Ahmed bin Hanbel Hadis İlmindeki Yeri, Hakkında Bilgi

Hadis İlmindeki Yeri.

  • Ahmed bin Hanbel Hayatı
    • Şahsiyeti
    • Eserleri
    • Hadis İlmindeki Yeri
    • Fıkıh İlmindeki Yeri
    • Akaid Konularına Dair Görüşleri
    • İlahiyat Konularında Görüşleri

Ahmed b. Han­bel’in hayatını dolduran yegâne meşga­le hadis olmuştur. Hayatını hadise göre tanzim etmiş, yazdığı her hadis ile mutlaka amel ettiğini söylemiş, kendisinden istenen fetvaları da hadise dayanarak vermiştir, örnek davranışlarıyla İbn Han­bel’in takdirini kazanmış olan muhaddis ve zâhid Abdülvehhâb b. Abdülhakem el-Verrâk ona altmış bin fetva so­rulduğunu, hepsini de “Haddesenâ” ve “Ahberenâ” diyerek hadislerle cevaplan­dırdığını söylemiştir. Ebû Zür’a er-Râzi’nin birlikte yaptıkları müzakerelerde tesbit ettiğine göre Ahmed b. Hanbel mükerrerleriyle birlikte 700 bin (veya bir milyon) rivayeti ezbere bilmekteydi. Oğlu Abdullah da onun bir milyon riva­yet derlediğini ve yazdığı her rivayeti ezberlemeyi prensip edindiğini söyle­mektedir. Kuvvetli hâfızasıyla tanınan Ebû Zür’a, onun hıfzının kendisininkin­den çok daha sağlam olduğunu çeşitli Örnekler vererek itiraf etmiştir. Ahmed b. Hanbel’e göre, fakih sayılabilmek için iyi bir muhaddis olmak, en az dört yüz bin rivayeti ezbere bilmek ve sıhhatin­den emin olunmayan rivayetlerle fetva vermekten kaçınmak gerekir. İshak b. Hânî, “Fetva verme hususunda pek cü­retkâr davrananlarınız, ateşe atılmakta en cüretkâr olanlarınızdır” mealindeki hadis hakkında görüşünü almak istedi­ği zaman, hadisteki tehdide muhatap olan kimselerin, duymadığı rivayetlerle fetva verenler olduğunu söylemiştir. Ha­dis kitaplarına sahip olmayı onların için­deki rivayetlerle amel etmek için yeter­li görmemiş, ayrıca bu rivayetlerin ma­hiyetini bilmek gerektiğini ifade etmiş­tir. Oğlu Abdullah kendisine böyle bi­rinin durumunu sorduğu zaman, zayıf bir hadisle değersiz bir rivayeti, kuvvet­li bir senedle çürük bir senedi ayıramayanların kitaplardaki hadislerle amel edebilmek için bu sahalarda otorite olan âlimlere danışması gerektiğini belirt­miştir. İmam Şâfif, Iraklılar’la yaptığı bir münakaşada ele aldıkları konuya dair hiçbir hadis hatırlayamadığını söyleyin­ce, ona aynı konuda üç hadis okuyan ta­lebesi İbn Hanbel’e sahih hadisleri ken­disinden daha iyi bildiğini itiraf etmiş ve kendi kanaat ve fetvalarının aksine sahih bir hadise rastlarsa haber verme­sini istemiştir.

Ahmed b. Hanbel’in sahih hadisleri iyi bilmesine rağmen el-Müsned’de zayıf hadislerin bulunması, eserine malzeme toplarken kabul ettiği şartlardan kay­naklanmaktadır. Hadis münekkitlerince yalancı olduğu ileri sürülen kimseler­den kesinlikle hadis almamış, bunun yanında doğru sözlülüğü ve dindarlığı ile bilinen râvilerin rivayetlerini Kabul etmekte bir mahzur görmemiştir. Ya­lancı olmamak kaydıyla rivayet şartları­nın tamamı kendinde bulunmayan bazı râvilerden hadis almasının sebebi, her­kesin aradığını bulabileceği büyük bir hadis külliyatı meydana getirme arzu­suyla yakından ilgilidir. Vefatından bir müddet önce oğlu Abdullah’tan el-Müsned’deki zayıf bir hadisi çıkarmasını is­temesi, eserini şartlarına uymayan riva­yetlerden tamamen ayıklayamadiği ka­naatini uyandırmaktadır. Ayrıca ondan, hem kendisinin hem de yakın arkadaş­larının helâl ve harama, sünnet ve ah­kâma dair rivayetleri kabul ederken son derece titiz davrandıkları, fakat bir hü­küm getirmeyen, sadece faziletli amel­lere teşvik eden. ayrıca Hz. Peygambere isnad edilmeyen haberlerde aynı titizli­ği göstermedikleri rivayet edilmektedir. Gerek Ahmed b. Hanbel’in gerekse aynı kanaatte olan bazı muhaddislerin zikredilen konular­da müsamahakâr davranmaları, buna benzer rivayetleri başka tariklerle tak­viye edebilecekleri düşüncesinden ileri gelmektedir. Şurası da unutulmamalı­dır ki Ahmed b. Hanbel zamanında hadisler “Sahih” ve “Zayıf” diye iki kısımda ele alınmakta ve zayıf terimi, daha son­ra ortaya çıkan hasen rivayetleri de kapsamaktaydı. Onun faziletli ameller konusunda delil olabileceğini söylediği zayıf hadisler bugünkü anlamda zayıf rivayetler değil, en azından hasen riva­yetlerdir. Kıyasa tercih ettiği zayıf ha­disler de aynı şekilde hasen rivayetler­dir. Hasta yatağında bile eserini zayıf rivayetlerden arındırmaya çalışması ve pek güvenilmeyen râvilerden alınmaları sebebiyle garîb sayılan hadislerin ya­zılmasına karşı çıkması, onun bu kabil rivayetlere karşı müsamahakâr davran­madığının delilidir. Nitekim üçüncü ta­bakaya mensup hadis münekkitlerinin en titizi olarak Yahya b. Maîn ile Ahmed b. Hanbel kabul edilmektedir. İbn Sa’d, İdî, Ebû Hatim er-Râzi. Nesâîve İbn Hibbân gibi hadis münekkitlerinin onun bu sahada otorite ve güvenilir bir râvi. ha­disin hem fıkhını hem de tefsirini bilen bir hafız olduğunu söylemeleri hadiste­ki yerini belirtmeye kâfidir. Rivayet et­tiği hadisten elde edilecek hükümleri bilmek, ancak büyük muhaddislerde gö­rülen bir özelliktir. Hadis hafızı Salih Cezere. kendilerine yetiştiği muhaddisler içinde hadislerin fıkhını en iyi onun bil­diğini   belirtmektedir.   Diğer  taraftan pek az muhaddisin söz sahibi olduğu ilel konusundaki görüşlerini ihtiva eden ve bu sahanın ilk eserlerinden biri olan Kitâbü’l-‘İlel ve ma’rifeti’r-ricân de bunu ispat etmektedir.

Ahmed b. Hanbel’in hadis rivayetinde üstün bir yere sahip olmasının çeşitli sebepleri vardır. Rivayet edeceği hadis­leri ezberinde olduğu halde mutlaka ki­taba bakarak okuması, bazı hadisler arasındaki fark sadece “Ve”, “Ev”. “Ti”, “Bi”, “İleyhi”, “Aleyhi” gibi şeklî farklar­dan ibaret bile olsa. bunları büyük bir ti­tizlikle aynen rivayet etmesi, rivayetler­de âlî isnad aramanın seleften kalma bir sünnet olduğunu söyleyerek âlî ri­vayetlere büyük önem vermesi, hadisle­rin mâna olarak rivayetine taraftar olmaması, bir hadisi ihtiva et­tiği hükümlere göre ilgili bablarda par­ça parça rivayet etmeyi uy­gun görmemesi, kendisine bir hadiste­ki nâdir (garîb) bir kelimenin sorulma­sı üzerine, bunun garibi bilenlere sorul­masını tavsiye ederek Peygamber buy­ruğu hakkında zan ile konuşamayacağı­nı söylemesi, onun hadis rivayetinde ne kadar titiz davrandığını göstermekte­dir. Ebû Zür’a ile hadis müzakere ettiği sırada, nafile ibadete pek düşkün oldu­ğu halde, farzların dışında hiçbir namaz kılmaması, hadis ile uğraşmayı daha bü­yük ibadet saydığını göstermektedir. Bu sebeple olmalıdır ki ücretle hadis rivayet etmeye cevaz veren bazı muhaddislere karşılık o böyle kimselerin rivayetleri­nin kabul edilemeyeceğini ifade etmiş­tir. Yatsı namazını meşcidde kıldıktan sonra, derin ilmine ve geniş hadis bilgi­sine hayran olduğu hocası Vekf b. Cer­rah ile birlikte onun evine kadar yürüye­rek bazı hadisleri müzakere* ederlerdi. Bir gece bu müzakere kapının önünde sabah namazına kadar devam etmiş, her ikisi de vaktin nasıl geçtiğini farketmemişlerdi. Çünkü bu sırada Ahmed b. Hanbel Vek’in bir hocasından onun duy­madığı rivayetleri nakletmişti.

Hapishanede veya evinde göz hapsin­de bulunduğu zamanların dışında ha­dis rivayetini bırakmamıştır. Halife Mütevekkil’in oğlu Mu’tezz’e özel olarak hadis okutmasını istemesi, hadis riva­yetinde yöneticilere imtiyaz tanımaya karşı olan Ahmed b. Hanbel’i zor du­rumda bırakmış, bir hadisi baştan so­na rivayet etmemeye daha Önce yemin etmiş olduğunu söyleyerek halifenin is­teğini geri çevirmiş ve bu sebeple vefatından sekiz yıl kadar önce aile fertle­rinin dışındakilere hadis rivayetini terketmiştir.

 TDV İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski