John Langshaw Austin Kimdir, Hayatı, Felsefesi, Eserleri, Hakkında Bilgi

AUSTİN, John Langshaw (1911-1960)

İngiliz filozof. Ortaya attığı Konuşma Edimleri Kuramı ile çağdaş analitik düşüncede etkili olmuş, algı konusunda kuşkuculuğu eleştirmiştir.

Lancaster’da doğdu, Oxford’da öldü. Babası mimardı. Öğrenimini Oxford Üniversitesi’nde yapan Austin 1933’te aynı üniversitede öğretim üyesi oldu. II.    Dünya Savaşı’nda İngiliz istihbaratında görev aldı. Savaş bitince üniversiteye döndü. 1952’de profesörlüğe yükselerek ölümüne değin bu görevi sürdürdü.

Mantıkçı Pozitivizm ve Günlük Dil Felsefesi 20.yy Anglo-Sakson düşüncesinde iki karşıt akım oluşturur. Bunlardan ilki, Russell, Wittgenstein (gençlik dönemi) ve Carnap gibi filozofların önderliğinde gelişmişken İkincisi de Ryle, olgunluk dönemindeki Wittgenstein ve Austin’den etkilenmiştir. Çağdaş Oxford felsefesi olarak da bilinen bu ikinci akım, felsefe için yapay-sembolik bir dilin zorunlu olmadığını ve doğal dilin yeterli olduğunu savunur. Witt-genstein’ın olgunluk dönemindeki felsefesinde olduğu gibi, Austin de günlük dile ve özellikle dilin kullanımına, büyük önem vermiştir. Ancak bunun bir Wittgenstein etkisi olmak yerine dönemin ve özellikle Aristotelesçi Oxford geleneğinin genel niteliğinin bir yansıması olduğu söylenebilir. Austin’in dili doğru kullanarak birçok felsefe sorununun giderilebileceğine olan inancı, bu doğrultudaki uygulamaları ve özellikle sağduyuyu felsefesine çıkış noktası olarak alması, belirgin bir biçimde, G.E.Moore’un etkisini taşır. Austin derslerinde ve katıldığı seminerlerde, çok etkili olan eleştiri gücü ile yaşamının son on beş yılında büyük yetke kazanmış ve ilgi toplamıştır.

Dilin kullanım boyutu

Austin’in en önemli katkısı dil felsefesi alanındadır. Dilin, özellikle kullanım boyutu üzerinde durmuştur. Kullanımda yer alan kimi düzenli işlevlerin iletişimi, kullanılan tümcelerin anlamları ölçüsünde etkilediğini göstererek, bu olgunun bir kuramsal açıklamasını vermiştir. Bunun sonucunda ortaya çıkan, tümcelerin anlamları ve kullanımda kazandıkları güç arasındaki önemli ayrımdır. Anlam iki kişi arasında iletilen bilişi içeriğinin ancak bir bölümüdür. Kendisine bir şey söylenen bir kişi, karşısındakinin kullandığı tümcenin anlamım nasıl yorumlayacağını da bılebilmelidir.

İşte kullanımda tümcelere kazandırılan güç böyle bir yoruma olanak sağlar. Herhangi bir tümceyi değişik ortamlarda özdeş anlam ve göndermeyle (referansla) kullanarak çok değişik bildiriler iletmek olanağı vardır. Böylece, değişik amaçlarla kullanılan aynı tümce ile, örneğin bilgi vermek, uyarmak, alay etmek, şaka yapmak korkutmak söz konusu olabilir.Tümce-lerin anlam içeriğine girmeden iletilen bu gibi bildirim öğeleri bu tümcelerin kullanımında kazandıkları güçlerdir. Örneğin, “Olaylar çok hızlı gelişiyor,” gibi bir tümcenin değişik ortamlarda değişen amaçlara göre bilgi vermek, yakınmak, uyarmak ve hatta şaka yapmak için kullanılabileceği düşünülebilir.

Gözlemsel ve edimsel bildirimler

Austin, anlam ve güç arasında çizdiği bu ayrıma, dilbilgisi açısından bildirim yapısı bulunan kimi tümcelerin bildirimdışı görevler taşıdıkları gözleminden kalkarak, yaptığı araştırmalar sonucunda, varmıştır. Bildirimler, gözlemsel (constative) ya da edimsel (performative) olarak ikiye ayrılabilir. Gözlemsel tümceler doğru ya da yanlış olabilen tümcelerdir. “Şu anda musluğu onarıyorum,” tümcesi, eğer gerçekten bu eylemi yerine getiriyorsam, doğrudur. Böyle bir eylem içinde değilsem tümce yanlıştır. Edimsel tümceler ise doğru veya yanlış olamaz: “Musluğu onaracağıma söz veriyorum,” gibi bir tümcenin hangi durumlarda doğru veya yanlış olabileceğini düşünmek olanaksızdır. Bu tümceyi “söz vermek” için uygun bir ortamda söylemek yeterlidir. Ayrıca bu tümce, onu doğru, yanlış yapabilecek bir durum ya da olayı betimlememektedir. Eğer verdiğim sözü tutmazsam bu sözü verirken kullandığım tümce bu nedenle yanlış olmayacaktır. Çünkü, tümce böylece yanlış olabilseydi söz verdiğim doğru olamaz ve bu nedenle de vermiş olduğum sözü tutmadığım öne sürülemezdi. İşte Austin, yapısal açıdan farklı olmayan gözlemsel ve edimsel tümcelerin dilde hangi nedenle bu ölçüde değişik işlevler üstlendiklerinin kuramsal bir açıklamasını vermek uğraşı içinde, daha temel bir ayrım olan anlam-güç ayrımına ulaşmıştır.

Anlam-güç ayırımı

Austin’in felsefesi içinde anlam-güç ayrımı şöyle bir kuramsal yapı içinde verilmektedir: Tümcelerin iletişim amacıyla kullanımlarını konuşma edimi (speech act) olarak belirleyelim. Her konuşma edimi içinde birden çok şey yapıldığı söylenebilir. Austin bu yapılanları, değişik niteliklerine dayanarak üç ulam altında toplamıştır. Dil ile iletişimde bulunabilmek için yapılması zorunlu olan bir şey, bir tümceyi belirli bir anlam ve yöneltimle üretmektir. Austin bu edime söyleme edimi (locutionary act) adını veriyor. Austin’e göre, genellikle, bir söyleme ediminde bulunmak, bunun yanı sıra bir “söyleyerek yapılan edimde” de bulunmaktır. Konuşan kişinin bir “söyleyerek yapılan edim”de bulunması, ürettiği tümceyi (söyleme edimini) yalnızca anlamlı olarak ortaya atmak amacını aşan bir amaçla kullanıyor olmasıdır. Dışarıdaki rüzgârlı havaya bakarak, “Böyle havalar da bayağı soğuk olur,” diyen kişinin bu anlamlı tümceyi laf etmiş olmak için söylemediğini düşünelim. Bu kişinin amacı bilmeyen birine bilgi vermek, onu dışarı çıkarken sıkı giyinmek gerektiği konusunda uyarmak, veya dışarı çıkması gerekmiyorsa şaka yapmak, ya da onu kovacağı yönünde “tehdit etmek” olabilir. Bu durumlarda kişi, söz söylemek ediminin yanı sıra bir de “söyleyerek yapılan edim” yaratmıştır. Hangi söyleyerek yapılan edimin yaratıldığını anlamak için tümcenin nasıl kullanıldığının belirlenmesi, uyarmak mı, bilgi vermek amacıyla mı söylendiğinin anlaşılması gereklidir. Söyleyerek yapılan edimler, söyleme edimlerinin, yalnızca bu edimleri yapmak niyetini aşan bir amaçla yapılmalarına bağlıdır. Ancak, Austin’ e göre, böyle bir “aşkın” niyet, söyleme ediminin neden olduğu bir sonuca yönelik ise ve edim yoluyla bu sonuç elde edilirse, yapılmış olan, artık bir “söylemenin sonucu olarak yapılan edim”dir (perlo-cutionary act). Bir edimle karşısındakini tehdit eden kişi, eğer böylece karşısındakini korkutmayı başarırsa, söylemenin sonucu olarak yapılan bir edimi yerine getirmiş olur. Sözlü iletişimle başarılan eğlendirmek, üzmek, vazgeçirmek, imrendirmek, özendirmek, kıskandırmak, durdurmak, kızdırmak vb hep söylemenin sonucu olarak yapılan edimlerdir. Austin’e göre, hem söyleyerek yapılan hem de söylemenin sonucu olarak yapılan edimler uzlaşımsaldır ve uzlaşımm dışında kalan yollarla yaratılamaz.

Austin, söyleyerek yapma edimlerine özgü niyetlerin söylemenin sonucu olarak yapılan edimlere özgü niyetlerden özenle ayırt edilmeleri gerektiğini vurgulamış ve önceki tür niyetleri “söyleyerek yapma gücü” (illocutionary force) olarak adlandırmıştır. Söyleyerek yapma gücü bir tümcenin iletişimdeki kullanımında, anlamı yanı sıra, ilettiği bildiriye katkısı olan güçten başka bir şey değildir. Dolayısıyla Austin için bir tümcenin kullanımında kazandığı güç, onu kullanan kişinin bir söyleyerek yapılan edimi belirleyen niyetidir. Bir söyleyerek yapılan edimin başarıyla yerine getirilmesi, bu niyetin, yani gücün, söyleneni dinleyen kişi tarafından tanınmasına bağlıdır.

Bu çözümlemenin sonunda ortaya çıkan, edimsel tümcelerin, söyleyerek yapılan edimleri dile getirdikleridir. “Bugün musluğu onaracağım,” diyen kişi, niyetine bağlı olarak, yalnızca bilgi veriyor ya da söz veriyor olabilir. Eğer bu söyleyerek yapma gücünü tümcesi içinde dile getirerek, “Bugün musluğu onaracağıma söz veriyorum,” derse, bir edimsel tümce üretmiş olacaktır.

Bilgi felsefesi

Austin’in etkili olduğu bir başka alan da bilgi felsefesidir. Bilgi kavramım günlük dil felsefesine örnek oluşturacak biçimde çözümlemiş ve 1950’lerde bir dizi yazısıyla, doğruluğu karşı olumla açıklayan kuramı, P.F. Strawson’a karşı, savunmuştur. 1947’den başlayarak algı sorunu üzerine verdiği derslerde, algının yanılabilirliğinden yola çıkarak kuşkucu uslamlamayı ve algı çözümlemelerinde bu
uslamlamanın gücünü benimseyen görüşleri eleştirmiştir. Bu eleştiride kendisine somut erek olarak A.J. Ayer, H.H. Price ve G.J. Warnock’un yapıtlarını seçmiştir. Austin’in “saf gerçekçilik” için ileri sürdüğü uslamlamalar bu görüşün felsefe tarihinde bulunan en güçlü savunularından biridir.

Söyleyerek yapılan edimler öğretisinin etkisi, felsefe üzerinden ruhbilim ve dilbilim alanlarına da yayılmış, 1960’ların sonlarından başlayarak, önemli boyutlar kazanmıştır. J. Searle, Austin’in etkisinin kalıcı olmasında önemli bir aracı olmuş ve bu felsefeci, söyleyerek yapılan edimler öğretisini genelleştiren bir konuşma edimleri kuramı geliştirmiştir. Austin-Searle yaklaşımı, ayrıca, çocuklukta dil öğrenme üzerindeki deneysel araştırmalarda örnek olarak da kullanılmaktadır. Austin’in görüşleri, R.M. Hare’i etkileyerek bugünün ahlak felsefesi üzerinde de belirgin izler bırakmıştır.

•    YAPITLAR
: Philosophical Papers, 1961, (“Felsefe Yazıları”); Sense and Sensibilia, (“Algı ve Algılanabilir Olan”) 1962; How to do Things with Words, 1962, (“Sözcüklerle Neler Nasıl Yapılır”).

•    KAYNAKLAR: I.Berlin (der.), Essays on J.L. Austin, 1973; K.T. Fann (der.), Symposium on J.L.Austin, 1969; M. Furberg, Saying and Meaning, 1963.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski