Hasan Sabbah Kimdir, Hayatı, Dönemi, Hakkında Bilgi

HASAN SABBAH (1049-1134)

İranlı mutasavvıf. Batınilik’in İran’ da yayılması, siyasal bir kuruluş olarak etkinlik göstermesine çalışmıştır.

İran’ın Rey kentinde doğdu, Kazvin dolaylarında Alamut Kalesi’nde öldü. Yemen’den göçerek Rey’de yerleştiği söylenen Ali b.Mehmed’in oğludur. Babasının Şafii mezhebinden ve Horasanlı bir Türk
ailesinden olduğu söylentisi de vardır. Hasan Sabbah, on dört yaşma değin babasının gözetimi altında din bilgileri edindi, sonra dönemin ünlü İslam bilginlerinden imam Muvaffak Nişaburî’nin öğrencisi oldu; ondan gökbilim ve matematik öğrenimi gördü. Arkadaşları arasında İranlı ozan Ömer Hayyam ve Selçuklu veziri Nizamülmülk vardı. Haşan Sabbah, sonraları bütün çalışmalarını tasavvuf üzerinde yoğunlaştırdı. Özellikle Batmilik denen ve Yeni-Platonculuk, Alevilik gibi kuruluşlarla, çoktanrıcı inançlardan oluşan akımı yeniden düzenlemeye, ona siyasal bir nitelik vermeye başladı. Çalışmalarını kolaylıkla sürdürebilmek için, 1090’da İran’ın Kazvin bölgesinde, yüksek bir tepenin üzerinde, sarp kayalıklarda kurulu Alamut Kalesi’ne çekildi, orasını onartıp, sağlamlaştırdı. Çevresinde toplananlara kendisinin insanları mutlu kılmak, ölümsüzlüğe ulaştırmak, cenneti yeryüzünde kurmak için görevlendirildiğini, bu görevle ilgili bütün yetkileri Tanrı’dan aldığını etkileyici bir dille anlatmaya koyuldu. Onlara, dövülmüş haşhaş katılmış bal şurubu içirip, kendinden geçirttikten sonra, güzel bir bahçeye taşırdı. Burada dolaşan genç ve güzel kadınlar ayılmaya başlayan erkekleri etkiler, sonra şurupla yeniden bayıltırlardı. Kişi, ilk bayıldığı yere götürülür, ayıldıktan sonra kendisine, gördüğünün cennet olduğu, ölünce oraya gideceği söylenirdi.

Ayaklanma girişimleri

Hasan Sabbah, bu yolla ölümü çekici kılıp, kendine bağladığı insanların sayısı Kazvin ve Rey yörelerini etki altına alacak bir güç oluşturunca, saldırılar düzenledi, ülkenin her yanma yayılan fedaileri aracılığıyla aralarında Nizamülmülk’ün de bulunduğu, kendisine karşı olan birçok devlet adamını gizlice öldürttü. Selçuklu Sultanı Melikşah bir mektup göndererek Hasan Sabbah’tan ortalığı karıştırıcı işlerden vazgeçmesini istedi. Hasan Sabbah, ondan korkmadığını, Tanrı’nın kendisiyle olduğunu bildiren bir karşılık gönderdi. Melikşah onu ortadan kaldırma çalışmalarını sürdürürken 1092’de öldü. Daha sonra, Sultan Sencer de Hasan Sabbah’ı yok etmek için çalışmalara başladı. Ancak Hasan Sabbah’ın fedaisi olan gözdelerinden biri, gizlice yastığı üstüne hançer saplanmış bir mektup bırakınca korktu, saldırıdan vazgeçti. Haşan Sabbah, öldüğü yıla değin saldırılarını sürdürdü. 1256’da Hülagû Han, Alamut Kalesi’ni yıktı, bütün Batıniler’i kılıçtan geçirdi.

Batınilik, din ve yaşam

Hasan Sabbah’ın siyasal bir kuruluş olarak geliştirdiği Batmilik, genellikle tin, insan, us; evren, Tanrı, uzay, boşluk, bilgi, imamlık, oluş gibi konular üzerinde durur. Batınilik’e göre tin iki türlüdür. Birincisi iyi, İkincisi kötüdür. İyi tinler, gövdeden ayrılır, salt ışık olan yüce ve tanrısal evrende mutluluğa ulaşır. Ancak bu evren, içinde yaşanan evrenin dışında değildir. Kötü tinler ise gövdeden gövdeye geçer, değişik biçimlere girer, yeryüzünde boyuna acı çekerler. Ölüm tinin gövdeden ayrılmasıdır. Tin gövdede bulunduğu sürece yaptıklarından sorumludur. Bu nedenle, iyi ise ışık evrenine, kötü ise başka bir gövdeye gider.

Batınilik’te evren önsüz-sonsuzdur, yaratılmamıştır. Kendi bütünlüğü içinde, dokuz evreni kuşatır. En yüksek aşamada bulunan evrene “sâbık” denir, bundan basamak basamak inilerek usun bulunduğu alana gelinir. Us, bu dokuz evren dizisi dışındadır, sürekli olarak değişir. Şeriat’m ileri sürdüğü gibi, evrenin dışında, bir öteevren (ahiret) yoktur, yargı günü, yeniden dirilme, gerçek değildir. Evrende mutlu yaşayan cennette, mutsuz olan ise cehennemde demektir. Tanrı yaratıcı nitelik taşıyan bir doğal güçtür, tektanrıcı dinlerin ileri sürdüğü gibi evren-üstü yoktan varedici bir varlık değildir. Yargılayıcı bir özelliği de yoktur.

Kuran, imam ve yönetim

Batınilik’in üzerinde durduğu en önemli konu imamlıktır. İmam, geçmiş, şimdi ve gelecek gibi üç boyutlu bir süre içindedir. Bütün olup bitenleri bilir, bilgisinin sonu, bilme yeteneğinin sınırı yoktur. İnsanla ilgili bütün eksikliklerden, suçlardan, uyumsuzluklardan sıyrılmış yüce bir varlıktır. Kuran’m görünüşe göre olan (zahirî) anlamını içe (batın) dönüştürecek bir güçtedir. Gerçeklik usla değil, imamın öğütleriyle, önerdiği yöntemle kavranabilir. İmama, gönülden bağlanan bir kimsenin, Kuran ve Hadis buyruklarına uyma gereği yoktur. İmam, zamanın ışığı, evrenin kavrayış gücüdür. İmam boyuna gelir gider, ölür dirilir. Ancak bu ölüm, sözcüğün dış görünüş anlamıyla değil, iç anlamıyla bağlantılıdır. Bütün gönlüyle imama bağlanan kimse mutlu, ondan ayrılan ise mutsuzdur.

İnsan ve görevleri

Hasan Sabbah’ın çevresinde toplananlara aşılamaya çalıştığı ahlak öğretisi dört aşamalıdır. Bunlara el-İsme, el-Mehdiye, el-Takıyye, el-Ric’a denir. El-İsme arınmışlık, olgunluk, eksikliklerden sıyrılmışlık anlamındadır, imamla ilgilidir. Ona uymayı, ona suç yüklememeyi gerektirir. El-Mehdiye kurtuluş demektir. Batmilik’e göre, günün birinde Mehdi adlı bir kurtarıcı gelecek, insanları mutluluğa kavuşturacak, yeryüzünden bütün kötülükleri, eksiklikleri, geçimsizlikleri giderecektir. Mehdi’nin bilgisi sonsuz, gücü sınırsızdır. El-Takıyye İslam dinine bağlı görünerek gerçek inancını, düşüncesini gizlemek anlamını içerir. Şeriat’ın baskısından, yasaklarından kurtulmak için kişi gerçek düşüncesini içinde saklamak, kendini açığa vurmamalıdır. El-Ric’a ise Mehdi’nin ortaya çıkışı ile, ondan önce ve sonra gelen bütün imamların geri döneceklerini bildirir, imamlar ölmezler, tinsel evrende ölümsüzlüğe kavuşmuş yüce kişiler olduklarından, Mehdi’nin yeniden evrenedönüşünübeklemektedirler. Kimi Batıni düşünürlerine göre kardeşler arasında evlenme doğaldır.

Batınilik’te “on” sayısı ile yirmi iki harf kutsaldır. İnançla, varlıkla ilgili bütün sorunlar bu sayı ve harflere göre açıklanır. Bu sayı ve harfler varlık türlerini, onların özelliklerini, oluş biçimlerini, niteliklerini birbiriyle olan ilişkilerini yansıtır. Bu konuda Batınilik’le Hurufilik birleşir. Bu iki kuruluş da Pythagoras ve Orpheus inançlarından kaynaklanan Kabalacılık’tan etkilenmiştir.

•    KAYNAKLAR
: T.H.Balcıoğlu, H.Z.Ülken, Türk Tarihinde Mezhep Cereyanları, 1940; H.Corbin, Histoire de la philosophie islamique, 1964; İ.Z.Eyuboğlu, Alevilik-Sünnilik, 1979; A.Gölpınarlı, Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatlar, 1969.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski