William Herschel Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

Frederick William HERSCHEL (1738-1822)

Alman asıllı İngiliz astronom. Uranüs gezegenini keşfetmiş, Samanyo-lu’nun ve evrenin biçimi konusunda ilk bilimsel kuramları geliştirmiştir.


15 Kasım 1738’de Almanya’da Hannover’de doğdu, 25 Ağustos 1822’de İngiltere’de Bucking-harrishire yakınlarındaki Slough’da öldü. Çocukluğunda, Hannover’deki piyade alayının bandosunda çalışan babasından müzik dersleri aldı. 14 yaşında alay bandosunda obuacı olarak çalışmaya başlamıştı. Yedi Yıl Savaşlan’nın (1756-1763) ikinci yılında, Hannover’in Fransızlar tarafından işgal edilmesi üzerine kardeşi Jacob ile birlikte İngiltere’ye kaçtı. Geçimini müzik bilgisinin yardımıyla sağladığı bu yıllarda İngiltere’ye yerleşmeye karar verdi ve gerçekte Frederich Wilhelm olan adını Frederick William olarak değiştirdi. 1766’da Bath kentindeki Octagon Chapel’in orgculuğuna getirildi. Bath’e yerleştiği yıllarda müzik konusundaki kuramsal bilgilerini geliştirmek isteğiyle Harmonics (“Harmonikler”) adlı yapıtını okuduğu Robert Smith’in (1689-1768) A complete System of Opticks’ini (“Optiklerin Tam Bir Dizgesi”) de inceleyince teleskop yapımına ve astronomiye ilgi duymaya başladı. Bu alanlardaki çalışmalarını, 1772’de İngiltere’ye geçmesini sağladığı kızkardeşi Caroline’nin yardımıyla geliştiren Herschel, 1774’te ilk teleskopunun yapımını tamamladı ve 1781’de Uranüs gezegenini keşfetti.

Uranüs’ün keşfinden sonra Royal Society’nin Copley Madalyası’nı alan ve derneğin üyeliğine seçilen Herschel, 1782’de III. George’un bağladığı maaş sayesinde müziği terkedip, tüm vaktini astronomi için kullanmaya başladı. Aynı yıl kralın astronomu olarak Windsor Kalesi yakınındaki Datchet’e, 1787’de Old Windsor’a, ertesi yıl da yaşamının geri kalan bölümünü geçireceği Slough’a taşındı. 1788’de yaptığı evlilik Herschel’e kendisi gibi ünlü bir astronom olacak olan oğlu John’u kazandırdı.

Yaşamının sonuna değin Caroline’nin yardımıyla sürdürdüğü çalışmalarıyla astronominin gelişmesine büyük katkılarda bulunan, 2.500 dolayında bulutsu ve yıldız kümesini, 848 çiftyıldızı içeren kataloglar ve yetmiş makale yayımlayan Herschel 1816’da, Sir unvanıyla ödüllendirildi.

Yorulmak bilmez bir gözlemci olduğu kadar iyi bir teleskop yapımcısı da olan Herschel’i teleskop yapımına iten nedenlerin içinde teleskop almak için yeterli parasının bulunmaması kadar, uzak ve soluk yıldızların incelenmesine uygun teleskopların yapılmıyor oluşu da önemli bir yer tutmuştur. Amaçladığı gözlemler için büyütme kadar yeterli ışık toplayabilme açısından da gelişmiş teleskoplara gereksinimi olduğunu gören Herschel, yine kızkardeşi Caroline’ nin yardımıyla çeşitli oranlarda bakır, kalay ve antimon kullanarak aynalar yapmaya girişti ve birkaç başarısızlığın ardından, Greenwich Gözlemevi’nde kullanılanlardan bile üstün olduğu kabul edilen teleskoplar üretmeyi başardı. Ayna yapımındaki başarısını, göz merceklerinde de yineledi ve en güçlüsü 6.450 kez büyüten göz merceklerinin yapımını gerçekleştirdi. En başarılı gözlemlerinde 50 cm açıklıklı teleskopunu kullanan Herschel en büyük teleskopunu 1789’da Slough’da kurdu. Odak uzaklığı 12 m olan ve “Herschel uyarlaması” olarak anılan özel bir yöntemle yerleştirilmiş 122 cm çapında bir ayna taşıyan bu teleskop, gerek hantallığı, gerekse aynasının bir süre sonra kararması nedeniyle ancak 1811 yılına değin kullanılabildi.

Uranüs’ü bulması

Astronomi çalışmalarının başında Ay’ı gözlemleyen, Ay’daki dağların yüksekliklerini hesaplayan, değişen yıldızları ve Güneş’teki lekelerin Yer üzerindeki etkilerini inceleyen Herschel daha sonra güneş sisteminin dışındaki, uzak ve soluk yıldızları araştırmaya yönelmiş, 1779’da dördüncü kadirden daha soluk yıldızlar üzerindeki ilk taramasını tamamlamıştı. Aynı yıl, özellikle Yer’den uzaklıklarını ölçebileceğine inandığı çiftyıldızlar üzerinde yoğunlaşan, dizgesel ve ilkinden daha kapsamlı ikinci bir taramaya girişti. Bu tarama sırasında 13 Mart 1781’de, bir yıldızdan çok kuyrukluyıldıza benzettiği bir gök cismi saptadı.Herschel’in gözlemlerinin Royal Society’ ye ulaşmasıyla başka astronomların da ilgisini çeken bu cismin, yörüngesine ilişkin incelemeler sonucunda, güneş sisteminde yer alan bir gezegen olduğu anlaşıldı. Tarih öncesi çağlardan beri bir gezegen bulan ilk insan olarak büyük bir ün kazanan Herschel bulduğu gezegene Georgium Sidus (George Yıldızı) adını verdi. Yıllar sonra bu adın yerini, gezegenin bulunduğu yıl Bode tarafından önerilmiş olan Uranüs aldı.Uranüs Roma mitolojisinde Satürn’ ün babasının adıdır.

Uranüs’ün bulunması astronomi biliminin gelişimi açısından yeni bir dönemi başlatmıştır. Çıplak gözle bile görülebilen ve Herschel’den önce birçok kez gözlemlenmiş, dahası Flamsteed’in yıldız atlasında Tauri 34 olarak adlandırılmış olan Uranüs’ün Güneş sistemine ait bir gezegen olduğunun anlaşılmasıyla güneş sisteminin büyüklüğünün o güne değin doğruluğu kabul edilen değerinin iki katı kadar olduğu ortaya çıkmıştır.

Yine o yıllarda yalnızca aynı görüş çizgisinde yer aldıkları için birbirlerine yakın göründüklerine, gerçekte ise birinin Yer’den uzaklığının öbürünün uzaklığına oranla çok daha fazla olduğuna inanılan çiftyıl-dızlar üstündeki gözlemlerini sürdüren Herschel 1793’te, bu yıldızların birbirlerine gerçekten yakın olduklarını, dahası birbirlerinin çevresinde döndüklerini ileri sürdü. Herschel’in ölümünden sonra kesinlik kazanan bu görüşü de, Newton’un o güne değin yalnızca güneş sisteminde geçerliliği gösterilebilmiş olan çekim yasasının evrenselliğini kanıtlaması açısından büyük bir değer taşır.

Ada evrenler kavramı

Herschel 1783’te yapımını tamamladığı 6 m’lik odak uzaklığına sahip teleskopuyla yirmi yıl süren bir “bulutsu tarama” programını başlattı. O günlerde bulutsuların yapılarına ilişkin iki ayrı görüş savunuluyordu. Bu görüşlerden ilkine göre bulutsular, içerdikleri yıldızların sayılarının çokluğu nedeniyle sütlü (milky) bir görünümde olan sayısız yıldızdan oluşan bir kümeydi, ikinci görüşe göre ise bulutsuların hiç değilse bir bölümü ışıklı bir sıvıdan oluşmaktaydılar. Çağdaşlarının kullandıklarına oranla daha güçlü teleskoplar kullanarak birçok bulutsunun yıldızlardan oluştuğunu gözlemleyen Herschel birinci görüşün doğru olduğu kanısına vardı, içerdiği yıldızların gözlemlenememesini sıvı oluşlarına değil Yer’den çok uzak oluşlarına bağladığı bazı bulutsuların, bu uzaklığa karşın görülebilmelerini de büyüklükleriyle açıkladı. Böylece gökada kavramının öncüsü olan “ada evrenler” kavramına, dahası Güneş sisteminin, üyesi olduğu Samanyolu içindeki konumu ve büyüklüğü konusunda da devrim yaratan bir kanıya ulaşmıştı.

Bazı yıldızların Maskelyn tarafından betimlenmiş olan hareketlerinin, ancak Samanyolu’nun merkezine yakın bir bölgede yer alan ve evrenin büyüklüğüne oranla yok sayılabilir bir büyüklüğe sahip olan Güneş sisteminin hareketli oluşuyla açıklanabileceğini öne sürerek, Güneş’in evrenin merkezi olduğu yolundaki inancın çöküşünü başlattı. Bir yandan da evrenin oluşumunu açıklamaya girişen Herschel’in geliştirdiği kurama göre, başlangıçta uzaya dağılmış durumda bulunan yıldızlar zaman içinde çekim etkisiyle bazı bölgelerde toplanmış ve yoğun yıldız kümeleri oluşturmuşlardı.

Teleskopunu zaman zaman uzak yıldızlardan güneş sistemine çeviren Herschel, 1787’de Uranüs’ün iki uydusunu keşfetti, ertesi yıl bu uyduların gezegen çevresinde dönme periyotlarını ve Uranüs’ün kütlesini bugün bilinen değerlere oldukça yakın biçimde hesapladı. 1789’da 40 ayak uzunluğundaki telesko-
puyla yaptığı ilk gözlemlerde Satürn’ün bilinen uydularının sayısını beşten yediye çıkardı. Güneş ışığının taşıdığı ısı enerjisini ölçmek amacıyla düzenlediği deneyler sonucunda Güneş’ten kızılötesi ışınların yayıldığını saptadı.

Geliştirdiği teleskoplarla ve aralıksız sürdürdüğü araştırmalarıyla evrenin büyüklüğüne ve yapısına ilişkin düşünceleri çağının ötesine taşımayı başaran Herschel, astronomi tarihinin en büyük adlarından biridir.

•    YAPITLAR (başlıca): The Scientific Papers of Sir William Herschel, (ö.s.), J.L.E.Dreyer (der.), 2 cilt, 1912, (“Sir William Herschel’in Bilimsel Yazıları”)

 

Yorum ekle...

Konu hakkında yorum ya da düşüncelerini paylaş...

Daha yeni Daha eski