Arnold Geulincx Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

GEULINCX, Arnold (1624-1669)

Felemenkli filozof. Aranedencilik adı verilen görüşü geliştirenlerdendir.

31    Ocak 1624’te Antwerp’te doğdu, Kasım 1669’da Leiden’de öldü. Louvain Üniversitesi’nde Descartesçı bir eğitim gördü. 1646’da aynı kurumda felsefe profesörü oldu. 1658’de Leiden’e gitti, Kato-liklik’ten ayrılarak Calvinist oldu. Güç koşullar altında, aynı yıl tıp doktoru sanını aldı. Düzenli bir görevi olmadan geçirdiği birkaç yıl içinde çeşitli yapıtlarını yayımlattı. 1665’te Leiden Üniversitesi’nde felsefe profesörlüğüne atandı ve ölümüne değin bu görevi sürdürdü.

Geulincx’in felsefesi Descartes’tan önemli ölçüde esinlenmiştir. O da, Descartes gibi kuşkudan yola çıkar ve düşünen bir varlık olarak “Ben”in bilgisine varır. Bu bilgi, onun için de temeldir. Geulincx, Descartes’tan farklı olarak ahlak konularıyla da ilgilenmiş ve bu alanda kendine özgü bir görüş geliştirmiştir. Töz konusunda, Descartes’ın çıkış noktalarını benimsemesine karşın değişik sonuçlara varmıştır.

Ethica’sında (“Ahlak”) erdem, ahlakın başlıca konusu yapılır. Erdem sevgiyle özdeş tutulur. Bu sevgi duygusal değil edimsel anlamdadır ve usa yöneltilmiştir. Ona göre Tanrı’nın verdiği us yasalarına uymak erdemli ve ahlaklı yaşamın gereğidir. Erdem gerçekte tektir ve yalındır. Ancak onun da değişik yönleri vardır. Bu temel yönleri belirlerken Geulincx geleneksel Platoncu ve Stoacı düşünceden ayrılır. Adaleti temel erdemlerden sayarken geleneğe uyan Geulincx, örneğin tedbir yerine boyun eğme ve özünü aşağı görmeyi (contemptio sui) getirir. Çaba ve çalışkanlık ise usu izlemek ve bir anlamda eylemde tedbirli olmaktır. Boyun eğme yine usun yasalarına uymak anlamındadır. Tanrı’nın istencine değil, onun koyduğu ve kendinin de uyduğu ussallığa boyun eğmeyi savunur. Özünü aşağı görmek ise erdemin yönleri arasında en üstünüdür. Bu her şeyden önce insanın kendisini tanımasıdır. Bunun sonucunda insanın sevgisi usa ve Tanrı’ya tam bir bütünlük içinde döner. 

Tin-gövde ilişkisi

Geulincx Töz konusunda doğru olarak kabul ettiği şu ilkeden yola çıkar: “Bir şeyi yapabilmek için önce onun nasıl yapılabildiğini bilmek gerekir”. Bunun getirdiği bir vargı insanın yapmasını bilemediği hiçbir şeyi yapamayacağı ve yapmış olamayacağıdır. Bu ilke bağlamında Descartes felsefesinin sorun alanlarından biri olan tin ile gövde ilişkisi üzerine Geulincx kişinin hareketlerinin o anda beyninde, sinir sisteminde ya da kas ve eklemlerinde oluşan değişikliklere yol açtığını bilmediğini; fizyolojinin öğrettiklerini bilmenin, kendi eylemi sırasında neler olduğunun bilincinde olmak demek olmadığını öne sürer. Bilinenin, yalnızca, anlıksal eylemler olduğu, düşünce, istenç gibi eylemlerin bilincinde olunmadığına göre insan bu olaylara da neden olamaz. Bir başka deyişle, tin ya da “ben”, yalnızca anlıksal eylemlerinin nedenidir. O, gövdedeki devimlere neden olamaz.

Aranedericilik

Geulincx’e göre fiziksel nesnelerin tin üzerinde veya başka nesneler üzerinde nedensel tepkisi olduğu düşüncesi yanlıştır. Fiziksel nesnelerin herhangi bir şeye neden olabilmesi için, nasıl neden olacaklarını bilebilmeleri gerekir. Bu olanaksız olduğuna göre, onların neden olmaları da olanaksızdır. Tersini söyle- binmek, fiziksel nesnelere tinsel nitelikler yüklemek gövde çelişkisine götürür. Geulincx görünüşteki etkileşiminin, nedensel ilişkilerdeki tutarlılık ve düzenliliğin Tanrı’nın nedensel etkisiyle olduğunu öne sürmüştür. Ona göre Tanrı, insanın istencini özgür bırakmıştır. Ancak o, insanın istencinin nasıl yönleneceğini de önden bilir. Bu bilgi ile Tanrı, evrendeki olaylara değgin kimi yasalar koyarak olaylara bu doğrultuda neden olur. Bu düşüncesini açıklamak için Geulincx ünlü saat örneğini verir. İki saatten biri saatleri gösterirken öbürü saat başlarında gong çalarsa birinin sesine öbürünün neden olduğunun düşünülebileceğini, çünkü bu durumda nedensel ilişkilerde bulunduğu söylenen tutarlılık ve düzenliliğin bulunduğunu,oysa, gerçekte, bu iki saatin önceden eşleştirilerek kurulduğunu belirtir. Buna benzer biçimde insanın istenci bir eyleme yöneldiğinde böyle bir devim, aralarında hiçbir nedensel etkileşim söz konusu olmadan gerçekleşmektedir.

Tikel ve genel töz kavramlarını ele alan Geulincx tözün yalnızca genel anlamda söz konusu olabileceği sonucuna varır. Tek tek fiziksel nesnelerin hepsi bir arada genel fiziksel tözdür. Bu töz uzamla özdeştir. Tikel nesneler töz değil, genel anlamda tözün kipleridir (modus). Tikel nesne ya da cisimler genel fiziksel tözden soyutlamalar olarak görülebilirler. Aynı ayrım, tinsel töz için de geçerlidir. Tek tek tinler töz değil tinsel tözün kipleridir. Tinsel tözün kendisi genel ve sonsuzdur; bu ise Tanrı’dır. Öyle ise insanlar hem Tanrı’dandır hem de Tanrı’dadır (ex Deo et im Deo). Töz konusunda Spinoza’nın görüşlerine yakın sonuçlara varan Geulincx, bu düşünüre karşıt olarak temelde Descartesçı “düşünen töz” ile “uzamı olan töz” ayrımını korur. Tanrı’yı tin ve gövde arasında yer alan görünüşteki etkileşimin gerçek nedeni olarak yorumlayan Aranedencilik’te (Occasionalisme) çağdaşı Malebranche’m düşüncelerine yakın olan Geu-lincx, saat örneği ile Leibniz’i etkilemiştir.

•    YAPITLAR (başlıca): Saturnalia, 1653, (“Satürn Törenleri”); Logica, 1662, (“Mantık”); Ethica, 1664, (“Ahlak”); Entret’ıens sur la metaphysique et sur la religion, (ö.s.), 1688, (“Metafizik ve Din Üzerine Düşünceler); Metaph-sica, (ö.s.), 1691, (“Metafizik”).

•    KAYNAKLAR: J.P.N. Land, Arnold Geulincx und seine Philosophie, 1895; K. Nagel, Das Substanzproblem bei Amold Geulincc, 1930; E. Terraillon, La Morale de Geulincx, 1912.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski