İsmet İnönü Kimdir, Hayatı, Dönemi, Hakkında Geniş Bilgi

Mustafa İsmet İNÖNÜ Asker, devlet adamı ve Türkiye’nin ikinci Cumhurbaşkanı (İzmir 1884-Ankara 1973).

Daha sonra kendisine Atatürk tarafından İnönü soyadı verilecek olan İsmet Bey’in annesi Çevriye Hanım, Rumeli’de, Bulgaristan’ın Deliorman bölgesine düşen Razgrad kasabasından Haşan Efendi’nin kızıdır (Mustafa İsmet’in 1916’da evleneceği Mevhibe Hanım da Razgrad’lıydı). Çevriye Hanım’ın ailesi, daha 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan önce İstanbul’a göç etmiş, Süleymaniye Camii civarına yerleşmişti (1870). Çevriye Hanım’ın babası müderris Hasan Efendi, çevresinde, bilgin bir din adamı ve saygıdeğer bir insan olarak bilinirdi.

Mustafa İsmet’in babası Mehmet Reşit Bey ise, Bitlis’li Kürümoğulları ailesindendir. Mustafa İsmet’in doğuşu sırasında Mehmet Reşit Bey, İzmir’de, müstantik (sorgu hâkimi) olarak bulunuyordu. Çevriye Hanım’la İstanbul’da, 1880’de evlenmişti. Mustafa İsmet, Reşit Bey’in beş çocuğunun ikincisiydi. Her devlet görevlisi gibi Mehmet Reşit Bey de zaman zaman çeşitli merkezlere atanıyordu.

İsmet beş yaşındayken, babası Sivas’a tayin edildi. Mustafa İsmet ilköğrenimine Sivas’ta başladı. Hiç bir zaman, haşarı, başıboş bir çocuk olmadı. Babası, düzenli, oldukça sert bir insandı. İsmet’in, daha küçük yaştan, özellikle askerliğe, askerlik oyunlarına karşı eğilimi ve merakı vardı. İlkokulu Sivas’ta bitirdi. 1882’de Sivas Askeri Rüştiyesi’ne girdi. Asker ortaokullarında öğrenciler, isimlerinin yanına, evlerinin bulunduğu mahallenin adı eklenerek çağrılırdı. Evleri Ali Baba mahallesinde olduğu için, İsmet’in künyesi de «İsmet Ali Baba»ydı.

 

Daha Rüştiye’deyken kendi kendine Fransızca öğrenmeğe başlamıştı. 1895’te Rüşti-
ye’yi tamamladı. Yaşı küçük olduğundan. Askeri İdadi’ye girmek için bir yıl beklemesi gerekiyordu. Babası onu bir yıl Sivas’ta, Mülkiye İdadîsi’nde okuttu. 1897’-de bu okulu da bitiren Mustafa İsmet, Halıcıoğlu’nda (İstanbul) o zaman «Mühen-dishanei Berrîi Hümayun» denilen kara topçu okuluna girdi. 1903’te Harbiye’yi bitirdi. Yüksek askerî eğitime yatkın görüldüğünden, 1903’te, Pangaltı’daki Harb Okulu’nda bulunan Erkânıharbiye’ye (Kurmaylar Akademisi) alındı. Mustafa İsmet’in Mustafa Kemal, Kâzım Karabekir, Fethi Okyar, Ali Fuat Cebesoy, Asım Gündüz v.d. ile, aynı çatı altında buluşup tanışması, bu okulda başladı. İnönü, kendi kendine ilerlettiği Fransızcasma orada bir de Almancayı kattı. Birinci Dünya Savaşı sonunda ise, İngilizceye başlayacaktı. İnönü bu yoğun çalışmalarını: «— Ben, her terfi ettiğim sınıfın derslerini, daha mektep açılmadan tatil aylarında, kendi kendime hazırlamış olurdum» diye anlatmıştı.

26  eylül 1906’da, bu okul da bitti ve yüzbaşı Mustafa İsmet Bey, kıta stajını tamamlamak üzere, Edirne’de merkezleşen İkinci Ordu’da görevlendirildi. Edirne’de 8. Topçu Alayı 3. Bölük komutanlığına atandı; iki yıl bu görevde kaldı (12 eylül 1906). Kısa zamanda itibarlı bir askeri öğretmen olarak kendini kabul ettirmişti. Yeni askeri bilgilerle verdiği ders ve konferanslara, generaller de dinleyici olarak katılıyordu. Bölük stajı bitince, 2. Ordu kurmay heyetine alınarak (25 eylül 1908), Edirne’de 2. Süvari Tümeni’ne verildi. 1907 yılı içinde, o sırada Selanik’te bulunan arkadaşı Fethi Bey’den dolaylı o-larak aldığı bir mektupla, İttihat ve Terakki Partisi’ne girmiş, gizli teşkilâtın başına geçmişti. Genç Türkler İhtilâli patlayınca (24 temmuz 1908) Edirne’de fiilen, orduya ve sivil idareye elkoydu. Ertesi yıl 31 mart 1909 irtica hareketi olarak bilinen İstanbul askeri ayaklanmasını bastırmak için Rumeli’den yürüyen Hareket Ordusu’-na katıldı.

Genelkurmay Başkanlığı’nca Kırklareli bölgesinde düzenlenen manevralarda kendisine, harekâtı eleştirme görevi verilmişti. İnönü’nün görüşleri Genelkurmay başkanı Ahmed İzzet Paşa’nın dikkatini çekti. Bir süre sonra Ahmed İzzet Paşa, sonu gelmez isyanlar içinde çalkalanan Ye-men’e tayin olununca, bir mektup yazarak, artık kolağası olan (25 eylül 1908) Mustafa İsmet Bey’den, kendisiyle gelip gelemeyeceğini sordu. Mustafa İsmet, yakında patlayacağı anlaşılan Balkan savaşı arifesinde, bir genelkurmay başkammn vazifesinden ayrılmasının doğru olmayacağını açıkça bildirmekle beraber, bir asker olarak görevi kabul etti. Yemen’-de, İnönü, hayatındaki başarıların en bü-
yüklerinden birini elde etti. Asi Yemen İmamı Yahya Hamidettin’le, hem de imamın elinde olan dağlık bölgede açık müzakereye girişti. İmparatorluğun tarihinde devletin topraklarında, fakat türk olmayan bir halkla, ilk defa önemli bir anlaşma imzalandı, yüz yıllık Yemen isyanları derhal kesildi (İsmet Bey’in oradaki görevi 26 şubat 1910 – 5 mart 1912 arasındadır).

5    mart 1912’de İstanbul’a ve Harbiye Ne-zareti’ne alındı. Harbiye Nezareti’nde ço-
ğunlukla Harbiye nazırı ve Başkomutan vekili Enver Paşa’nın emrinde, 1915 yılına kadar görevde kaldı. 26 nisan 1912’de binbaşı, 23 kasım 1914’te kaymakam (yarbay) oldu. 30 ocak 1916’da kıta hizmetini yapmak üzere 4. Tümen komutanlığına a-tandı. Ondan sonraki askerî görevleri, Birinci Dünya Savaşı içinde ve hepsi de Doğu cephesiyle Suriye cephesinde geçti. 2. Ordu komutanı tuğgeneral Mustafa Kemal ile yakınlıkları, memleket sorunlarını tartışmaları bu dönemde başladı. Nitekim Mustafa Kemal Paşa 14 ocak 1915’ten beri artık albay olan İsmet Bey hakkında, Ordular Grubu komutanı Ahmed İzzet Paşa ile Başkomutan Vekâleti’ne yazdığı sicil değerlendirmesinde, İsmet Bey’in yalnız büyük askerî istidat ve hizmetlerini övmekle kalmamış, onun memlekete yarın, başka alanlarda da büyük hizmetler göreceğini kaydetmişti. Bundan sonra ve Birinci Dünya Savaşı’mn sonuna kadar albay İsmet Bey hayatını, Suriye cephesinde geçirdi. 14 mayıs 1917’de 20. ve 2 temmuz 1917’de 3. Kolordu komutanlıklarına atandı.

Savaş sona erer ermez, mütareke öncesinde sadrazamlığa getirilen Ahmed İzzet Paşa onu Harbiye Nezareti müsteşarlığına aldı. Albay İsmet Bey, bu nezarette çeşitli görevlerde ve barış hazırlama komisyonunda çalıştı. Ama artık İstanbul işgal altındaydı. İmparatorluk dağılmıştı, Padişah ve saltanat idaresi bir gölgeden ibaretti. Nitekim, İngiliz işgal kuvvetleri komutanı, huzuruna çağırttığı nazırları ve bu arada Harbiye nazırını, ancak ayakta ve azarlamak için kabul ediyordu. Kısası artık imparatorluğun tarihi kapanmıştı. Şu veya bu devletin himayesine girme (manda) ümitleri, daha doğarken ölmüştü. Albay İsmet Bey evine kapanmış, bir yandan İngilizce çalışıyor, bir yandan da Mustafa Kemal Paşa ile onun Şişli’deki evinde buluşuyordu. İşte bu sırada bir gün Mustafa Kemal onun evine gelerek, Anadolu’ya geçmek kararını açtı, kendisine de hazır olmasını, haberi alınca hemen Anadolu’ya ve yanına gelmesini bildirdi. Bundan sonra İsmet Bey’in İstanbul’daki görevi, Harbiye Nezareti’ndeki işini şöyle böyle yürütürken, Ankara’ya gereken bilgileri ulaştırmak, hattâ elden geldiğince kişisel ilişkiler kurarak hazırlık yapmaktı. Beklenen haber gelince, İsmet Bey, ailesiyle bile vedalaşamadan eski Yemen arkadaşı Saffet Arıkan’la birlikte er kıyafetinde yola çıktı. 9 nisan 1920’de Ankara’ya varıldı.

İnönü, Mustafa Kemal’in millî mücadele hazırlıklarına daha İstanbul’dayken katılmıştı, ama 23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan T.B.M.M.’ye katıldığı vakit, gelecekte edineceği şöhretin ve yeni devletin kuruluşunda alacağı önemli yerin çok u-zağındaydı. Ancak, onun yeteneklerini en iyi bilenlerden biri Mustafa Kemal’di ve o sebeple de Meclis’in açılışını izleyen günlerde kurulan ilk hükümette Genelkurmay Başkanlığı Vekâleti’nin başına getirilmişti. Meclis’te de Edirne milletvekili olarak bulunuyordu.

Albay İsmet Beyi, İsmet Paşa olarak Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Mustafa Kemal’in yanma yerleştirecek olan gelişme bu görevle başlar. Bu tarihten sonra İsmet Bey savaş süresince en çetin muharebelerin başlıca kahramanı ve bu savaşlarda «Türkün makûs talihini yenen» kişi olacak, savaştan sonra da hayatı boyunca devletin ikinci adamı olarak kalacaktı.

İsmet Bey, 1920 ocak ayında Garp Cephesi komutanlığına atanmıştı. Kuruluş halindeki düzenli ordu ve cephede yunan kuvvetlerine karşı çetin savaşlar verecek, gene aynı cepfede İsmet Bey Çerkez Ethem’le mücadele etmek zorunda kalacaktı. İsmet Bey bu cephede cereyan eden savaşların hepsinde cephedeki birinci adam olarak yerini korudu. Çoğu zaman kendisinden daha kıdemli subayların yer aldığı birliklere komuta etmesi gerekiyor ve bu yüzden komutanlar arasında değişiklik yapılmak suretiyle görevi başında kalması sağlanıyordu. Bu arada rütbesi de yükselmiş ve Birinci İnönü Savaşı sonunda tuğgeneral, muzaffer komutan olarak İzmir’e varışından birkaç gün sonra, 13 eylül 1922’de tümgeneral, aynı yılın 30 ağustosunda da korgeneral olmuştu.

Barış kahramanı ve Başbakan
Artık İsmet Paşa’nın adı çoğu vakit Mustafa Kemal Paşa’nınkiyle birlikte anılıyordu Kurtuluş Savaşı’nm bu iki kahramanı, karakter itibariyle birbirinden oldukça farklıydı, ama bu farklılık birçok noktalarda bütünleyici bir unsur oluyordu.

Savaş sona erip de sıra batış çalışmalarına gelince, Mustafa Kemal, Muaanya Mütarekesi görüşmelerini yürütmekle de İsmet Paşa’yı görevlendirdi (26 ekim 1922). Hemen ardından Lozan Konferansı’na gitmek gerekince heyet başkanlığı için akla gelen en uygun ad gene İsmet Paşa’nın-kiydi. Bu görevin bakan düzeyinde yerine getirilmesi gerektiği için de İsmet Paşa Dışişleri bakanlığına getirildi. İsmet Paşa, hayatı boyunca dikkati çekecek olan devlet adamlığının yanı sıra, övgü toplayacak olan diplomatlığının ilk denemelerini burada, yani Lozan’da başarılı bir görev yaparak edinecekti. Bir bakıma Lozan Konferansı İsmet Paşa’nın devlet adamlığınm da, diplomatlığının da oluşmağa başladığı aşamadır. Lozan’a muzaffer bir komutan olarak giden İsmet Paşa buradan başarılı bir diplomat olarak dönmüş ve bu başarıyı da  o günler Avrupası’nın yıjdız sayılan devlet adamları karşısında kazanmıştır.

Lozan’dan dönüşünde Başbakanlığa getirildi (29 ekim 1923) ve kısa bir süre bu görevden ayrıldıktan sonra 3 mart 1925’te tekrar hükümet başkanı olunca, bu görevi 1937’ye kadar sürdü.

İsmet Paşa Kurtuluş Savaşı komutanlarından siyasî hayata geçtiği halde askerlikle ilişkisini en uzun sürdürenlerden biri oldu ve 1926’da rütbesi orgeneralliğe yükseldikten sonra 30 haziran 1927’de 39 yıl, 5 ay, 20 günlük fiili ve itibari hizmet üzerinden emekliye ayrıldı. Bu vesileyle kendisine 50 lira emekli maaşı, 150 lira da cephe zammı verilmişti.

İnönü soyadı kendisine doğrudan doğruya Mustafa Kemal tarafından verilen İsmet Paşa, 1937’de Atatürk ile görüş ayrılığına düştü. Bu anlaşmazlık önce izinli olarak, sonra da istifa biçiminde başbakanlıktan çekilmesiyle sonuçlandı. Ancak, Atatürk rahatsızlığının kendisine açıklanacağı gün, uzun süredir görüşmediği ismet Paşa nın da hazır bulunmasını istemişti.

Devlet başkanı İnönü
Atatürk’ün ölümünden sonra yeni bir devlet başkanı seçmek gerektiğinde hemen hiç kimsenin aklına İsmet Paşa’d an başkası gelmedi. Nitekim 11 kasım 1938 günü 348 üyenin hazır bulunduğu Millet Meclisi’n-de yapılan seçimde İnönü’nün aldığı oy sayısı 348’di.

İsmet Paşa devletin kuruluşu, devrimlerin gerçekleştirilişi ve yeni düzenin yerleşmesi döneminde başbakanlık yapmıştı. Devlet başkanlığı da aynı derecede zor bir döneme rastladı. Ertesi yıl İkinci Dünya Savaşı başlayacaktı ve büyük kavga aske-.ri alanda olduğu kadar siyasi ve İktisadî alanlarda da ağırlığını hissettirmeğe başlamıştı. Türkiye o tarihlerde ilk sanayileşme planlarını gerçekleştirmeğe çalışıyordu, dış kaynaklara büyük ölçüde bağlıydı. Gene aynı nedenle savunma giderlerinde tasarruflu davranmak zorundaydı. Oysa savaş her şeyden önce bu tedbirleri alt üst edecek, bununla kalmayarak Türkiye’nin ateş hattına sürülmesi yolundaki baskıları alabildiğine arttıracaktı. Nitekim savaşın kaçınılmazlığı anlaşılır anlaşılmaz Türkiye hem mihverin, hem müttefiklerin askerî ve İktisadî baskılarıy-!e, hattâ tehditleriyle karşı karşıya geldi. Her iki tarafın bu konudaki çabaları savaşın sonuna kadar sürdü ve buna rağmen Türkiye’nin savaş dışında kalabilmesi özellikle İsmet Paşa’nın devlet adamlığındaki dirayeti, gelişmeleri önceden kestirme hususundaki isabeti sayesinde mümkün olabildi. İsmet Paşa savaş yılları boyunca Stalin’in tehditlerine boyun eğmediği gibi, Churchill’in kurnazlıklarına da aldanmadı ve ancak, savaş sonuçlarından kan dökülmeksizin yararlanabilmenin söz konusu olduğu zamanda müttefikler cephesinde fiilen rol almayı kabul etti.

Muhalefette İnönü

İkinci Dünya Savaşı’nın zor yıllarından sonra İsmet Paşa’yı yeni sorunlar bekliyordu. Savaşın alt üst ettiği sosyal ve siyasî ortam Türkiye’yi de etkilemişti ve toplumun bütün kesimlerinden yeni istekler yükseliyordu. Bunlar arasında en belirgin olanı, çok partili siyasî hayata geçiş baskılarıydı. İsmet Paşa bu isteklere karşı çıkmak yerine, yakın çevresini oluşturan bazı kimselerin aynı fikri paylaşmamalarına rağmen, dengeli bir biçimde çok partili rejime yönelme yolunu seçti. Bu seçimi bazı kargaşalıkların çıkmasını önleyemeyince de 12 Temmuz Bildirisi’yle devlet başkanı olarak partilerüs-tü bir tutumla hareket etmeyi başardı.

1950 seçimleri Türkiye’de 27 yıllık C.H.P. iktidarına son verdiği vakit, 14 yıllık Başbakan ve 12 yıllık Devlet başkanı İsmet Paşa iktidarın kaybedilmesine yakm arkadaşlarının pek çoğundan daha yatkın görünüyor, sonucu kaçınılmaz sayıyordu. O nedenle de muhalefet döneminde hazırlıksız, ama olgun bir tutumla girmişti. Ne var ki muhalefette acemi C.H.P.’nin ve onun lideri İsmet Paşa’nın karşısında iktidar olarak aynı derecede acemi bir D.P. ve onun liderleri vardı. JBu durum taraflar arasında sürtüşmenin en kısa zamanda başlamasına vesile oldu: Gerçi D.P.’nin lider kademesinde bulunanların hepsi de C.H.P. saflarından yetişmiş, pek çoğu da İsmet Paşa’yla daha önce çalışmış kimselerdi, ama sonradan ayrı düşmeyi gerektiren nedenler bu kez de zıt rollerde geçimsizliği kaçınılmaz hale getiriyordu.

İsmet Paşa’nın çetin muhalefet liderliği

C.H.P. mallarının alınmasına ilişkin kanunun Meclis’te görüşülmesiyle başladı. Bu vesileyle muhalefet lideri olarak sesinin tonunu yükselten İsmet Paşa’nın başarı sağlayamamakla kalmayıp 1954 seçimlerinde daha büyük bir yenilgiye uğraması, yer yer kendi partisi içinde de eleştirilmesine yol açmıştı. Parti saflarının âdeta seyreldiğini görüyor, fakat geçmişte katlandığı zorlukların yarattığı alışkanlıkla mücadeleye devam ediyordu. 1954-1960 yılları arasında muhalefet lideri olarak İsmet Paşa sık sık dar boğazlaı-dan geçmek zorunda kaldı. 1957 seçimleri sırasında ve daha sonraki yıllarda çıktığı yurt gezilerinde vakit vakit tecavüzlere uğraması bazen hayatını tehdit altında bırakmaya başlamıştı. Gerçi geride kalan yıllarda D.P. liderlerinin girişimi ve bazı aracıların çabalarıyle taraflar arasında barış sağlanmak istenmiş, İsmet Paşa da buna inanma eğilimi göstermişti; ama 1959’dan sonra, sonuna kadar muhalefet parolasını benimsemek zorunda kalmıştı. Artık İsmet Paşa D.P. liderlerine meydan okuyor, Meclis kürsüsüne yumruğunu vurarak karşısındaki iktidarı tehdit ediyor ve yaklaşan tehlikeden onları kendisinin bile kurtaramayacağını söylüyordu.

İkinci iktidar dönemi
İsmet Paşa kendisini ikinci kez ve geçici olarak iktidara getirecek olan 27 Mayıs’a böyle bir mücadele döneminde ulaşmıştı. Onun içm de kendisini mücadelenin perde arkasındaki lideri sayanların çıkması doğaldı. Ne var ki, başlangıçta kendisine karşı çok saygılı davranan Millî Birlik’çilerın bir grubuyle en fazla başı derde giren, gene İsmet Paşa oldu. Gerçi İsmet Paşa askerî müdahaleye karşı hiç bir şey söylemiyor, hattâ dolaylı olarak hareketi onaylıyordu, ama, silâhla gelenlerin bir an önce çekilmelerini ve yerlerini seçimle gelecek olanlara bırakmalarım istiyordu. Bu konudaki direnişini 1961 seçimleri gerçekleşinceye kadar da sürdürdü. Seçim sonrasında askerler arasında iktidarın sivil kadrolara devredilip edilmemesi konusunda tereddüt başgösterdiği vakit, bunun için çaba harcayanların başında gene o vardı.

1961 seçimlerinin zorunlu sonucu olarak koalisyon hükümetlerinde başbakanlık yapmak durumunda kalan İsmet Paşa, zıt partilerle işbirliği yapma güçlüklerinin yanı sıra iki de ayaklanma girişimiyle karşı karşıya kaldı. Bunların hemen ardından 1963’te de bir suikastçının kurşunlarına hedef oldu, ama bu tehlikeyi yara dahi almadan atlattı.

İkinci iktidar yıllarında İsmet Paşa’yı en çok uğraştıran konular arasında söz ko-nusu ayaklanma girişimleriyle birlikte koalisyon ortaklarıyle anlaşmak, Kıbrıs’ta ortaya çıkan iç çatışmanın genişlemesini, Amerika’nın karşı koyuşuna rağmen, önlemek, cezaevinde bulunan eski Demokrat Parti ’lilerin kademe kademe salıverilmelerini sağlamak ve Türkiye’de 1961 Anayasası’nın yarattığı ortam içinde sessiz temenni olmaktan çıkarak yüksek sesle ifade edilmeğe başlanan devrim isteklerini karşılayabilme çabaları olmuştur.

İsmet Paşa 1965 seçimleri sonunda ikinci kez ana muhalefet lideri durumuna geçtiği vakit, rolünü geçmiştekinden oldukça farklı bir üslûpla oynamak zorundaydı. Biraz da o nedenle daha başlangıçtan itibaren A.P. iktidarına ve onun başbakan olan liderine karşı çok yumuşak bir tutum izleyişi dikkati çekiyordu. Öte yandan kendi partisi içinde bizzat kendisinin ortaya attığı «ortanın solu» politikası üzerinde başlayan tartışmalar ve beliren bölünme ihtimalleri geçmişteki zorlukları unutturacak ağırlıkta sorunlar olarak görünüyordu. Partinin bazı elemanlarınca C.H.P.’yi sola kaydırmakla suçlanırken, bunlara karşı olan grubun görüşüne göre ilân ettiği ortanın solu politikası partinin siyasi yelpazedeki yerini yeterince yansıtmıyordu. 1969 seçimlerine kadar bu iki saf arasında denge sağlamak zorunda kalan İsmet Paşa, 1971’den sonra, o tarihteki genel sekreter Bülent Ecevit ile anlaşmazlığa düşünce ve özellikle de Ecevit kendisinin yerine genel başkan seçilince partinin yeni yönetim kadrolarının ortanın solunu yorumlayışına karşı 1973 seçimlerinde ve artık C.H.P.’nin lideri olmadığı bir sırada ileri sürdüğü ağır eleştirilerle çıktı. İsmet Paşa, 1972’de partiden ayrıldıktan ve siyasi hayatını eski cumhurbaşkanı olarak yararlandığı Senato üyeliğine inhisar ettirdikten sonra, yalnız 1973 seçim kampanyası sırasında siyasî sahnede bir kez daha göründü, ondan sonra yeniden son aylardaki sessizliğine gömüldü. Kurtuluş Savaşı sonrası yıllarından beri bazı bakımlardan aksak olan sağlığından şikâyetleri gitgide artıyor, ziyaretine gidenlerle sık sık bu konuyu konuşmak ihtiyacını duyuyordu. İsmet Paşa 25 af,alık 1973’te öldüğü vakit nereye gömüleceği konusu hemen tartışmasız karara bağlandı ve Anıtkabir’in seçilmesi kamuoyunun tarih planında ona hangi yeri verdiğini bir kere daha gösterdi.

Daha yeni Daha eski