Avfi (filozof) Kimdir, Hayatı, Felsefesi, Eserleri, Hakkında Bilgi

AVFİ (10. yy)

Arap düşünür. Yeni-Platonculuk’ tan kaynaklanan “İhvanu’s-Safâ” adlı felsefe çığırının beş kurucusundan biridir.

Basra’da doğdu. Bağlı bulunduğu “Ihvanu’s-Safâ” (Safa Kardeşleri) çığırının aktöre ilkeleri gereğince, öteki arkadaşları gibi, Avfî de yaşamıyla ilgili bilgi bırakmadı. Çığırın doğuşu, düşünceleri, gelişimi konusunda bilgi veren kaynaklar, ona bağlı bilginlerin yaşamlarıyla ilgili açıklamalarda bulunmuyor. Bütün bilinenler, “İhvanu’s-Safâ”nm toplu bir birlik olduğu, kişisel özelliklere, davranışlara yer verilmediği, ortaklaşa bir yaşama düzeninin sürdürüldüğü konusundadır. Bu çığırın Avfî, Mukaddesi, Haşan Ali Zencani, Muhammed bin Ahmed el-Nehracuri, Zeyd bin Rifaa adlarıyla bilinen beş kurucusu vardır. Görüşlerini Resail adlı elli iki bölümlük bir kitapta topladılar.

İşlenen konular Yeni-Platonculuk’un görüşlerine getirilen yeni yorumlardır. İçlerinde Avfî’nin de bulundûğu bu topluluk, düşüncelerini bir yaşama felsefesi bütünlüğüyle dile getirmiştir. Çığırın ağırlık verdiği başlıca konu eğitimdir.

Eğitim

Eğitim kişinin yaşamı süresince uygulama gereğinde kaldığı değişik aşamalı davranış biçimlerinden oluşan bir kurallar topluluğudur. Dört aşamaya ayrılır:

12-30 yaşları arasındaki süre kendini bulma, düzenli yaşamaya alışma dönemidir. Öğretmenin sözlerini dinlemek, uyarılarına, öğütlerine göre davranmak, kendi özünü (nefsini) anlamaya çalışmak, duygularına, tutkularına egemen olmak gerekir.

30-40 yaşları arasındaki dönemde evrenle, felsefe ile ilgili bilgiler edinmek, çevreyi tanımak.

40-50 yaşlarının kapsadığı yaşam kesiminde tanrısal konuları içeren bilgiler edinilir. Daha önceki yaşlarda kazanılan yeteneklerin yardımıyla birtakım tanrısal gizemlerin (esrarın) kavranılmasına çalışılır. Bu aşamaya varan olgun kişi peygamberlere eşit olur, yüce evrenin özelliklerini, güzelliklerini görür, insanüstü sayılabilecek bir başarıya varır.

50 yaşından sonra kişi, Tanrı’ya en yakın olan melekler (Melâike-i Mukarribin) arasına katılır. Dünya bağlarından çözülür, dinlerin önerdiği bütün kuralların üstüne yükselir.

Varlık katları

Evren Tanrı’dan fışkırma (sudur) yoluyla varolmuştur. Bu fışkırma en yüce varlık olan Tanrı’dan en aşağı varlık katına doğru, aşamalı bir iniş niteliğindedir. Bu olay dokuz aşamada gerçekleşmiştir.

  1. Tanrı birliği (Vahdet-i İlâhi) aşamasında bütün varlık türleri, birlik içinde, Tanrı özündedir. Burada tek varlık Tanrı’dır.
  2. el-Akl, aşamasında yönetici, denetleyici, öğretici, yol gösterici özellikleri bulunan tanrısal varlık olan us (akıl) olmuştur. Bu oluşma da bir fışkırmadır.
  3. el-Nefs, diri varlıkların özünü oluşturan, nitelik bakımından usla yakınlığı bulunan bir güçtür.
  4. İlk madde (madde-i ula) yer kaplayan varlıkların oluşturucu gerecidir.
  5. Evren (dehr) bütün varlık türlerini kuşatan bütündür.
  6. Nesneler (ecsam) yer kaplayan tek tek varlıklardır.
  7. Gök katları (eflâk) ayrı ayrı özellikler taşıyan varlık alanlarıdır.
  8. ilkeler (anasır) varlık türlerini oluşturan kurucu özlerdir. Evreni dolduran bütün varlık türleri bu ilkelerin belli oranlarda, belli bir düzene göre, birleşmeleriyle biçimlenir.
  9. Madenler, bitkiler, hayvanlar (cemadat, nebatat, hayvanat) evrende bulunan bütün varlık türlerinin toplandığı üç büyük bölümdür. Yeryüzünde görülen ne varsa bu üç türden birine bağlıdır.

Bu varlık katları, belli bir diziye göre bir öncekinden doğar.

Yaratılış, Tanrı’dan çıkışla başladı, son varlık katında bütünlüğe ulaştı. Bu çıkış, Tanrı özünden güçlü bir fışkırma niteliğindedir. Bu nedenle yoktan varetme diye bir olay yoktur, var olan Tanrı’dan, görünüş alanına çıkarak biçimlenme vardır.

Madde bütün kötülüklerin, eksikliklerin kaynağıdır. Bu yüzden maddeye bağlanmak kişiyi kötülüğe, eksikliğe sürükler.

Ruh, Tanrı’dan fışkırmıştır, bütün evreni kuşatır, engindir. Bütün öteki ruhlar bu engin ruhun bir bölümüdür.

Ölüm bir dağılmadır,ruhun gövdeden ayrılmasıyla gerçekleşir. Gövdeden ayrılan ruh yüce kaynağı olan Tanrı’ya döner. Bütün evrenin kaynağı olan Tanrı’ya dönüş “Büyük Diriliş”tir.

Bilgi

Bilgi, üç aşamalıdır: 1-Duyular aşağı varlık katlarının bilgisini verir. Çevremizde bulunan nesnelerin, “yer kaplayan” varlıkların bilgisi yalnız duyu verileriyle sağlanır. 2-Kanıtlama yoluyla daha üstün varlıkların bilgisi kazanılır. 3-Us ve sezgi ile insan kendi özünün bilgisini sağlar, kendi kendini bilir. Kendini bilmek bilginin en yüksek aşamasına ulaşmaktır.

Akıl insanı başarıya ulaştıran en güvenilir yetidir, varlık aşamalarında Tanrı’dan ilk fışkıran akıl olduğundan Tanrı’ya en yakın olan da odur.

“İhvanu’s-Safâ” filozoflarının savundukları akılcı görüş, imanı akıldan üstün sayan İslam bilgelerinin tepkisiyle karşılaştı. Kur’an ile Hadis’ten kaynaklanan düşünce çığırlarının aşırı suçlamaları Avfî ile arkadaşlarının etkisini azaltmadı. Aktöre sorunlarını yaşama ortamındaki davranışlarla dile getiren bu akılcı görüş insanı bir “akıl varlığı”olarak yorumladı.

•    YAPITLAR: Resail.

•    KAYNAKLAR: T.J. De Boer, Geschichte der Philosophie in İslam, 1911.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski