Alfred Jules Ayer Austin Kimdir, Hayatı, Felsefesi, Eserleri, Hakkında Bilgi

AYER, Alfred Jules (1910 – 27 Haziran 1989)

İngiliz filozof. Manttkçı Pozitivizm’i Anglo-Sakson felsefe çevrelerine tanıttı ve bu yolla etkili oldu. Görüngücü bir algı kuramı geliştirmiştir.

Londra’da doğdu. Ortaöğrenimini Eton’da, yükseköğrenimini Oxford Üniversitesi’nde yaptı. Hocası
Gilbert Ryle’ın önerisine uyarak Viyana’ya gitti (1932). Orada “Viyana Çevresi” adıyla anılan Mantıkçı Pozitivistler’le tanıştı (1933). İngiltere’ye döndüğünde Oxford Üniversitesi’nde ders vermeye başladı.

II.    Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla orduya katıldı (1946). Savaş bitiminde Oxford’a döndü, sonra profesör olarak Londra Üniversitesi’ne girdi. 1952’de British Academy’ye üye seçildi. Brüksel Üniversitesi’nden “doctor honoris cansa” sanını aldı. 1959’dan emekli olduğu 1979’a değin, Oxford Üniversitesi’nde mantık okuttu. 1970’te kendisine “Sir” sanı verildi.

Ayer’ın gençlik döneminde ortaya koyduğu felsefe görüşünün temel kaynakları Hume ve yine Hume’dan etkilenen Viyana Çevresi’dir. 1922’de Schlick’in Viyana Üniversitesi’nde bilim felsefesi profesörlüğüne getirilmesiyle oluşmaya başlayan “çevre” Mantıkçı Pozitivizm’i doğurmuştur. Çoğunlukla felsefeye sonradan ilgi duyan bilim adamlarından oluşan Viyana çevresinin önde gelen üyeleri arasında Carnap, Waismann, Neurath ve ünlü matematikçi Gödel sayılabilir. Mantıksal Pozitivizm’in kökenleri bir yandan Pozitivizm’i 19. yy’dan bu yana aktaran, Mach ve Pearson’a bir yandan da İngiltere’de doğmuş olan Mantıkçı Atomculuk’a dayanır. Cambridge felsefesi olarak da bilinen bu son görüşü, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Russell ve Wittgenstein geliştirmiştir. Russell ve Wittgenstein’ın görüşleri Ayer’ı hem Viyana Çevresi aracılığıyla hem de doğrudan etkilemiştir. Ayer üzerinde önemli bir etki kaynağı da Moore’dur.

Mantıkçı Pozitivizm

Ayer’ın çağdaş felsefeye başlıca katkıları bilgi ve anlık konularındadır. Ancak, felsefe çevrelerinin dışına da taşan büyük etkisi, gençlik döneminde, Mantıkçı Pozitivizm adına ortaya koyduğu, felsefenin ne yapması ve nasıl yapması gerektiği üzerindeki görüşleri yoluyla olmuştur. Ayer bu görüşlerini, 1936’da yayımladığı Language, Truth and Logic (“Dil, Doğruluk ve Mantık”) başlıklı kitabında dile getirmiştir.

Önermeler

Ona göre bilimler gibi felsefe de, düşüncede olsun anlatımda olsun, önermelerle yapılır. Düşünceler önermelerde biçim ve anlatım bulur. Anca’ önerme gibi durmasına karşın her tümce gerçek b önerme olmayabilir. Ayer, bu konuda, Hume’un b ayrımından esinlenerek gerçek önermeleri mantık ve olgularla ilgili deneysel önermeler olmak üzere ikiye ayırmıştır. Mantıksal önermeler matematik ve mantığın formel önermeleri olup evren konusunda bilgi vermeyen eşsözlerdir (tautologie). Bunlar deney öncesi olarak bilinen ve Kant’ın “analitik” olarak nitelediği türdendir. Öte yandan, deneysel olgularla ilgili önermeler bilgi verdikleri için bunların doğruluk ve yanlışlıkları arasında gözlemlenebilir bir ayrım bulunmalı, doğrulukları sınanabilir olmalıdır. Önerme olduğu ileri sürülen bir tümcenin doğruluğu smanamıyorsa ve bu tümce bir eşsöz de değilse, gerçek bir önerme değil, ancak metafizik bir tümcedir. Metafizik tümceler doğru ya da yanlış değil anlamsız ve saçmadır. Anlamlı olanın ya doğru ya da yanlış olması gerektiği ilkesi Russell’ın Mantıkçı Pozitivizm üzerindeki en önemli etkilerinden biridir. Bu ilkeyi 1950’li yıllarda Günlük Dil felsefecileri yıkmıştır.

“Doğrulama ilkesi”

Ayer bu yolla bütün spekülatif felsefeyi ve tanrıbilimi saçmaya indirgemiştir. Ona göre bir tümcenin deneysel olgularla ilgili olup olmadığının ortaya konuş yöntemi büyük önem taşır. Öbür Viyana Çevresi filozoflarını (özellikle Carnap’ı) uğraştırdığı gibi Ayer’ı da uzun süre uğraştıran bu yöntem “doğrulama ilkesi” (the principle of verification) olarak bilinir. Ayer, deneyin, doğruluğu kesin olarak saptayacağı “sıkı” bir doğrulama ilkesinin değil, doğruluk ve yanlışlığın saptanmasına ilişkin gözlemin bulunabilir olması gibi daha “yumuşak” bir ilkenin yeğlenmesi gerektiğini düşündü. Çünkü, sıkı bir doğrulama ilkesi, metafizik tümcelerle birlikte, bilimsel kuram ve hipotezlerde olduğu gibi birçok bilimsel tümceyi de saçma saymak sonucuna götürebilecekti. Yine bu değerlendirme açısından bakılırsa, ahlak önermeleri de olgu bildirmezler. Bunlar, duygu ve coşkuları bir yaptırımsallık bağlamında dilegetirirler. Ayer’a göre, anlamsız uğraşlardan arıtıldığında, felsefenin işlev ve görevi gelişen bilimlerin ele almadıkları sorunların açıklığa kavuşturulmasıdır. Felsefe bir çözümleme işlevidir ve bilimin mantığı olmak durumundadır.

Algı

Ayer, felsefe çalışmalarının en büyük bölümünü Mantıkçı Pozitivist’lerin pek ilgi göstermedikleri algı sorununa ayırmıştır. Bu bağlamda, 17. ve 18. yy İngiliz felsefe geleneğini ve G.E. Moore’u sürdürmüştür. 1940’ta yayımlanan The Foundations of Empırical Knowledge (“Deneysel Bilginin Temelleri”) adlı kitabında, nesneler konusundaki sağduyu önermelerinin, insanın deney içeriği denen duyumlarıyla ilgili önermelerle olan bağlantısını betimledi. Deney içeriği konusundaki çözümlemelerini Moore ve Russel’dan aldığı “duyu verileri” kavramına dayandırdı.

Ayer’m bu çalışması, görüngücülüğün bir savunusu, Hume türü bir algı kuramının 20. yy verileriyle yeniden geliştirilmesi çabasıdır.Görüngücülük,fiziksel nesnelerle ilgili günlük sağduyu önermelerinin anlamlarının duyu verileri konusundaki güncel ya da koşullu önermelerle verilebileceğini, bunun dışında bir anlam taşımadıklarını ileri süren görüştür.

Bu tür bir yaklaşımın nedeni, kuşkucu uslamlamaların, deneyci bir gerçekçilik karşısında başarılı olduğunu göstermektir. Hem deneyci olup hem de algı içeriklerimiz dışında, bunlara neden olan, gerçek bir dış dünya bulunduğunu söylemek tutarsızdır. Böyle bir dış dünya, Hume’dan başlayan bir geleneğe göre, bilinemez. Görüngücülük bu anlamdaki bir dış dünyanın varlığım yadsımaz, ancak, bilinemez olduğunu vurgulamaktan da geri kalmaz. Bu bakış açısına göre nesneler, duyu verilerinden kurduğumuz, mantıksal yapılardır. Duyu verileri kavramı,kuşkucu yaklaşımın deneysel bilgiyi çürütme çabası sonucunda, deneyciliğin bir savunma aracı olarak ortaya çıkmıştır. Ayer bunun bir incelemesini de vermektedir.

Kuşkuculuğa verilen bir ödün olarak, duyu deneyi kavramının algı kuramına temel taşı yapılması ve bu kavramın getirdiği yeni güçlükler açısından, Ayer’ın bilgi kuramı, Mantıkçı Pozitivizm’in karşısında olan Günlük Dil felsefecileri ve özellikle Austin tarafından eleştirilmiştir. Ayer’ın 1956’da yayımlanan The Problem of Knowledge (“Bilgi Sorunu”) adlı kitabı, kuşkuculuğu karşısına aldı. Algı önermeleri arasında yanılabilir olanları, kesinlik taşıyanlardan ayırt etmeye çalıştı. Bu, bir anlamda, Viyana Çevresi’ nin ilgilendiği “protokol” veya “temel” algı önermelerinin gerçekten yanılmaz olmadığının değerlendirilmesidir. Ayer’m vardığı sonuç, “Önümde bir masa duruyormuş gibi geliyor” veya “Başım ağrıyor” gibi algıya temel olan önermelerin, önerme olarak bir yanılmazlık niteliği taşımadıkları, ancak kişinin ve çevrenin uygun zaman ve koşulları içinde üretildiklerinde yanılmaz ya da kesin olabilecekleridir. Ayer’m bu kitabında yeniden ele aldığı iki başka sorun,bellek, yani geçmiş konusundaki inançlarımızın güvenilirliği ve başkalarının anlık içerikleriyle ilgili inançlarımızın temelidir. Her iki konuda da kuşkuculuğun gücünü bir ölçüde kabul etmek durumunda kalmıştır. Yayımlanmış başka kitap ve yazılarında ele aldığı başlıca konular arasında olasılık, tümevarım, kişi, içrek diller, pragmacılık ve istencin özgürlüğü sayılabilir.

Etkisi bakımından Ayer, Anglo-Sakson felsefesi bağlamında en yaygın olarak tanınan adlardan biridir. Language, Truth and Logic felsefe dünyası dışında da geniş kitlelerce okunmuş, II. Dünya Savaşı ve sonrasındaki İngiliz ve Amerikan düşüncesini etkilemiştir. Bilgi kuramında Ayer, deneyci geleneğin yüzyılımızda yaşayan temsilcilerinden biridir. Görüş olarak sonraları yavaş yavaş bıraktığı görüngücülüğün en yetkin dile getirilişi yine onun yazılarındadır.

•    YAPITLAR
: Language, Truth and Logic, 1936, (“DU, Doğruluk ve Mantık”); The Foundations of Empirical Knoıvledge, 1940, (“Deneysel Bilginin Temelleri”); Philo-sophical Essays, 1954, (“Felsefe Denemeleri”); The Problem of Knoıuledge, 1956, (“Bilgi Sorunu”); The Concept of a Person and Other Essays, 1963, (“Kişi Kavramı ve Başka Denemeler”); The Origins of Pragmatism, 1968, (“Prag-macılığın Kökenleri”); Metaphysics and Commonsense, 1969, (“Metafizik ve Sağduyu”); Russell and Moore: The Analytical Heritage, 1971, (Russell ve Moore: Analitik Gelenek); Probability and Evidence, 1972, (“Olasılık ve Kanıt”); Russell, 1972; The Central Questions of Philosophy, 1973, (“Felsefenin Odak Sorunları”).

•    KAYNAKLAR: The Encyclopaedia of Philosophy; Bryan Magee, Modern British Philosophy 1973; John Passmore, A Hundred Years of Philosophy, 1970.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski