George Berkeley Kimdir, Hayatı, Felsefesi, Kitapları, Eserleri Hakkında Bilgi

George Berkeley, 1685-1753 yılları arasında yaşamış olan İrlandalı bir filozoftur. Tutarsız deneycilikten immaterializme ve tanrıtanımazlığa doğru bir argüman geliştirdiği bilinir. Kilkenny'de doğan ve Oxford'da vefat eden Berkeley, 15 yaşında Trinity College Dublin'e kaydoldu ve yedi yıl sonra öğretim üyeliğine yükseldi. 1709'da, henüz 24 yaşındayken, "An Essay Towards a New Theory of Vision" adlı önemli bir kitap yayımladı. Ardından, 1710'da felsefesinin başyapıtı kabul edilen "A Treatise Concerning the Principles of Human Knowledge"i kaleme aldı ve büyük ün kazandı. 1713'te Londra'ya taşındı ve "Dialogues" adlı son önemli felsefe kitabını yayımladı.

Felsefi katkılarını genç yaşta yapmasına rağmen, Berkeley 1716'da Avrupa'ya yaptığı bir seyahatte başyapıtının ikinci cildini yazdığı bir kitabı yayımlayamadı ve bu konuya bir daha geri dönmedi. Londra'da bulunduğu dönemde, Addison, Pope, Swift ve Steele gibi önemli isimlerle tanıştı ve Avrupa gezilerinde Malebranche ile bir felsefe tartışmasına girdiği sırada öldüğü iddia edilir. 1724'te Trinity College'daki görevinden ayrıldıktan sonra Bermuda'da bir okul kurmak için para toplamaya başladı, ancak planı hayata geçmedi. 1734'te İrlanda'nın Cloyne piskoposu oldu.

Berkeley'nin başyapıtları dışında, felsefi nitelikte olmayan basılı kitaplar ve yazıları da bulunmaktadır.


Felsefesi
Berkeley'in felsefesi, algıladığımız varlıkların zihinsel idelerden oluştuğunu ve maddi dünyanın aslında var olmadığını savunur. İlkelerini Locke'dan alan Berkeley, birincil ve ikincil nitelikler arasındaki ayrımı reddeder ve her şeyin sadece algıladığı için var olduğunu ileri sürer. Ona göre, varlık algılanmaktır. Bu nedenle, "masayı algılıyorum" önermesiyle "masa vardır" önermesi birbirinden farklı değildir. Ancak, varlıkların sürekliliğini sağlamak için tanrısal bir varlık tarafından sürekli olarak algılandığını öne sürer. Böylece, Berkeley, materyalizme karşı immateryalizm veya idealizm görüşünü benimser.

Özdeksizcilik

Berkeley'in immaterializm (özdeksizcilik) teorisi, subjektif bir yaklaşımı yansıtır ve bu, Modern Çağ'ın bir özelliğidir. "İdealizm" terimi de Berkeley'in felsefesine atıfla yaygınlaşmıştır. Berkeley'i bu özgün felsefesine götüren üç ana etki kaynağı vardır. İlk olarak, Locke'un deneycilik ve gerçekçi algı kuramı Berkeley'in felsefesini etkilemiştir. Berkeley, Locke'un deneycilik fikrini benimsemiş ve Avrupa usçuluğuna eleştirel bir yaklaşım sergilemiştir. Ayrıca, Locke'un deneycilikle gerçekçi algı kuramının uyumsuzluğunu görmüş ve bunu özdekçiliği reddetmek için kullanmıştır.

Berkeley üzerindeki ikinci etki kaynağı kuşkuculuktur. Descartes ve Bayle gibi filozoflardan aldığı kuşkucu düşünceleri, Berkeley deneycilik yerine Locke'un gerçekçiliğine karşı kullanmıştır. Berkeley'in immaterialist deneycilik felsefesi bu düşüncelerden etkilenmiştir. Üçüncü olarak, Malebranche'dan aldığı etkiyi de görmekteyiz. Berkeley, immaterializmi özdekçiliğe keskin bir eleştiriyle ortaya koymuştur ve Malebranche'dan felsefesinde Tanrı kavramına önemli bir işlev verme eğilimini almıştır.

Berkeley'in felsefesi, Locke'un gerçekçi algı kuramı ve bilimsel bakış açısına karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Locke'a göre, evren uzay ve zaman içinde yer alan fiziksel parçacıklardan oluşur ve bunların nitelikleri nesnel bir şekilde ölçülebilir. Birincil nitelikler olarak adlandırılan bu özellikler, nesnelerin doğasında var olan ve değişmeyen özelliklerdir. Ancak, ikincil nitelikler ise subjektiftir ve algılayıcı kişinin deneyimine bağlı olarak değişir. Örneğin, sıcaklık ve renk gibi ikincil nitelikler, algılayıcının deneyimine dayalıdır ve nesnelerin doğasında var olan özellikler değildir.

Niteliklerin eleştirisi

Berkeley, Locke'un felsefesinde öne sürülen özdekçi savlara karşı dört ana itirazda bulunmuştur:

1- Birincil ve İkincil Nitelikler Arasındaki Ayrımın Geçersizliği: Berkeley'e göre, birincil ve ikincil nitelikler arasında yapılan ayrım mantıksal olarak geçersizdir. Çünkü birincil ve ikincil nitelikler, birbirinden ayrılamaz. Örneğin, biçimsiz bir renk düşünülemez çünkü renk, bir yayılım gerektirir. Bu ayrımı çizmek mümkün değildir çünkü ikincil nitelikler koşullara göre değişkenlik gösterirken, birincil nitelikler de değişebilir. Dolayısıyla, tüm nitelikler algılayıcı bir varlık olmadan var olamazlar ve bu nedenle özneldirler.

2- Algılanmayan Varlıkların Mantıksal Olarak Var Olamayışı: Algılayıcı bir varlık olmadığı bir ortamda özdeksel nesnelerin varlığını sürdürebileceği iddiası, Berkeley'e göre mantıksal olarak imkansızdır. Çünkü algılanmayan bir varlık kavramı çelişkilidir; çünkü algılanmayan bir şeyin var olduğunu düşünmeye çalıştığımızda, zorunlu olarak onu algıladığımızı imgeleriz.

3- Algının Varlık Nedeni Olarak Nesnelerin Yanlış Algılanması: Berkeley'e göre, algının nedeni, algının dışındaki nesneler değildir çünkü nesneler sadece algı kümelerinden ibarettir. Algı, etkili bir varlık değildir ve hiçbir şeye neden olamaz.

4- Birincil Niteliklerin Algısıyla Dış Dünya Niteliklerinin Benzerliği İddiasının Geçersizliği: Berkeley'e göre, birincil niteliklerin algısının dış dünya niteliklerine benzediğini doğrulamak mümkün değildir çünkü algımızı dış dünya ile karşılaştırmanın olanaksızlığı vardır. Algıyı sadece başka bir algıyla karşılaştırabiliriz.

Berkeley, özdeksel düşüncelerin dayanıksızlığını gösterdiğine inandığı düşünceler dizisini ele alarak, özdek kavramının bir soyutlama olduğunu iddia eder. Ancak, bu soyutlama Berkeley'e göre mantıksal olarak imkansızdır ve Locke'un soyutlama kuramına bir eleştiri olarak ortaya konur.

Bilginin kaynağı ve ideler

Locke, insan bilgisini idelerin oluşturduğunu ve bu idelerin duyular yoluyla, zihinsel işleyişten kaynaklanan düşüncelerden, bellekten veya hayal gücünden elde edildiğini ileri sürer. Berkeley, bu fikre tamamen katılır. Locke'a göre bileşik idelerin hem somut örnekleri hem de aynı türden tüm nesneleri içeren soyut idelerin olduğunu düşünür. Ancak Berkeley, bunun yanlış olduğunu düşünür. Ona göre, imgelemin bileşik ideleri parçalayarak ve yeniden birleştirerek, "soyut ideler" üretmesi mümkün değildir. Soyut idelerin varlığı Berkeley'e göre imkansızdır çünkü ne hızlı, ne yavaş gibi soyut bir devim düşünülemez.

Berkeley'e göre, insanların soyut ideler hakkında yanlış anlamaları, genel bir kavram kullandıklarında tikel bir nesneyi değil, tüm nesneleri düşündüklerini ima ederler. Örneğin, "meyve" dediğimizde, bu sadece bir genellemedir ve herhangi bir meyveyi belirtir, soyut bir meyve düşünülmez. Benzer şekilde, "özdek" kavramıyla ilgili yanılgılar da vardır. "Özdek" sözcüğü tikel bir nesneyi veya o nesnenin türlerini adlandırır, ancak bunun soyut bir karşılığı yoktur.

Berkeley, dolaylı olarak ortaya koyduğu bu eleştirilerle, immateryalizmi doğrudan destekler. Ona göre, insanlar ideleri algıladıkları sürece var olurlar, bu da nesnelerin de algılanmalarıyla var oldukları anlamına gelir. Sonuç olarak, Berkeley'e göre, nesnelerin var olması, algılanmaları anlamına gelir. Bu, evrenin gerçekliğini yadsımak anlamına gelmez, sadece "varlık" ve "gerçeklik" gibi kavramların daha iyi anlaşılmasını sağlar. Örneğin, "orada bir masa var" ifadesi, bir zihnin "masa" adını verdiği ide bileşimini algıladığı anlamına gelir.

Varlık algıdır (esse est per cipi)

Berkeley'e göre var olmak, ya algılanarak ya da algılayarak gerçekleşir. Algılanan varlıklar "duyumlanabilen nesne ve nitelikler" olan "idelerdir" ve edilgidirler. Algılayan varlıklar ise etkidir ve zihindir. Zihin veya tin etkinliklerinin algılama ve istenç yetenekleridir. Dolayısıyla, ideler ve bu ideleri algılayan zihinler sadece var olabilirler. Tinler algılanamazlar çünkü edilgin değildirler ve deneyle doğrudan bilinemezler. Tinlerin varlığını algılamak, onların etkinliklerinin sonuçlarını algılamakla mümkündür. Başkalarının zihinlerinin varlığını davranışları ve söyledikleri yoluyla tanır ve biliriz.

Berkeley'e göre, bir nesnenin varolması onun algılanıyor olması anlamına gelir. Bu, Berkeley'in fenomenalizmden vazgeçtiğini ve daha sonra reddettiğini açıklar. Berkeley'e göre, varolmak için bir nesnenin o sırada algılayan bir zihne ihtiyacı vardır. Oda içinde bulunanlar oda var olmasa da algılanabilirler. Ancak kapıyı kapatanlar da odayı algılarlar. Berkeley, sürekli yok olan ve yeniden var olan bir nesne kavramına yer vermez. Bu durum onu solipsizme (tek türe ait olduğunu varsayan düşünce) yaklaştırabilir. Berkeley, bu sorunu çözmek için Tanrı'nın varlığını bir kanıt olarak sunmuştur. Sonsuz bir zihin olarak Tanrı, hiçbir sonlu zihnin algılamadığı nesneleri her zaman her yerde algılar, bu da nesnelerin sürekli bir varlığını sağlar.

Benzer bir yöntemi ikinci bir sorunu çözmek için kullanan Berkeley, ideleri yaratan bir dış dünya olmadığında iki sorunun ortaya çıkacağını belirtir: a) Tüm idelerimizi kendi başımıza mı yaratırız? b) Bileşik idelerimizin tutarlı bir şekilde gelmesinin nedeni nedir? Berkeley'e göre, bazı bileşik idelerimizi kendimiz oluştururuz, ancak çoğu bize dışarıdan gelir ve düzen ve tutarlılık Tanrı'nın varlığını kanıtlar. Tanrı, bizi etkileyen ve düzenli olan bu etkileri sağlar. Algının düzeni ve tutarlılığı, Tanrı'nın varlığını gösterir ve onu bilmek için temel bir yol sunar.

Özdeksel tözün eleştirisi

Berkeley'in immaterialist felsefesini temellendirmek için kurduğu uslamlamalar, ilginç olsa da çoğu kez yanlış öncüllerden türer. Ancak, eleştirel uslamlaması, algının gerçekçiliğin öne sürdüğü özdeksel dünya ile karşılaştırılamayacağını gösteren sağlam bir eleştiridir. Bu, deneyciliğin gerçekçilikle uyumsuz olduğu sonucunu doğurur.

Berkeley, Locke ve Descartes'tan farklı olarak gerçekçilik ve ikiciliği (dualism) reddederek sadece zihinsel-tinsel varlığa yer vererek idealizmi savunmuştur. Ona göre, deneysel olarak bilinemeyen töz gibi kavramlar anlamsızdır ve tinsel töz kavramı, etkinlik belirtilerinin varlığıyla hoşgörüyle karşılanır.

Berkeley'in soyutlamayı reddetmesi, sıkı bir nominalizm benimsemesine yol açar. Berkeley'e göre, soyut ideler olanaksızdır ve tümellerin zihinde kurulan soyut idelerle temellendirilmesi yanlıştır. Bu, Platonculuğun tam karşıtı olan bir idealizmdir.

Berkeley, ayrıca yaygın olarak benimsenen saltık uzay, zaman ve devim kavramlarını da yadsır ve bunların öznel ve göreli olduğunu ileri sürer. Ayrıca, doğa yasalarının ideler arasındaki bağlantıları betimlediğini ve nedensellik kavramının ideler arasında yer alamayacağını savunur.

Berkeley'in felsefesi, modern felsefenin gelişimi üzerinde önemli etkiler bırakmıştır. Modern çağa özgü bir öznel idealizmin kurucusu olarak kabul edilir ve deneyciliğin tutarlı bir görüş haline getirilmesine katkıda bulunmuştur. Berkeley'in eleştirileri, Hume ve Kant gibi düşünürler üzerinde etkili olmuş ve 20. yüzyıl analitik felsefesine kadar uzanan çağrışımcılık gibi düşünceleri etkilemiştir.

Berkeley'in önemli eserleri:

"An Essay Towards a New Theory of Vision" (1709) - "Yeni Bir Görme Kuramı Üzerine Deneme": Bu eserinde Berkeley, görme duyusunu ve algıyı ele alarak insan görme yeteneğini açıklar ve mevcut görme teorilerini eleştirir.

"A Treatise Concerning the Principles of Human Knowledge" (1710) - "İnsan Bilgisinin İlkeleri Üzerine Bir Araştırma": Berkeley'in en önemli eserlerinden biridir. Bu kitapta, Berkeley, dış dünyanın varlığını sorgular ve bilginin temelini algısal deneyimlerin oluşturduğunu savunur.

"Three Dialogues Between Hylas and Philonous" (1713) - "Hylas ve Philonous Arasında Üç Konuşma": Bu eser, Hylas ve Philonous adlı iki karakter arasında geçen tartışmaları içerir. Kitapta Berkeley, dış dünyanın varlığı, madde ve zihin ilişkisi gibi konuları inceler.

"De Motu" (1721) - "Devinim Üzerine": Berkeley'in doğa felsefesi ve fiziksel dünya hakkındaki düşüncelerini içeren bir eserdir. Bu kitapta, Berkeley, evrende var olan doğal süreçleri ve devinimi açıklar.

Bu yapıtlar, Berkeley'in felsefi düşüncesini ve katkılarını anlamak için önemli kaynaklardır.


Daha yeni Daha eski