6-7 Eylül Olayları Nedir, Tarihçesi, Nedeni, Hakkında Bilgi

Yunanistan’ın Kıbrıs’ı ilhak niyetleriyle Kıbrıs’lı Rumlar’ın adayı İngiliz yönetiminden kurtararak Yunanistan’a bağlama tasarıları 1955 yılı başlarında tam birleşme haline gelmişti. Yunan albayı Grivas Kıbrıs’a giderek Digenis takma adiyle EOKA tedhiş teşkilâtının başına geçmiş ve bir strateji değişikliği yaparak çetesinin yıldırma hedefleri arasına Türkler’i de katmıştı. 1955 haziranı sonunda hızlanmağa başlayan olaylar karşısında adadaki Türkler’in can ve mal güvenliğinin sağlanması hakkında Türk Hükûmeti’nin İngiltere’ye verdiği nota (23 ağustos 1955), duruma herhangi bir değişiklik getirememişti.

Öte yandan ağustos ayı Türkiye’nin başlıca büyük şehirlerinde gençliğin İngiltere ve Yunanistan’a karşı düzenlediği protesto mitingleriyle geçmişti.

Eylül başlarında gözlenen kısa bir sessizlik döneminin sonunda, 6 eylül günü İstanbul’da yayımlanan Ekspres gazetesi Atatürk’ün Selanik’teki evine ve Türkiye’nin Selanik Konsolosluğu’na bomba atıldığını bildirdi; aynı günün öğle saatlerinde devlet radyosu haberi doğrular biçimde tekrarladı.

Bir gazetenin verdiği ve radyonun doğrulayarak tekrarladığı haber İstanbul, İzmir ve Ankara’da geniş yankılar uyandırmıştı. Özellikle İstanbul’da telâşlı bir hazırlık dikkati çekiyordu; çok geçmeden bu hazırlığın sonuçları şehrin, rum azınlıkların fazlaca olduğu işyeri ve yerleşme bölgelerinde yangınlar şeklinde ortaya çıktı. Akşam saatlerinde, başta Beyoğlu olmak üzere Bakırköy, Kurtuluş, Eminönü, Fatih, Beşiktaş, Adalar semtlerinde toplanan kalabalık topluluklar, hemen hepsi de azınlıklara ait dükkân, mağaza, depo, atelye gibi işyerlerini yakıp yıkmağa, içindeki malları yağma etmeğe başlamıştı. Yer yer konutlara saldırılar oluyor, tapınakların da ateşe verildiği görülüyordu. Olaylar hızla gelişti ve gece yarısına doğru doruğuna ulaştı; şehir yer yer yanıyordu. Durumu sivil güvenli^ kuvvetleriyle önleyebilmek mümkün olamayacağı için İstanbul’da askerin müdahalesi için emir verildi ve hemen ardından da o geceden başlamak üzere İstanbul, İzmir ve Ankara’da sıkıyönetim ilân edildi. Çünkü olaylar yalnız İstanbul’da kalmamış, İzmir ve Ankara’da da küçük çapta saldırı ve yağmalar olmuştu.

Ertesi günden başlayarak olayları yaratanlar hakkında kovuşturmaya geçildi; iki gün içinde 4 000’i aşkın sanık gözaltına alındı, ihmali görülen sivil ve askerler hakkında soruşturmaya başlandı. Bir yandan da tahribatın bilançosu çıkarılıyordu. Bilanço tamamlandığında, İstanbul’da 3 kişinin öldüğü, 30 kişinin de yaralandığı, 73 kilise, 1 havra, 8 ayazma ve 2 manastırda tahribat yapıldığı, 3 284’ü Rumlara ait olmak üzere 5 538 işyeri ve konutun önemli ölçüde yıkılıp yakıldığı anlaşıîdı. Daha sonra, olaylardan zarar görenlere ödenecek tazminat bakımından zarar 60 000 000 lira olarak hesaplandı.
Konu Türkiye’de ve dışarıda geniş yankılar uyandırdı. Meclis’te, sıkıyönetimin ilânı ve muhalefet tarafından verilen soruşturma önergeleri dolayısıyle yapılan görüşmelerde hükümet ağır şekilde suçlanmıştı. Yunanistan ise, bomba olayının sorumluluğunu Türkiye’ye yüklemek için uluslararası planda kampanya açmış ve bu arada NATO’nun İzmir’deki askerî karargâhında görevli subaylarını geri çekmişti. Bu arada İçişleri bakanı Namık Gedik ve Emniyet genel müdürü Ethem Yetkiner görevlerinden istifa etmişlerdi.

O tarihte yapılan bu kovuşturmaların hepsi de beraatla sonuçlanmış, olaylardan zarar görenlere de özel bir kanunla 60 000 000 lira tazminat verilerek mesele kapatılmıştı.

Ancak, 27 Mayıs’tan sonra konu Yassıada Yüksek Adalet Divanı’nca da ele alındı ve davanın sanıkları olarak da Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, İstanbul valisi Fahrettin Kerim Gökay, İzmir valisi Kemal Hadimli, İstanbul emniyet müdürü Alâettin Eriş, Türkiye’nin Selânik konsolosu Mehmet Ali Balin, konsolos yardımcısı Mehmet Ali Tekinalp, konsolosluk kavası Haşan Uçar ve öğrenci Oktay Engin sorguya çekildi. Bunlardan konsolos ve yardımcısı A-tatürk’ün Selânik’teki evine atılan bombayı sağlamakla, kavas ve öğrenci Engin de bombayı kullanmakla suçlanıyordu. Oktay Engin aynı gerekçeyle daha önce Selânik’te yunan makamlarınca tutuklanmış ve üç buçuk yıl hapis cezasına çarptırılmış, dokuz ay cezaevinde kaldıktan sonra da kaçarak Türkiye’ye sığınmıştı.

Yassıada’daki duruşma sonunda Bayar ile ilgili dosya Anayasa’yı ihlâl dosyasıyle birleştirildi. Buna karşılık Adnan Menderes bu suçtan altı yıl, Fatin Rüştü Zorlu dört yıl, Kemal Hadimli da dört buçuk yıl hapse mahkûm oldu. Mahkeme öbür sanıkların beraatlarına karar verdi.

Daha yeni Daha eski