Ludwig van Beethoven Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

BEETHOVEN, Ludwig van (1770-1827)

Flaman asıllı Alman besteci. Çalgı müziğinin kimi biçimlerine, özellikle sonata en gelişmiş şeklini kazandırdı. Yapıtları, klasik dönemin doruk noktasını ve sonuçlanma aşamasını oluşturur.

Baba tarafından müzikçi bir ailenin çocuğu olarak 16 Aralık 1770’de Bonn’da doğdu. Dedesi, : Bonn Prenslik Kilisesi’nde şarkıcı, daha sonra da müzik yönetmeni (Kapell-meister) olarak görev yapmıştı. Babası da aynı koroda tenordu. Beethoven, 18. yy müzikçilerinin çoğu gibi, müziği meslek edinmiş bir çevrede doğmuştur. Nitekim kendisi de, dört yaşından beri müziğin baş uğraşı haline geldiğini belirtir. İlk derslerini babasından aldı. Oğlunun veteneğini kavrayan baba, kazanç sağlama umuduyla, Mozart gibi bir “harika çocuk” yaratmak istiyordu. Bu isteği gerçekleşmedi ve Beethoven ancak yetişkinliğinde dikkatleri çekmeye başladı. Yine de, çocukluğunda yetenekli bir öğrenci olarak gözüktü.

Gençlik yılları
İlk yıllarda oldukça düzensiz bir eğitim gördü. 12-13 yaşlarındayken okulu bırakmak zorunda kaldı. İlk sistemli müzik derslerini ise, 1782’de Christian Gottlob Neefe’den almaya başladı. Bir Protestan olduğu halde kilise orgculuğuna getirilen Neefe, geniş kültürlü, aydın bir kişiydi. Küçük öğrencisiyle arasında, karşılıklı saygıya dayanan olumlu bir ilişki gelişti. Ludwig, bir süre sonra Neefe’nin yardımcılığını yapmaya başladı. Bu konumu 1784’te resmen onaylandı.

1787’de, Beethoven on yedi yaşındayken, öz likle Mozart’tan ders alması için Viyana’ya gönderildi. Ancak annesinin ölmek üzere olduğunu öğrenince, birkaç hafta sonra Bonn’a döndü. Viyana’daki bu kısa dönemde Mozart, Beethoven’in doğaçlama piyano çalışını dinlemiş, ondaki olağanüstü yeteneği sezerek vurgulamıştır.

Annesinin ölümünden sonra babası tam bir alkolik oldu ve korodaki işini kaybetti. Evin ve iki kardeşinin geçimini sağlamak genç Beethoven’a düştü. Orkestrada ek görevler aldı ve bir süre sonra müzik dersleri vermeye başladı. Beethoven’in, bu zorlu koşulları yoğun müzik çalışmalarıyla karşılamış olduğu söylenebilir. Bonn’un soylu aileleriyle olumlu ilişkiler kurabilmesinde olağanüstü yeteneğinin büyük önemi oldu. Bu kişilerle dostluğu gelişti, onlara ve yakınlarına müzik dersleri verdi, sürekli yardım gördü. Çeşitli müzik biçimlerini inceledi, öbür sanat dallarıyla ve fikir hareketleriyle tanışıklık kazandı. Neefe’nin, o zamanlar sadece elyazmaları bulunan Bach’ın “İyi Düzenlenmiş Piyano” adlı albümleri üzerinde çalışmasını sağlamış olması, özellikle önemlidir.

1792’de, büyük bir olasılıkla Haydn’in çağrısı üzerine, yeniden Viyana’ya gitme olanağı buldu. Haydn’la çalışmaları fazlasıyla ağır ilerlediğinden, Beethoven’i tatmin etmedi. Buna kişilik farklılıklarının da eklenmesiyle, aralarında saygılı ama uzak bir ilişki oluştu. Beethoven, otuz yaşını aşana değin çeşitli bestecilerden ders almayı sürdürdü. Üstün bir müzikçi ve bir piyano virtüözü olarak tanınmaya başladı. Doğaçlama olarak verdiği piyano konserleri, büyük ilgi ve hayranlık topluyordu. 1795’te halk önündeki ilk konserini verdi. Aynı yıl, “opus” numarası koyduğu ilk yapıtları yayımlanmaya başladı. Birçok başka bestecinin tersine, Beethoven’in hemen tüm yapıtları yayımlanıyordu.

Beethoven, Viyana’da da geçimini müzikle sağlıyordu. 1808’de Kassel’a müzik yönetmeni olarak çağrıldı. Viyana’da kalmasını sağlamak üzere, aynı zamanda dostu olan kimi soylular, ona yüksek bir yıllık gelir bağladılar. Napoleon döneminin ekonomik çalkantıları içinde değerini sürekli kaybetmiş olsa da, bu gelir, Beethoven’in bağımsız bir sanatçı olarak yaşama eğilimini desteklemiştir.

Zirveye doğru: Bunalımlı Yıllar
Yüzyılın dönümünde Beethoven ilk senfonilerini bestelemiş ve bunlar seslendirilmişti. Besteci zirveye doğru tırmanma yolundaydı. Ancak, aynı yıllarda çok büyük zorluklar, hatta felaketlerle karşılaştı. 1798’de’ başlamış olan duyma bozukluğunun giderek tam bir sağırlığa varacağı anlaşıldı. 1802 yazında, Viyana yakınlarında bir köy olan Heiligenstadt’tay-ken, belki de intihar etmeyi düşünerek ölümden söz eden bir mektup yazdı. Bir çeşit vasiyetname niteliğindeki bu belge, aynı zamanda onun gelecekte göstereceği direncin de izlerini taşır. Geçirdiği ruhsal bunalımdan gerçek bir irade gücüyle çıktığı söylenebilir. Bu dönemde müziğinin tekniği, boyutları ve içeriği de gelişti. Eroica adını verdiği Üçüncü Senfoni’ si, veriminin ulaştığı yeni bir aşamanın habercisi sayılır.

Sağırlığı ilerledikçe Beethoven’in piyanist olarak çalışması güçleşti ve çabaları daha çok beste yapmaya yöneldi. Senfoniler, önemli sonatlar, konçertolar, oda müziği eserleri birbirini izledi. Bu dönemde, önceleri pek başarı sağlayamayan ve Beethoven’i uzun zaman uğraştıran Fidelio adlı tek tamamlanmış operası oluştu.

Sürekli artan sağırlığı da, kişilik özelliklerinin yanı sıra, onu insanlardan ve toplumdan uzaklaşmaya yöneltiyordu. 1815’te kardeşlerinden birinin ölümü üzerine yeğeni Karl’ın bakımını üstlendi. Karl, onun için her zaman bir sorun kaynağı oldu.

1812’den 1817’ye değin görece az ürün verdi. Daha sonra beste çalışmalarını yeniden yoğunlaştırdı ve Missa Solemnis, Dokuzuncu Senfoni gibi büyük, önemli yapıtlar verdi. Yaşamının son yıllarında yeni bir müzik anlayışını geliştirdiği bir dizi yaylı çalgılar dörtlüsü besteledi. Onuncu Senfoni’nin ilk taslakları üzerinde çalıştı. 1826 Aralığı’nda hastalandı; sağlığı giderek kötüleşti. 26 Mart 1827’de Viyana’da öldü. Cenaze törenine, ünlü kişilerin ve bestecilerin de yer aldığı on ya da yirmi bin kişilik kalabalık bir grup katıldı.
Kişilik özellikleri
Beethoven hiç evlenmedi ve evlenmeyi hemen hiç düşünmedi. Ama her zaman aşklar yaşadı. Âşık olduğu kadınları idealleştirdiği için hayal kırıklıklarına uğradı. Romantik denilebilecek bir duygusal yaşamı vardı. Ölümünden sonra masasının çekmecesinde, kimliği kesin olarak belirlenemeyen “ölümsüz sevgili” ye yazılmış bir mektup bulundu. Genellikle yalnız bir insan olarak kalan Beethoven’in bu durumu, kısmen sağırlığın ve kötü bir çocukluk yaşamının getirdiği kişisel özelliklere, kısmen de bireysel bağımsızlık isteğine bağlanabilir. Özellikle son yıllarda huysuz, sinirli bir kişi olmuş, dostlarından bile uzaklaşmıştır. Aslında kalıcı dostluklar kurabilen biriydi. İlk gençlik yıllarında Bonn’da edindiği soylu dostları, genellikle onu desteklemeyi sürdürdüler. Daha sonraki yıllarda da gerek soylularla, gerek kendisine hayranlık ve saygı besleyen kişilerle yakın ilişkileri oldu. Buna karşın yalnız ve hırçın bir kişi olarak kaldı. Toplumla barışık bir hayat süremedi. Yaz aylarını hep Viyana yakınlarındaki kırlarda geçiriyor, kendisini doğanın içinde çok daha huzurlu hissettiğini sık sık tekrarlıyordu. Soylu kişilerden önemli yardımlar gördüğü halde, onlara bağımlı olmamaya özen gösterdi. Hatta bu kesime karşı özgürlükçü görüşleri savundu, müziğinde yansıttı. Öte yandan, notalarını iyi fiyatlarla yayımcılara satabiliyordu; ama onlarla hem pazarlığa girişmekten, hem de bu gibi ilişkilerden yakınmaktan geri durmuyordu. Toplumsal yaşamdanbir türlü hoşnut olamasa da, yapıtlarında tüm insanlara seslenmek istiyor, evrensel değerlere sahip çıkıyordu.

Dönemin Toplumsal Koşulları
Beethoven’in bu çelişkili yönleri bir ölçüde yaşamının ve kişiliğinin özelliklerine bağlanabilirse de, yaşadığı dönemin toplumsal özellikleriyle ve tarihsel olaylarıyla da yakından ilgilidir. 18. yy’ın sonları, Avrupa’da geleneksel feodal dönemin sona erdiği bir dönemdi. Beethoven’in doğduğu yıllarda başlayan sanayi devrimi, insan ilişkilerinin hızla değişmesine yol açmaktaydı. Pazar ekonomisinin gelişmesi, sanatçılar için kiliseye ya da soylulara sığınma zorunluluğundan kurtulma olanakları vaadediyordu.

Öte yandan, Fransız Devrimi’yle birlikte gelişen özgürlük, eşitlik düşünceleri, tüm Avrupa’ya büyük bir hızla yayılmaktaydı. Bu düşünceler Ren Nehri kıyısındaki Bonn’a ve genç Beethoven’a da ulaşmıştı. Ancak Orta Avrupa’da soyluların egemenliği ve feodal düzen sürmekteydi. Orta Çağ’m başlarından beri iki yüz kadar irili ufaklı prensliğe bölünmüş olan Almanya, Avusturya ve Bohemya, bu prenslerin mutlakıyet yönetimi altındaydı. Kırsal kesimde serflik düzeni egemendi. Bununla birlikte, prensler ve soylular, kültür yaşamına önem veriyor, o dönem Avrupası’nın genel eğilimine uyarak bilimin ve sanatın kendi koruyuculuklarında gelişmesine çalışıyorlardı. Bu durum, müziğin, kilisenin etkisinden sıyrılmasına olanak sağlıyordu.

Beethoven’in yaşadığı yıllarda Bonn, artık bir taşra kasabası olmaktan çıkmış, kültürel bakımdan zengin ve canlı bir prenslik başkenti olmuştu. Genç sanatçı böylece hem yoğun müzik çalışmaları için uygun bir ortam bulmuş, hem de müziğe içten bir ilgi duyan soylularla gerçek dostluklar kurabilmişti. Habsburg İmparatorluğu’nun başkenti olan Viyana ise, adeta müzik içinde yaşayan bir kentti. Toplumun hemen her kesimi bu sanata ilgi duyuyordu. İmparatorluk sarayı ve öteki prenslerin sarayları birer müzik merkezi oluşturuyordu. Viyana yaşamında geniş bir yeri olsa da müzik, büyük ölçüde aristokrasinin desteğine dayanıyordu. Beethoven, bu ortamda bir yandan soyluların desteğini sağlarken bir yandan da gerek özgürlükçü düşüncelerinin gerekse yoğun bağımsızlık eğiliminin etkisiyle kendi yolunda yürüme çabasını sürdürdü. Kendi alanında bir doruk oluşturmasının yanı sıra, bugüne oranla çok sınırlı da olsa varolan pazar olanakları, onun başlıca güç kaynaklarından biriydi. Nota yayımcıları ve konser salonu sahipleriyle ilişkileri, bu açıdan yorumlanabilir. Ancak, yapıtlarının pazar koşullarına göre değerlendirilmesinden hoşnut olduğu söylenemez. Giriştiği pazarlıklardaki tutumu, paraya olan gereksiniminden başka, yapıtlarının birer meta durumuna gelmesinden ve besteciliğinin yanında işadamlığı da yapmak zorunda kalışından duyduğu sıkıntıyı yansıtır.

Siyasal Tavrı
Beethoven’in bu tavrı, müzikçilerin kendi olanaklarıyla yaşamalarına ve bağımsızca çalışabilmelerine önemli bir katkı sağlamıştır. Onun bu bakımdan bir dönüm noktası oluşturduğu, genel kabul gören bir yorumdur. Besteci, döneminin toplumsal koşullan ve siyasal gelişmeleriyle ilgilenmiş, bir müzikçi olarak bunlardan hem etkilenmiş hem de bir tavır almıştır.

Yapıtları, genel olarak, programlı müzik örnekleri değildir. Bu yüzden, bu etkileşimin dolaysız bir yansıması pek görülmez. Ancak, böyle bir etkileşimin varolduğunu gösteren olgular bulunmaktadır. Bunların en bilineni, Beethoven’in Uçünçti Senfoni’siyle —Eroica (Kahramanlık)— ilgilidir. Bu yapıtı Napo-leon’a adamış, başına Bonaparte sözcüğünü yazmıştı. Onun kendini imparator ilan etmesi üzerine partisyonun ilk sayfasını öfkeyle yırtıp attı. Daha sonra yeni bir adak cümlesi yazdı: “Vücudu hâlâ yaşadığı halde ruhu çoktan ölmüş bir kahramana”. Ama 1804 başlarındaki bu olaydan iki yıl önce de, Napoleon’un Papa’yla yaptığı antlaşma Beethoven’i endişelendirmişti. Bir mektubunda hem bu endişeyi belirtir, hem de devrimci ateşin artık sönmekte olduğundan yakınarak bestelerini bu durumun bilincinde olarak sürdüreceğini, devrimci coşkuyla donanmış bir sonat bestelemenin artık anlamlı olamayacağını söyler.

Beethoven’in sanatıyla döneminin toplumsal, tarihsel koşullan arasındaki ilişki, kendini onun müziğinde de doğrudan doğruya duyurur. Bonn’da geçen yıllarında beste çalışmaları olmuş, ancak besteci bunlara opus numarası vermemişti. Yine de bu çalışmalar, daha sonraki kimi ürünlerinin çekirdeğini oluşturdu. Beethoven, Viyana’ya gelişinden Heiligenstadt’ta geçirdiği zorlu günlere kadarki on yıllık Son dönemde (1792-1802) ilk önemli yapıtlarım verdi.

Özellikle Mozart ve Haydn’m etkisinin açıkça belirdiği bu dönemde bile müziği, bir yenilik izi taşıyordu. Klasik üsluba bütün yakınlığına karşın yapıtları, soylu müzik koruyucularının yerleşik zevklerine aykırı özelliklere de yer vermekteydi. Birinci Senfoni’ si olumlu karşılandı ama klasik biçimlere uymaya daha çok özen göstermesi de tavsiye edildi. Beethoven, ikinci Senfoni de bunun tam tersini yapmaktan çekinmedi.

Müzikte Dönüm Noktası
1803’te bestelediği Üçüncü Senfoni, Beethoven’in müziğinin özgün kişiliğini tam anlamıyla bulduğu yeni bir dönemin başlangıcını oluşturdu. Bu dönemin yapıtlarında, klasik biçim anlayışında önemli değişiklikler yaptığı gibi, müziğin, kişinin duygularını, yönelimlerini dile getiren boyutunu öne çıkardı. Böylece 19. yy’ı kapsayan Romantik akımın öncüsü oldu. Haydn ve Mozart’la birlikte “Viyana Klasikleri” arasında anılan Beethoven’in, Romantizm akımına dahil edilip edilemeyeceği tartışmalıdır. Klasik ve Romantik akımları kesin bir çizgiyle ayırmanın olanaksızlığı, sınıflandırma yapmayı zorlaştırır. Üstelik, her iki gelenekte yer alan pek çok bestecinin Beetho-ven’dan önemli ölçüde etkilenmiş olduğu da bilinmektedir. Bunların arasında, Brahms ve Wagner gibi, gerek müzikleri, gerekse kişilikleri bakımından hayli farklı, hatta karşıt örnekler de bulunur. Müzik tarihinin gelişimi içinde Beethoven’i bu bakımdan da bir geçiş ve dönüm noktası olarak görmek gerekir. Yapıtlarındaki duygu ve anlatım yoğunluğu, daha önce görülmemiş bir düzeydedir.

Bu özellik, bestecinin kişisel eğiliminden olduğu kadar, yaşadığı dönemin gereklerinden de kaynaklanıyordu. Zorlu bir değişim sürecindeki Avrupa insanı, politik çalkantıların ve sanayi devriminin etkileriyle, yepyeni bir dünyaya adım atmakta olduğunu hissediyor, hem bu hızlı gelişmenin çekiciliğinden coşku duyabiliyor, hem de geleceğin belirsizliklerinden ve geçmişin yitirilmesinden korku ve endişeye kapılıyordu. Beethoven’in müziğindeki duyarlılık, bu çelişkili duyguları dile getirmiş, bazen acılı bir anlatıma bürünmüş ama daha çok coşkulu bir güçlülük ve özgüveni yansıtmıştır. Özellikle Beşinci Senfoni’si, bu açıdan yorumlanmaya elverişlidir. Fidelio adlı operası, Egmont Uvertürü gibi yapıtlar, özgürlüğün, büyük zorlukları alteden bir başkaldırıyla zafere ulaşmasını konu edinmiştir.

Beethoven’in çağında, gelişmekte olan sanayi devrimi ve onunla birlikte görülen ve görülebilecek olan insanların yaşamlarındaki değişiklikler, kırsal hayatın varsayılan dinginliğine dönme yolunda bir özlemin de doğmasına yol açmıştı. Özellikle romantik düşüncede bulunan doğaya yönelme eğilimi, Beethoven için de kişisel huzurun başlıca kaynağıydı. Onun bu eğilimini yansıtan en önemli yapıtı, Altıncı Senfoni’ dir (/Wora/-“Kırsal”). AltmaSenfoni, bestecinin programlı müziğe en çok yaklaştığı ürünlerinden biridir. Ama kendisinin de vurguladığı gibi, bu senfonide doğanın doğrudan bir anlatımı yapılmamış, onun insanda bıraktığı izlenimler ifade edilmeye çalışılmıştır. Yedi ve sekiz numaralı senfonileri de, yine herhangi bir programın bulunamayacağı, çarpıcı tezatlarla yüklü, coşku dolu yapıtlardır.

Son Yapıtları
1813-1817 arasındaki bir çeşit bekleyiş döneminden sonra Beethoven, ölümüne değin süren verimli bir çalışmayla, son büyük yapıtlarını oluşturdu. Bu nedenle, bekleyişin aslında içten içe bir hazırlanma sayılması gerektiğini ileri süren yorumlar da vardır. Bestecinin son ürünleri, önemli üslup yenilikleri getirmiştir. Bunların, yalnızca kendinden sonraki 19. yy müzikçilerini değil, çağdaş bestecileri bile etkilediği söylenebilir. Örneğin Stravinski, Beethoven hakkında önceleri oldukça eleştirel bir dil kullanırken, sonradan, bir yaylı çalgılar dörtlüsünün son bölümü olarak yazılıp Beethoven’in ayrı bir opus numarası verdiği Grosse Fuge’de (“Büyük Füg”) ve genel olarak bestecinin son dönem yapıtlarında yepyeni bir müzik anlayışının izlerini bulduğunu belirtmiştir.

Yaylı çalgılar dörtlülerinden başka bu dönemin önemli ürünleri, Missa Solemnis, son piyano sonatları ve Dokuzuncu Senfoni’dir. O yıllarda, Napoleon’un yenilmesinden sonra Avrupa’da siyaset yeni bir dengeye ulaşmış, görece bir istikrar dönemi başlamış ama aynı zamanda devrim, yerini tepkici hareketlere ve tutuculuğa bırakmıştır. Böyle bir ortamda Beethoven, bu son yapıtlarıyla insanlığa yeni bir coşku ve inanç gücü getirmeye yeltenmiş gibidir. Özellikle Dokuzuncu Senfoni, Schiller’in “öde an die Freude” (“Neşeye Övgü”) adlı şiirinden alınan sözlerle örülen korolu son bölümüyle, insanın geleceğe ve kendine olan güvenini tazeleme gereksiniminin bir ürünüdür. Öte yandan, senfonik müziğe insan sesinin eklenmesi, şaşırtıcı bir biçim yeniliğidir.

Beethoven, Dokuzuncu Senfoni’nin 1824’teki ilk çalmışım kendi yönetti. Yapıt, büyük bir başarı sağladı. Ancak bestecisinin sağırlığı, konserden sonra alkışları duyamayacağı kadar ilerlemişti. Ölümüyle sonuçlanan hastalığının engellemesine değin beste çalışmalarım sürdürdü. Tamamlayamadığı yeni beste çalışmalarına girişti ve onuncu bir senfoninin taslaklarını oluşturdu. Dolayısıyla, Beethoven’in Dokuzuncu Senfoni’yle son sözünü söylemiş olduğunu düşünmek yanıltıcı olacaktır. Onun, müziği yaşamın ve toplumun içinde kavrayan anlayışıyla, böyle bir son söz düşüncesini bağdaştırmak güçtür.

Biçim Yenilikleri
Beethoven’in müzik alanında getirdiği yenilik, ağırlıkla, müziğin bir sanat faaliyeti olarak toplum ve yaşam içindeki konumunu değiştirmeye yönelik oldu. Ancak, buna birçok biçim yenilikleri de eşlik etti. Sonat biçiminde Fransa kökenli bir 17. yy dansı olan “menuet” yerine “scherzo”ya yer vermesi, bunlardan biridir. Aslında, Flaydn’da ve Beethoven’in ilk yapıtlarında da menuetin temposu çok yüksek tutulmuş, geleneksel anlayış terkedilmeye başlanmıştı. Beethoven’in üslubunda belirgin bir özellik de, bağdaştırı-lamaz gibi gözüken.öğelerin, sonatın bir bölümünün bütünlüğü içinde bir araya getirilişidir. Bestecinin bazı yapıtlarındaki ritmik ve armonik gelişim, bağımsız öğeleri bir araya getirir ve gelenekleri sarsan, şaşırtıcı özellikler taşır. Bir bölüm içinde temaların sıralanışı, geliştirilmesi ve birbirine bağlanışında da, alışılmamış değişikliklere rastlanır. Senfonilerinde “cresceı.do” ve “decrescendo”ların kullanılış tarzının kabullenilmesi, Beethoven’dan sonra bile güç olmuştur. Beethoven’daki bu sürekli yenileşme çabası onu, Rokoko etkisindeki gençlik yıllarından, ancak 20. yy müzikçilerince anlaşılmaya başlandığı söylenebilecek son yaylı çalgılar dörtlülerinin stiline dek götürmüştür. Bu yenilikler, hem çoğunlukla başarılı olmuş biçim denemeleri, hem de anlatımı güçlendirmeye yönelik girişimler olarak değerlendirilebilir. Beethoven’in çoğu yapıtında bir düşünceden yola çıktığı ve bunu geliştirmek, işlemek istediği bilinir. Ancak, biçim yeniliklerinin tümüyle anlatıma yönelik olduğu, soyut müziğe ait endişelerin bulunmadığı, Beethoven’in bir programa dayanarak yorumlanmaya ancak sınırlı bir ölçüde yatkınlık gösteren müziği için, aynı kesinlikle söylenemez.

Beethoven’in müzik tarihindeki yeri genellikle bir doruk olarak nitelendirilir. İnsan sesini kullanmakta güçlük çekmiş, bu alanda fazla ürün vermemiştir. Buna karşılık, çalgı müziğini görülmemiş bir düzeyde geliştirdiği, kendisinden sonraki pek çok besteciyi büyük ölçüde etkilediği tartışılmaz bir gerçektir. Yine de bu devrimci bestecinin yapıtlarında, fazla yetkinleşmemiş bir felsefenin getirdiği müzik dışı öğelerin, soyut müzik açısından yer yer olumsuz sonuçlara yol açtığını ileri sürenler de vardır.

Beethoven’in müzik ve sanat tarihindeki özgün konumu, onun öbür alanları ve sanatçı olmayan kişileri de etkilemesine yol açmıştır. Pek çok düşünsel ve siyasal akım da onu sahiplenmiş; bu durum, hakkmdaki yorumların çeşitlenmesine ve kimi yanıltıcı değerlendirmelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

•    YAPITLAR (başlıca): Orkestra müziği: Senfoni: No. 1, 1800; No. 2, 1802; No. 3 (Eroica), 1804; No. 4, 1806; No. 5, 1808; No. (, (Pastoral), 1808; No. 7, 1812; No. 8, 1812; No. 9 (Koral), 1824. Konçerto: Piyano: No. 1, 1798;No. 2, 1798; No. 3, 1800; No. 4, 1806; No. i (İmparator), 1809; Keman Konçertosu, 1806; Keman, viyolonsel ve piyano için Trippelkonzer, 1804, (Üçlü Konçerto); Keman ve orkestra için 2 romans. Uvertür: Coriolan, 1807; Fidelio operası için 3 Leonore Uvertürü ve Fidelio adlı bir uvertür. Vokal müzik: Missa: Do Majör Missa, 1807; Missa Solemnis, 1823. Oratoryo: Christus am Ölberg, 1803, (İsa Zeytin Dağında); Piyano , koro ve orkestra için Korolu Fantezi, 1808. Şarkı: An die Ferne Geliebte, Şarkı dizisi, (“Uzaktaki Sevgiliye”). Sahne müziği: Opera: Fidelio, 1814. Bale: Die Geschöpfe des Prometheus, 1801, (“Prometheos’un Yarattıkları”). Oyun müziği: Egmont, 1810; Die Ruinen von Athen, 1811, (“Atina Harabeleri”). Oda müziği: Yaylı Çalgılar Dörtlüsü: No. 1-6 (op. 58), 1798-1800; No. 1 (Razumovsky), 1806; No. 2 (Harp), 1809-.No. 3, 1810; Son Dörtlüler: op. 127, op. 130, op. 131, op. 132, op. 133 (Grosse Fuge, “Büyük Füg”), op. 135, 1824-1826; nefesli çalgılar için Sekizli, 1792; kornolar ve yaylılar dörtlüsü için Altılı, 1795; Do Majör Yaylılar Beşlisi, 1801; 7 Piyano Üçlüsü; 5 yaylılar üçlüsü; keman ve piyano için 10 sonat (bunlardan La Majör Sonat, Kreutzer adıyla anılır. 1803); viyolonsel ve piyano için 5 sonat. Piyano müziği: 32 sonat; 32 Çeşitleme; Diabelli Çeşitlemeleri.

•    KAYNAKLAR: C.M. Altar, Beethoven, 1953; E. Ander-son (der.), Fhe I.etters of Beethoven, 1961; E. Blom, Beethoven’s Piano Sonatas Discussed, 1938; M. Cooper, Beethoven, The Last Decade: 1817-1827, 1970; G. Grove, Beethoven and His Nine Symphonies, 1896; J. Kerman, The Beethoven Quartets, 1967; F. Knight, Beethoven and the Age of Revolution, 1973; K.H. Köhler ve G. Herre (der.), Ludwig van Beethovens Konversationshefte, 5 cilt, 1968; G.R. Marek, Beethoven: Biography of a Genius, 1969; J. de Marliave, Beethoven s Quartets, 1961; P. Mies, Beethoven’s Sketches: An Analysis of His Style Based on a Study of His Sketch-Books, 1929; P. Netti, Beethoven Handbook, 1967; P. Radcliffe, Beethoven’s String Quar-tets, 1965; R. Rolland, Beethoven the Creator, 1929; A. Schindler, Beethoven As I Knew Him, 1966; O.G. Sonnek (der.), Beethoven: lmpressions of Contemporaries, 1926; R. Sterber, Beethoven and His Nepheva: A Psychological Study of Their Relationship, 1954; A.W. Thayer, Luaıvig van Beethovens Leben, 3 cilt, 1907-1917; D.F. Tovey, A Companion to Beethoven’s Piano Sonatas, 1931; D.F. Tovey, Beethoven, 1944.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski