Erich Fromm Kimdir, Hayatı, Felsefesi, Kitapları, Hakkında Bilgi

FROMM, Erich (1900-1980)

Alman asıllı ABD’li psikanalist ve düşünür. Marxizm’den yararlanarak Freud’un görüşlerini geliştirmeye çalışmıştır.

23 Mart 1900’de Frankfurt’ta doğdu, 18 Mart 1980’de İsviçre’de Muralto’da öldü. Frankfurt ve Heidelberg üniversitelerinde ruhbilim ve toplumbilim öğrenimi gördü. 1922’de Heidelberg Üniversitesi’nde doktora derecesini elde etti. 1922-1926 arasında Münih Üniversitesi’nde, daha sonra Berlin Psikanaliz Enstitüsü’nde psikanaliz konusunda çalışmalar yaptı. 1929-1932 arasında Frankfurt Psikanaliz Enstitüsü’nde ve kurucuları arasında Adorno ve Horkheimer gibi ünlü düşünürlerin bulunduğu Frankfurt Toplumsal Araştırma Enstitüsü’nde ders verdi. Nasyonal Sosyalist Parti’nin iktidara gelmesinden sonra 1934’te Toplumsal Araştırma Enstitüsü ile birlikte New York’a taşındı ve 1939’a değin bu enstitüde kaldı. 1940-1950 arasında Columbia Üniversitesi’nde, Amerikan Psikanaliz Enstitüsü’nde, Bennington College’ da ve Yale Üniversitesi’nde ders verdi. 1951’de Ulusal Meksika Özerk Üniversitesi’nde profesör olan Fromm, burada Meksika Psikanaliz Enstitüsü’nü kurdu. 1957-1961 arasında Michigan Eyalet Üniversitesi’nde profesör olarak görev yaptı. 1962’de New York Üniversitesi’nde psikiyatri profesörü oldu. 1971’de İsviçre’ye giderek araştırmalarını orada sürdürdü.

Freud’u değerlendirmesi

Fromm kendi düşüncelerini oluştururken Freud’ un görüşlerinden yola çıkmıştır. İlk başlarda Freud’ un psikoloji yaklaşımım bütünüyle benimseyen Fromm’un toplumsal-felsefi görüşleri, iki dünya savaşı arasındaki gelişmelerden ve 1929-1932 arasında üyesi olduğu Frankfurt Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü’nün görüşlerinden etkilenmiştir. Fromm’a göre Freud biyolojik belirlenimciliği (determinizim) diğer
bir deyişle insan psikolojisinin biyolojik olarak belirlenmişliğini temel almaktadır. Ona göre Freud’un bu fizyolojik maddeci anlayışı aynı zamanda insanların kendi bireysel çıkarları doğrultusunda hareket ettiklerini de varsaymaktadır. Aydınlanma ideolojisinden kaynaklanan bir iyimserliğe sahip olan Freud, bilinç-dışı olanı bilince dönüştürmeyi amaçlamakta ve böylece aklın egemenliğini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Fromm’a göre Freud yaşamının sonlarına doğru kuşkucu ve kötümser olmuş, insanlığın mutlak bir ilerleme içinde olduğu yolundaki inancı sarsılmıştır.

Fromm, Manc’ın düşüncelerinden etkilenerek Freud’un biyolojik düzeyde açıkladığı psikolojik olgulara toplumsal bir boyut getirmeye çalışmıştır. Bunu yaparken Marxizm’i olgucu (pozitivist) ve belirlenimci olmayan bir bakış açısından yorumlamış, Freud’un biyolojik belirlenimciliğini eleştirirken tarihsel maddeciliğe de karşı çıkmıştır.

“Toplumsal karakter”

Fromm’un asıl amacı çağdaş burjuva toplumu-nun eleştirisidir. 1962’de yayımlanan Beyorıd the Chains of Illusion (Yeni Bir İnsan Yeni Bir Toplum) adlı kitabında insan psikolojisinin ve kişiliğinin toplum tarafından belirlendiğini öne sürmüş ve bu durumu “toplumsal karakter” kavramıyla dile getirmiştir. Toplumsal karakter bireylerin varolan toplumsal kurallara uyumunu sağlamakta, onların bilincinin ve bilinçdışımn toplumun gereksinimleri doğrultusunda oluşmasına olanak vermektedir. Toplumsal karakterin oluşmasında en önemıli görev aileye düşmektedir. Freud’un bilinçdışının toplumla uyuşmadığı ve bu nedenle bilinç düzeyine çıkması engellenen içgüdüler için bir depo oluşturduğu yolundaki görüşünü eleştiren Fromm, bilinçdışımn bilinç gibi bütünüyle toplum tarafından belirlendiğini öne sürmüştür.

Fromm’a göre farklı toplumsal karakter yapıları vardır. 19. yy’da biriktirici (hoarding), 20. yy’da ise pazara yönelik bir toplumsal karakter yapısı egemen duruma gelmiştir. Pazara yönelik karakter yapısı insanlar arasındaki ilişkilerin piyasa ve değişim ilkelerince belirlendiği 20. yy’ın tüketim toplumunda geçerlidir. Fromm’a göre her iki karakter yapısı da üretici olmayan, insanın yaratıcı doğasıyla çelişen karakter yapılarıdır.

Fromm’a göre 19. yy bağımsız bireyin, bireysel girişimin egemen olduğu bir tarihsel dönemdir. 19. yy canlılığı ve coşkusuyla, “isterik” bir yaşam biçimine sahiptir. 20. yy’ın simgesi ise içine dönük, her türlü girişimden yoksun “şizoid” insandır. Bu yüzyılın insanı ruhsal bunalım içindedir. 20. yy’m sorunu “normallik hastalığadır. 19. yy “tanrının ölümü”ne tanık olmuştur. 20. yy’da ise “bireyin ölümü” söz konusudur. İntihar, alkolizm, yalnızlık, kayıtsızlık ve bunaltı bu durumun göstergeleridir. Fromm, bireyin insan doğasına yabancı çağdaş topluma uyum göstermesi için çaba gösteren egemen psikiyatri yaklaşımını eleştirmiştir.

İnsan doğası-toplum ilişkisi

Fromm’un çağdaş kapitalist topluma yönelttiği temel eleştiri, bu toplumun yapısının insan doğasının gereksinimleri ile çelişki içinde olduğudur. Antropolojik bir insan kavramından yola çıkan Fromm’a göre, ilk baştaki doğa-insan birliği insanın düşüncesini geliştirmesi ve kendini doğadan ayrı bir varlık olarak algılamasıyla ortadan kalkmıştır. Daha sonra ise bu ikiliğe insan-toplum çelişkisi eklenmiştir. Fromm’a göre çağdaş toplum, insanlar arasındaki ilişkileri metalar arasındaki ilişkilere indirgeyen yapısıyla, bu çelişkiyi alabildiğince keskinleştirmiştir. Fromm bireyin topluma yabancılaşması sorununu incelerken Marx’ın ilk dönem yazılarında ele aldığı yabancılaşma kavramından etkilenmiştir. Öte yandan Fromm’un insancıl yaklaşımı varoluşçu (egzistansiyalist) felsefenin izlerini taşır.

Fromm’un, Freud’un toplumsal olguları insanın biyolojik içgüdülerinin çelişkilerine indirgeyen yaklaşımına getirdiği eleştirilerden biri Freud’un ölüm içgüdüsü ve yaşam içgüdüsü kavramlarına ilişkindir. Freud’a göre insandaki yaşam içgüdüsü asıl olarak cinsel içgüdülere dayanmaktadır. Ölüm içgüdüsü ise insanın cansız maddeye karşı duyduğu bir istekten kaynaklanır. Saldırganlık, sadizm, mazoşizm gibi davranışlar Freud’a göre bu içgüdüden kaynaklanan davranışlardır. Bu konuyu The Heart of Man (Sevginin ve Şiddetin Kaynağı) adlı kitabında ele alan Fromm’a göre, insanlar tarih boyunca iki karşıt eğilime sahip olmuşlardır. Bunlardan birincisi, bireyin yaratıcı güçlerini bastırmaya, ölüme ve yıkıcılığa yönelik bir eğilim olan “ölüm sevgisi”dir (necrophi-lia). Diğeri ise bireyin yaratıcı güçlerinin gelişmesini sağlayan “yaşam sevgisi”dir (hiophilia).Fromm’n göre bu iki eğilim arasındaki karşıtlık Freud’un öne sürdüğü gibi bütünüyle biyolojik nitelikte bir karşıtlık değildir, toplumsal bir boyuta sahiptir. Freud’dan farklı olarak Fromm, ölüm içgüdüsünü normal biyolojik bir olgu olarak değil psikolojik bir hastalık olarak değerlendirmiştir. Ona göre yaşam içgüdüsü insanın gelişimindeki temel itici güçtür. Ölüm sevgisi ise ikincildir ve amacı yıkıcılıktır.

Özgürlükten kaçış

Fromm’a göre çağdaş insan toplumla kaynaşmak gereksinimini duymakta ve toplumsal baskıların bilincine varmanın yol açacağı yalnızlıktan korkmaktadır. Bu konuyu 1941 ’de yayımlanan Escape from Freedom (Hürriyetten Kaçış) adlı kitabında ele alan Fromm, çağdaş toplumun bireyinin varolan toplumsal normlara, güçlü olana sığınmaya yöneldiğini, özgürlükten kaçtığını ve böylece otoriteye saygılı bir kişilik yapısının oluştuğunu öne sürmektedir.Fromm’ a göre çağdaş toplumsal yapının sürekliliği bireyin toplumsal kurallara uyumunu bir alışkanlığa dönüştüren “mekanik uzlaşmacılık” temelinde gerçekleşmektedir. Bunun yanı sıra birey, insanlık ilkelerinden kopmaktan da korkar. Öteki insanlarla, insan doğasına uygun bir ilişki içinde yaşamak ister. Bu ise yaşam sevgisini içinde taşıyan bir eğilimdir. Fromm 1956’da yayımlanan The Art of Loving (Sevme Sanatı) adlı kitabında insan doğasıyla toplum arasındaki birlikteliğin ancak sevgi temelinde gerçekleşeceğini ileri sürer. Sevginin temel öğeleri özen, sorumluluk, hoşgörü ve bilgidir.

İnsan doğasına uygun bir toplumun yaratılmasını amaçlayan Fromm 1976’da yayımlanan To Have or To Be (Sahip Olmak ya da Olmak) adlı kitabında bu amaca yönelik öneriler geliştirmiştir. Ona göre sanayide çalışanlar yönetime katılmalı, üretimle ilgili kararların alınmasında etkin rol oynamalıdır. Sınırsız bir iktisadi büyüme hedefi güdülmemeli, insanlığın ortak çıkarları doğrultusunda belirli üretim alanlarına öncelik tanıyan bir iktisadi program uygulanmalıdır. Bilimsel gelişmelerin kullanımının insanlık için tehlike oluşturması önlenmelidir. Çalışma yaşamında maddi kazanç yerine duygusal tatmin ön planda olmalıdır. Bireysel inisiyatif olanağı yaşamın tüm alanlarında yaygınlaştırılmalı, kitleler siyasal kararların alınmasına etkin bir biçimde katılmalıdır. Fromm’ a göre bu değişiklikler varolan toplum içinde ve üretim araçlarının toplumsallaştırılması gerekmeden gerçekleştirilebilir.

•    YAPITLAR (başlıca): Escape from Freedom, 1941, ( Hürriyetten Kaçış, 1972 ); Man for Himself, 1947, (“Kendisi için insan”); Psychoanalysis and Religion, 1950, (Psikanaliz ve Din, 1982); The Forgotten Language, 1951, (“Unutulmuş Dil”); The Sane Society, 1955, (Sağlıklı Toplum); The Art of Loving, 1956, (Sevme Sanatı, 1967); Sıgmund Freud’s Mission, 1958, (“Sigmund Freud’un Görevi”); Zen Buddhism and Psychoanalysis (Suzuki ve De Martino.ile), 1960, (Psikanaliz ye Zen Budizm, 1978); May Man PrevaiH, 1961, (“İnsan Üstün Gelebilir mi?”); Beyond the Chains of Illusion, 1962, (Yeni Bir İnsan Yeni Bir Toplum, 1984); The Heart of Man, 1964, (Sevginin ve Şiddetin Kaynağı, 1979); The Revolution of Hope, 1968, (“Umudun Devrimi”); The Crisis of Psychoanalysis, 1970, (“Psikanalizin Krizi”); The Anatomy of Human Destruc-tiveness, 1973, (“İnsan Yıkıcılığının Anatomisi”); To Have or To Be, 1976, (Sahip Olmak ya da Olmak, 1982).

•    KAYNAKLAR
: V.İ.Dobrenkov, Erich Fromm’un ve Yeni-Freudculuğun Eleştirisi, 1979; R.EEvans, Dialogue uıith Erich Fromm, 1966; J.H.Schaar, Escape From Autho-rity: The Perspectives of Erich Fromm, 1961.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski