiştir. Kavramların kökenlerine dayanılarak açıklama yapılırsa, sonraları ruh anlamını içeren ve havadan (aer) apayrı bir nitelik taşıdığı ileri sürülen bütün sözcüklerin, başlangıçta, somut bir doğa varlığını yansıttıkları, soyutlaşmanın Sokrates-Platon-Aristoteles üçlüsünden kaynaklandığı, tektanrı-cı dinlerin egemen olduğu Orta Çağ’da doruğa ulaştığı görülür.

Hava kavramının, ruhla bağlantılı olarak, yeni bir yorumu da tasavvufta görülmektedir. Yeni-Platonculuk ’tan esinlenen tasavvuf akımı havayı varlık türlerini oluşturan dört ilkeden (toprak, su, ateş, hava) biri olarak görmüştür. Thales’in kurucu öğe olarak öne sürdüğü suya karşı Anaksimenes havayı, Herakleitos ateşi, Empedokles ise, toprağı ortaya atmıştır. Hava kurucu öğelerden biri olması nedeniyle ruhtan ayrıdır; onda dirilik, kendiliğinden devinme, devindirme gücü yoktur. Bütün egemenlik, tanrısal bir özle donatılmış olan, ruhtadır. Ruh, özü gövdeden ayrıldıktan sonra da varlığını sürdürecektir.

Konuya felsefe tarihindeki gelişim çizgisi izlenerek bakıldığında, hava (aer) kavramının sürekli olarak yeni yorumlarla arılam değiştirdiği, çağların anlayışlarına göre değişik içerikler kazandığı görülür. Bu gelişim ise aer, pneuma, psykhe, spiritus, anima ve “tin”, “ruh”, “yel”, “hava”, “can” doğrultusundadır.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski