Byron ve Romantik Başkaldırı

Byron ve Romantik Başkaldırı

1775-1830 yıllarında Batı toplamları, Amerikan Devrimi’ne, Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluşuna, Fransız Devrimi ve Napoleon yönetimine ve bu olaylar çerçevesinde eşitlikçi, demokratik düşüncenin, ulusal duyarlığın yaygınlaşmasına, sanayi devriminin başlamasına tanık oldu. Aynı süreçte, sanat ve felsefe bugün hâlâ etkileri gözlenen köklü bir değişim geçirdi. Sanat ve felsefenin bütün kollarında yeni beğeniler, ölçütler ve arayışların başlatıldığı bir çağ açıldı. Yalnızca Alman sanat ve felsefesinden üç isim, Kant, Goethe, Beethoven, sözü edilen kültürel değişimin boyutlarını göstermeye yeter-lidir. Romantik arayış diye de nitelendirilen yeni sanat anlayışı, salt akılcılıktan duygusallığa, günün tekdüze gerçeklerinden geçmişin görkemine, uzak ülkelerin değişik törelerine ve yaşamına yönelik özlemleri yüceltiyordu. 1800-1830 yıllarında sanat ve düşün alanını betimlerken kullanılan “Romantik” sözcüğü gerçekte bu alanları tüm çeşitliliğiyle kapsayamazsa da, 18. yy düşüncesinin Neo-klasik kurallarının kırılmasını simgelediği ölçüde geçerlidir. Romantizm, Neo-klasik düşün ve sanat anlayışının akılcılık, kuralcılık gibi temel ilkelerine duygusallık, kural tanımama, düzenin değişebi-lirliğine inançla karşı çıkmıştır.

1798’de “Romantik” sözcüğü Alman eleştirmenleri Friedrich ve August Wilhelm Schlegel tarafından sanat terminolojisine kazandırıldı. Schlegeller’in kullandığı biçimiyle Romantizm, Klasik sanat anlayışıyla Orta Çağ ve Rönesans sanat anlayışı arasındaki ayrımı belirtiyordu. Klasizmin biçimciliğine karşı öne sürülmüştü. Biçime değil, öze; kurala değil, duyguya; toplumsal ölçütlere değil, bireysel beğenilere önem veriyordu. Gerek konu, gerekse biçimde, Romantik sanatçı kural tanımıyordu; olağandışı, grotesk, hatta çirkin olan da sanatsal sayılmalıydı. Amaç geçmişin otoritelerini taklit değil, sanatçı dehasının engellenmeden ifade olanağı bulmastydı. Schlegeller’e göre kendi çağlarına değin Klasik ve Neo-klasik kuralcılıktan kurtulmuş dehalar yok değildi: Cervantes, Shakespeare gibi. Ama bu dehalar çağlarını aşmış sanatçılardı ve sanatları da çağdaşlarınca gereğince değerlendirilememişti.

Romantizmin edebiyat ve sanat ürünlerinin arkasındaki en önemli tarihsel gerçek Fransız
Devrimi’ydi. 1789’da monarşinin simgesi Bas-tille Zindam’nın Paris halkı tarafından basılıp tutuklulann serbest bırakıltşt monarşiye karşı tarihsel bir zafer olarak değerlendirildi. Bu değerlendirme iki toplumsal düşüncede somutlaştı: Soyluların üstünlüğünün tarihe karışması ve sıradan bireyin ilerlemesini artık hiçbir kurumun engelleyemeyeceği. Crane Brinton Fransız Devrimi’nin On Yılı adlı kitabında, bilim adamı ve felsefeci Henrik Steffens’in devrim anılarından o günlerdeki iyimserliği yansıtan şu alıntıyı verir:

“Babam bir gece geç vakit eve geldi, bizi çevresine topladı ve sevinç gözyaşları dökerek Bastille’in ele geçirilişini, yeni bir çağın başladığını haber verdi. ‘Eğer bundan sonra başarısız olursanız, artık bunun tek sorumlusu sizsiniz!’ dedikten sonra sözlerine şöyle devam etti: ‘Bundan sonra fakirlik ortadan kalkacak, en güçsüz en güçlüyle aynı alanlarda, eşit koşullarda yarışacak’.”

Çağın düşünürleri Fransız Devrimi’ni rasyonel ve demokratik bir düzenin öncüsü saydıkları için coşkuyla karşıladılar. Ingiliz Romantikleri’nden Southey devrimi “insanlığın yeniden doğuşu” diye nitelendirdi. Sonradan Fransız Devrimi’ne karşı çıkacak olan Ingiliz Romantik Şairi Wordsworth* da başlangıçta devrimin ateşli savunuculanndandı. 18. yy’dan beri süregelen toplumsal ve siyasi kurumlarm sorgulanması, düzen değişikliği özlem ve önerileri, insan doğasına, insan haklarına ilişkin yeni ilkelerin saptanması süreci, Fransız Devrimi’nden sonra hızlanarak tüm Avrupa’ya yayıldı.

18. yy Aydınlanma Çağı’nın akılcılığından 19. yy’ın romantikbaşkaldırısına geçilen dönemde hiçbir ozan Lord Byron kadar çağdaşlarını etkilememiştir. Toplumsal kuralların dışındaki yaşayışı, Yunan bağımsızlık hareketiyle özdeşleştirilen ölümü, romantik özlemleri formül düzeyinde de olsa yakalayan şiiriyle, Byron çağdaşlarının gözünde gizemine ulaşılamaz bir ozandı, ilişki kurarak üne kavuşturduğu birçok kadından biri olan Lady Caroline Lamb’in deyimiyle “deli, kötü ve tehlikeli”, çağdaşı Romantik şairlerden Shelley ve Leigh Hunt’a göre ise doğa dışında yasa tanımayan bir dehaydı.

Daha yeni Daha eski