Anthemios ve İsidoros Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

ANTHEMIOS ve İSİDOROS (6- yy)

Bizanslı mimarlar. Ortak başyapıtları olan Ayasofya ile dünya mimarlığı üzerinde büyük etki yapmışlardır.

Anthemios Lidya’daki Tralleis’te (Aydın) doğdu. Babası doktordu. Mimarlıktan çok matematik ve mühendislik, özellikle de geometri konularında çalıştı. Bizans imparatoru İustinianos 532’de onu yeniden yaptıracağı Ayasofya’nm planlarını hazırlamakla görevlendirdi. Ayasofya, sanatçının bilinen tek yapıtıdır. Buna karşılık, matematik ve fizik alanlarında önemli incelemeler yapmış olduğunu gösteren kayıtlar bulunmakta ve mimarlığa daha sonra başladığı anlaşılmaktadır. Nitekim, çağdaşlarından yazar ve şair Agathias onun mimarlık anlayışını “geometrinin katı maddeye uygulanması” olarak tanımlar.

Anthemios’un kesin tarihi bilinmeyen ölümünden sonra, Ayasofya’nm yapımını yardımcısı İsidoros
sürdürdü. O da geometriden mimarlığa yönelmişti. Doğum yeri Miletos’tu. Ayasofya’yı 537’de tamamladı.

Ayasofya’nın yapılışı

Ayasofya, Bizans’ın en büyük kilisesiydi. İlk yapı, İstanbul’un (Konstantinopolis) Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olmasından kısa bir süre sonra 4. yy’da yaptırılmıştı. Önceleri Megalo Ekklesia (Büyük Kilise) diye anılırken 5. yy’dan başlayarak Oğul İsa’nın bir niteliği sayılan Hagia Sophia (Kutsal Bilgelik) adı verilmişti. Bu yapı 404 yılındaki bir halk ayaklanmasında yıkıldı. Ancak hiç beklemeden yeni kilisenin yapımına başlandı ve 415’te bitirildi. Bu yapı, duvarları taş, çatısı ise ahşap bir bazilikaydı. Daha önceki kilisenin de, yaklaşık aynı özellikleri taşıdığı sanılmaktadır, ikinci Ayasofya’nın 532’de ünlü Nika Ayaklanması sırasında ateşe verilmesi üzerine, Anthemios ve İsidoros, İustinianos’un emriyle eskisinden çok değişik olan bugünkü Ayasofya’yı yaptılar.

Bizans sanatı ilk döneminde Roma geleneklerini sürdürmeye yönelmişti. Bununla birlikte, Doğu’dan gelen kimi etkilerle yeni bir üslup da gelişmeye başladı. 5. yy’da çok yaygın olan uzunlamasına akslı bazilikaların yanı sıra, merkezi planlı yapılar da bulunmaktaydı. Özellikle Yunan haçı planlı marti-yonlarda kare biçimindeki merkezi ana mekânın üzerinin kubbeyle örtülmesi Yakın Doğu’dan, büyük olasılıkla İran’dan kaynaklanan etkilere bağlanır.

Ana yapı

6. yy’da dikdörtgen planlı, ahşap çatılı bazilikalarla kare planlı kubbeli yapıların bir bileşimi geliştirilmiştir. Ayasofya kubbeli bazilika denilen bu yeni türün en önemli örneğidir. Yapının batı ucunda —şimdi yıkılmış olan— bir avlu, sonra dış ve iç narteksler yer alır. Ana yapı, genelde bazilikalarda olduğu gibi, sütunlarla ayrılmış bir orta ve iki yan nefden oluşmaktadır. Dikdörtgen biçimindeki orta nef, bir büyük kubbe ve iki uçta birer yarım kubbeyle örtülmüştür. Yan nefler orta nefe oranla oldukça dardır. Bu özellik de, yapının en önemli öğesini oluşturan kubbenin etkisini güçlendirmektedir.

Ayasofya’nın, çapı yaklaşık 32 m, yerden yüksekliği de 58 m olan kubbesi, zaman içinde çeşitli onarımlar görerek oldukça değişmiştir. Örneğin Miletoslu îsidoros’un yeğeni olan Genç İsidoros bir depremde zarar gören kubbeyi 558’de onarırken fazla basık oluşunun teknik açıdan getirdiği sakıncayı gidermek için yüksekliğini 6 m kadar artırmıştı. Değişiklikler sonucunda kubbenin biçimi bugün tam bir daire olmaktan çıkmıştır; çapı değişik yönlerde ölçüldüğünde 1 m’yi aşan farklılıklar gösterir. Kubbe dört büyük kemere pandantiflerle oturur. Bu kemerler, kalınlıkları 11 m’yi bulan dört tane görkemli ayak tarafından taşınır. Ayaklar orta nefle yan nefleri ayıran sütun sıraları arasında yer alır. Kubbe kaburgaları arasındaki —dördü sağır— 40 pencereden giren ışık kubbeyi aydınlatarak aşağı, orta mekâna doğru süzülür, ama yan neflere çok az ulaşır. İyice karanlıkta kalan aydınlık orta nef arasındaki karşıtlık bir yandan yapının iç görünümüne gizemli bir hava kazandırırken, bir yandan da ağırlığı gözle algılanmayan kubbenin boşlukta yüzer gibi bir duygu yaratmasına neden olur.

Yarım kubbeler

Ayasofya’nın iki yarım kubbesi doğu ve batı uçlarda yer alır. Böylece teknik bakımından ana kubbe desteklendiği gibi, kuzey ve güney yanlarda yarım kubbelerin bulunmayışı orta mekânın doğu-batı yönünde uzamasına yol açarak kilise yapılarında işlevsel bir gereklilik olan uzunlamasına planın oluşmasını sağlar.

Ayasofya, hepsi de temel stereometrik biçimlerden oluşan yarım ve çeyrek kubbeleri, payandaları ve çatılarının, görkemli bir ana kubbe çevresinde bütünleştiği kültürel etkinin ağır bastığı bir yapıdır. Strük-türünün içerdiği teknik zorlamalara, zamanın ve doğanın etkilerinin de eklenmesiyle pek çok zorunlu değişiklik geçirmiştir. Yine de temel mimari özelliklerini büyük ölçüde koruyarak günümüze ulaşmıştır. Ayasofya’mn hem Batı, hem de Osmanlı -Türk mimarlığını önemli ölçüde etkilemesine ve dünya mimarlığının en özgün ve önemli yapılarından biri olarak kabul edilmesine yol açan da bu özellikleridir.

•    YAPITLAR
: Ayasofya, 532-537.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski