Jean Gerson Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

GERSON, Jean de (1363-1429)

Fransız, tanrıbilimci. Usun tanrıbilimin bir aracı olduğunu, tanrıbilimin de deney bilimleri gibi çözüm ve kanıtlamaya dayandığını ileri sürmüştür.

Gerçek adı Johannes olan Jean de Gerson, Jean de Charlier olarak da bilinir. 14 Mart 1363’te Reims yakınlarında Gerson’da doğdu, 12 Temmuz 1429’da Lyon’da öldü. Dine çok bağlı, yoksul bir ailenin çocuğudur. Paris’te Navarre Okulu’nda tanrıbilim okudu, Pierre d’Ailly’in öğrencisi oldu; sonra Paris Üniversitesi’nde öğrenimini sürdürdü. Daha öğrencilik dönemindeyken çalışkanlığı ve bilgisinin genişliğiyle ilgi çekti. 1383’te Paris Üniversitesi’nde görev aldı, 1395’te bu üniversitenin şansöliyeliğine atandı, 1388’den sonra VI.Urban ve VII. Clementius’un papalık için çekişmeleri nedeniyle baş gösteren bölünmeyi sona erdirme girişimlerinde bulundu. Ancak çözüme ulaşamadı. Bu kargaşa ortamından uzaklaşmak için Fransa’dan ayrıldı. Bir süre Almanya’da Bavyera ormanlarında, toplumdan uzak, içekapalı bir yaşam sürdü, sonradan yazacağı yapıtlarının temelini oluşturan düşüncelerini geliştirdi. Daha sonra Fransa’da Lyon’a giderek Celestin Manastırı’na çekildi, kendini tanrıbilim sorunlarıyla ilgili çalışmalara verdi.

Tanrı, us, tin ve iki yeti

Gerson için tanrıbilim, gerçeği konu edinen, us ilkelerine göre çalışan bir bilimdir. Bu bilimin Tanrı, us, tin, evren, insan gibi belli sorun alanları vardır. Tanrı önsüz-sonsuz bir varlıktır, aşkındır, salt ışıktır, salt ustur, salt anlayış gücüdür, yaratıcıdır. Us ise tanrıbilim sorunlarını çözmede bir araç durumundadır. Ancak duyulara özgü duyarlıktan üstündür. Daha önce kazanılan, belleğe yerleşen önermeleri ve duyuların yardımına gereksinme duymadan, yeniden düzenler, biçimlendirir, genel geçerlik taşıyan düşünceleri oluşturur. Tin ise özgür bir tözdür, tanrısal bir nitelik taşır. Tinin biri anlıkla, öteki duygularla ilgili iki ayrı yetisi vardır. Anlık yetisinden daha güçsüz olan duyu yetisi duyularla gelen duyumları kapsar. Bu yetiyi çalıştıran anlık yetisidir. Duyu yetisine bağlı olan başka bir yeti de bellektir. Belleğin görevi düş gücünün yarattığı, yalnız düşünce evreninde bulunan nesnelerin görüntülerini saklamaktır.

Gerson, us, anlık, duygu gibi yetilerden çok üstün olan bir yetinin bulunduğunu ileri sürer. Onun yalınç anlık (intelligentia simplex) adım verdiği bu yeti tanrısal güçle donatılmıştır. Varlığın ilk ilkelerini sezgi yoluyla kavrayan yalınç anlık tanrısal sevgi ile çalışır. Tanrısal sevgi ise evrende bulunan bütün insanları aydınlatan, onlara kavrayış kolaylığı sağlayan bir ışıktır.

Sonsuzluk sevgisi, sonsuzluk düşüncesi

Geliştirdiği öğretiye “Gizemci Tanrıbilim” adını veren Gerson, bu öğretinin Tanrı ile insanı birbirine yaklaştırma, insanın tanrısal varlığı, duyuların etkisinde kalmadan, kavrama ereğini güttüğünü vurgular. Ona göre salt iyilik olan Tanrı’nın kavranması için insanın bütün geçici eğilimlerden, tutkulardan, duyuların etkisinden sıyrılması gerekir. Gönül kendini Tanrı’ya verir, Tanrı dışında kalan bütün gelip geçici nesnelerden yüz çevirirse, arınır, tanrısal varlığa kavuşmanın özlemiyle dolar. Bu özlem, onda kendin-den geçişle beslenen bir sevgi (dilectio extatica) uyandırır. İnsan doğasında, sevgi ile sezilen iki ışın vardır. Bunlardan biri usun ne denli derin olduğunu gösteren “sonsuzluk düşüncesi”, öteki de duyarlığın temelinde bulunan “sonsuzluk sevgisi”dir. Tanrısal varlığı kavramaya çalışmada ikisi gereklidir. Sonsuz yetkinlik olan Tanrı’yı kavramak için soyutlama ve inan gibi iki kaynak vardır. Soyutlama, salt iyi olan Tanrı’yı bütün geçici niteliklerden sıyırmaya dayanır. İyilik nitelikleriyle değil kendi özüyle varlıktır. Tanrı da salt iyidir, iyiliktir, bu nedenle bütün niteliklerin üstünde bir varlık olarak düşünülmesi gerekir. Bu da inana dayanarak, inanın ışığında giderek başarılabilir. Kişi ile Tanrı’yı birbirinden uzaklaştıran başlıca neden kendini büyük görme, başkalarım küçümsemedir. Sağlam bir inan insanı bu eğilimden kurtararak gerçek varlığa giden yola götürür, gönülde Tanrı sevgisini uyandırır.

Ahlakın temeli

Gerson’a göre kişinin gerçekleri kavrayabilmesi için, tininin duyuların, duyguların, duyularla sağlanan duyumların etkisinden uzak kalması gerekir. Ahlakın temeli de bu eylemle atılabilir. Ahlak bir ödev öğretisidir. Ödevin ilkesi ise Tanrı’nın bütün iyi ve kötü üzerindeki istenç egemenliğidir. Tanrı istenci, insan eylemlerini iyi ve kötü olarak ikiye ayırır. İyi istenen, kötü istenmeyen eylemdir. Kendiliğinden iyi ya da kötü nesne yoktur, bu konuda tek ölçü tanrısal yargıdır. Tanrısal yargıya uygun gelen iyi, gelmeyen kötüdür. “Tanrı kimi eylemleri ister, onlar iyidir, kimi eylemleri istemez, onlar da kötüdür, yasaklanmıştır”. Buna karşın bütün eylemler tanrısal istencin denetimi altındadır, birey istenci için kesin özgürlük söz konusu değildir.

Gerson, gelenekçi, kuramcı tanrıbilim ile kendi geliştirdiği gizemci tanrıbilim arasında birtakım ayrılıkların bulunduğu kanısındadır. Ona göre gizemci tannbilim, tanrısal varlığı kavramada bütün güçlükleri ortadan kaldırır, en az yetenekli insana bile Tanrı’ya yaklaştıran yolları gösterir. Gelenekçi kuramcı tanrıbilim yalnız kavramlara dayanır, sevgiye, sezgiye gereken önemi vermez. Oysa gizemci tannbilim sevgi ışığıyla kişinin gönlünü aydınlatmasını sağlar, onu kendi kendine yeter duruma getirir, Tanrı’ya ulaşmada aracıya gerek duymaz. Öte yandan gizemci tanrıbilimde tin Tanrı buyruğuna bırakılmıştır, mutluluk ve dinginliğe ulaşma olanağı kazanmıştır.

•    YAPITLAR (başlıca): Opera Omnia, (ö.s.), E. du Pin (der.), 1706, (“Bütün Yapıtlar”).

•    KAYNAKLAR
: W. Dress, Die Theologie Gerson’s, 1931; J.B. Schwab, Johannes Gerson, 1858; J. Steizenberger, Die Mystik des Johannes Gerson, 1928.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski