John Austin Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

AUSTİN, John (1790-1859)

İngiliz hukuk felsefecisi. İngiliz hukukunda Analitik Hukuk Okulu’ nu kurmuştur.

3 Mart 1790’da Londra’da doğdu. 1812 yılında, beş yıl hizmet ettiği ordudan ayrıldı ve hukuk öğrenimine başladı. 1818-1825 arasında baroda çalıştı. Bu yıllarda İngiliz filozofu Jeremy Bentham ve çevresiyle yakın ilişkiler kurdu ve Faydacılık felsefesinin görüşlerinden etkilendi. 1826’da Bentham Okulu’ na bağlı akademisyenler tarafından yeni kurulmakta olan London University College’daki hukuk felsefesi kürsüsünün başına getirildi. Bu yeni göreve hazırlanmak üzere Almanya’ya gitti ve orada Roma Hukuku’ nu inceledi. Bonn’da geçirdiği yıllarda Savigny,Thibaut ve Mittermaier gibi önde gelen Alman hukuk felsefecileriyle tanıştı. Bu dönemde, Ingiliz örf ve âdet hukuku ile Bentham’ın faydacılık felsefesini, Alman hukukçuların Roma Hukuku’nun kuramlarının araştırılması konusundaki teknikleriyle birleştirdi. Austin, Londra’da verdiği derslerin az sayıda öğrenci tarafından izlenmesi üzerine, 1832 yılında hayal kırıklığı içinde üniversiteden ayrıldı. Yaşamının bundan sonraki yılları hastalık ve geçim sıkıntısı içinde
geçti. Bir süre Londra’daki Ceza Hukuku Komisyonu’nda çalıştıktan sonra, Malta’ya gitti. 1836 yılında Paris’e yerleşti; ancak 1848 İhtilali’nin başlaması üzerine, İngiltere’ye döndü. 1859 yılında Londra yakınlarındaki Weybridge’de öldü.

Austin, Roma Hukuku ile İngiliz örf ve âdet hukuku gibi gelişmiş hukuk sistemlerinin temel kavramlarını ve kurallarını sistemli bir biçimde ve eleştirel bir yaklaşımla ele alan ilk İngiliz hukukçudur. Hukuk alanındaki araştırmalarında iki soruya yanıt aramıştır. Bunlardan birincisi, analitik bir yaklaşımla cevaplandırmaya çalıştığı “hukuk nedir?” sorusu; İkincisi ise, Faydacılık felsefesi temelinde ele alınması gerektiğine inandığı “hukuk ne olmalıdır?” sorusudur. Machiavelli nasıl siyaset bilimi ile ahlak arasında bir ayırım yaptıysa, Grotius nasıl hukuk felsefesini dinbilimden ayırdıysa, Austin de pozitif hukuk ile ahlak arasında kesin bir çizgi çizmiştir.

Austin’in görüşlerini değerlendirebilmek için, hukuki pozitivizm olarak adlandırılan akıma kısaca değinmek gerekir. Hukuki pozitivizm, insan zihninin olguların gözlenmesini aşan her türlü faaliyetini boş ve gereksiz saymış, bunun doğal sonucu olarak da yürürlükteki pozitif hukuk dışında kalan hukuk kavramlarını inceleme gereğini duymamıştır. Gerçek, yani “olan” hukuk ile ideal, yani “olması gereken” hukuk arasında kesin bir ayrım yapan pozitivistler, her türlü değer ve ahlak kavramını, inceleme alanı dışında bırakmışlar; hukuk biliminin görevini yürürlükteki hukukun çözümlenmesi ve açıklanması ile sınırlandırmışlardır. 19.yy başlarında, doğa bilimlerinin ulaştığı başarı, bilimin konusunun yer ve zaman bakımından belli olgular ve bunların gözlemlenmesi olduğu düşüncesinin egemen olmasına yol açmıştır. Hukuki pozitivizm, bu gereksinmeyi hukuk alanında karşılamaya çalışmıştır.

Hukuk biliminin konusunu pozitif hukukla sınırlı tutan Austin, bu alanda “iradeci pozitivizm”in savunuculuğunu yapmıştır. Pozitif hukuku insanın iradi davranışı ile konulan kurallar bütünü olarak tanımlayan bu görüş, sonuçta hukuku emir olarak anlayan bir akıma dönüşmüştür. İradeciliğin ve emirci anlayışın egemen olduğu bir dönemde yaşamış olan Austin, hukuktaki her türlü kuralın hükümdarın emri olduğunu ileri sürerken, bunun gözlenebilen bir olgu olduğunu da vurgulamıştır.

Austin’in üniversitede verdiği derslerin genişletilmiş bir derlemesi olan ve 1832’de yayımlanan The Province of Jurisprudence Determined (“Hukukun Kapsamı ve Sınırları”) onun önde gelen hukuk felsefecilerinden sayılmasını sağlayan temel yapıtıdır. Austin “analiz dersleri” olarak da anılan bu kitabına yasaların çözümlenmesiyle başlar ve yasaları, emir olan “gerçek anlamda yasalar” ve emir olmayan “gerçek anlamda olmayan yasalar” olmak üzere ikiye ayırır. Kutsal yasalar ya da Tanrı buyrukları ile genel ve özel hukuk biliminin konusunu oluşturan tüm pozitif yasalar gerçek anlamda yasalardır. Pozitif ahlak kuralları ile insanların içgüdüsel davranışlarını yöneten “metaforik” ya da “figüratif” yasalar ise gerçek anlamda olmayan yasalar grubuna girer. Austin’e göre, hukuk biliminin konusu pozitif yasalardır; başka bir anlatımla, siyasal erki elinde bulunduranların yönetilenler üzerinde uyguladıkları yasalardır.

Austin, yasaları genel olarak sınıflandırdıktan sonra, kavram olarak yasanın üzerinde durur. Yasa, “akıl sahibi bir varlığın yönlendirilmesi için, onun üzerinde güç sahibi olan bir diğer akıl sahibi varlık tarafından konulan kuraldır.” Bu tanımın kapsamına, Tanrı’nın insanlar için koyduğu kurallarla, insanların birbirleri için koyduğu kurallar girer. İnsanların birbirleri için koyduğu kurallar ise iki ana başlık altında toplanabilir. Birincisi, bağımsız siyasal top-lumlarda yönetme erkine sahip olanların koyduğu pozitif yasalar; İkincisi, bir grup insanın kanıları ya da duygularına bağlı olarak yerleşen pozitif ahlak kuralları.

Austin, genel hukuk anlayışının bir parçası olarak, uluslararası hukuku pozitif ahlak kuralları içinde değerlendirir. Austin’e göre hukuk, devleti yöneten kim ise, onun ortaya koyduğu kurallardır. Uluslararası ilişkilerde ise, tek bir yönetici ve kural koyucu olmayacağına göre, bu yasaların kaynağı ancak pozitif ahlak kuralları olabilir.

Hukuk kavramlarının analizine ağırlık veren Austin, yasa ve kuralları emir olarak ele alır. Bir kimse, başka bir kimsenin bir eylemi yapması ya da yapmaması ile ilgili bir dileğini ifade ediyor ve dileğinin yerine getirilmemesi halinde bir eylemi olacağını bildiriyorsa, bu dileğin ifadesi bir emirdir. Austin, emrin kavramsal analizinden ödev kavramına varır. Verilen emri yerine getirmediğinde kendisine bir zarar geleceğini bilen kişi, o emirle bağlanmış durumdadır ve o emre uyma ödevini yüklenmiştir. Ödevi yerine getirmeme, emre uymama halinde ise ceza kavramı ortaya çıkar. Öte yandan, bir emir, bir eylemin yapılması sonucu bir ödülü birlikte getiriyorsa, bu kez bir hak söz konusudur.

Yasaların analizinde emir ve itaat kavramlarından yola çıkan Austin, ölümünden kısa bir süre önce yayımladığı A Pleafor the Constitution adlı kitabında egemenlik teorisini daha da geliştirmiştir. Demokrasinin “artan talepleri”ne ve 1848 İhtilali’nin yol açtığı karışıklıklara duyulan kaygının dile getirildiği bu kitapta, iktidarın mülk sahipleri tarafından oluşturulması gerektiğini, halkın diğer kesimlerinin kendi çıkarlarına sahip çıkamayacağını savunmuştur.

Siyasal ve hukuksal egemenlik arasında bir ayırım yapmayan Austin, hukukun gerçek kaynağının hükümdarın iradesi olduğunu savunmuştur. Yasaların çözümlenmesinde ise, iradeci anlayışın emir ve itaat gibi temel kavramlarını araç olarak kullanmıştır. Austin’in hukuk felsefesinin yetersizliğine ilişkin eleştiriler, daha çok bu iki nokta üzerinde yoğunlaşmıştır. Bununla birlikte, Austin’in analitik öğretisi, İngiliz hukukundaki yöntemlerin sistemli bir açıklaması için, bir başvuru kaynağı olma özelliğini korumaktadır.

•    YAPITLAR: The Province of Jurisprudence Determined, 1832, (“Hukukun Kapsamı ve Sınırları”); A Plea for îh-Constitution, 1859; Lectures on]urisprudence, (ö.s.), 1861 (“Hukuk Üzerine Dersler”).

•    KAYNAKLAR: C.K.Allen, Lam in the Making, (7. bas), 1964; J.Brown (der.), The Austinian Theory of Law, 1906; C.J. Friedrich, The Philosophy of Lam in Historical Perspective, (2. bas.), 1963.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski