Pablo Picasso Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

PICASSO, Pablo (1881-1973)

İspanyol, ressam, heykelci, gravürcü ve seramikçi. 20.yy resim sanatının en büyük yaratıcı ustası olmuştur.

Pablo Ruiz 25 Ekim 1881’de Melaga’da doğdu, 8 Nisan 1973’te Mougins’de öldü. Sanatçı olarak kullandığı Picasso adı, annesinin kızlık soyadıdır. Resim öğretmeni olan babası Jose Ruiz Blasco’nun etkisiyle küçük yaşta resim yapmaya başladı. Bir süre Barcelona Güzel Sanatlar Okulu’na ve Madrid’deki Real Academia de Bellas Artes de San Fernando’ya devam etti. Ama akademik eğitimden sıkılıp okulu yarım bıraktı, Barcelona’ya yerleşerek çeşitli sanatçıları çevresine topladı. 1900-1901 yıllarında Madrid’de Francisco de Assis Soler ile birlikte Arte Joven (Genç Sanat) adlı bir dergi çıkardı. 1901’de Paris’te sergilenen yetmiş beş yapıtı fazla ilgi uyandırmadı.

1904’te Paris’e yerleşti. Kısa zamanda Braque, Matisse, Derain, Rousseau gibi ressamlar ve Max Jacob, Apollinaire gibi şairlerle dostluk kurdu. Ünü özellikle Paris’te yaşayan zengin Amerikalılar arasında artmaya başladı. 1911’de ABD’de A.Stieglitz’in galerisinde ilk kişisel sergisi açıldı. 1914’ten sonra Diaghilev’in Rus Baleleri için çeşitli sahne ve kostüm tasarımları yaptı. 1925’te ilk gerçeküstücüler Sergisi’ ne katıldı. 1927-1937 arasında birçok kitap resimledi. 1930’dan sonra heykel yapmaya başladı. 1937’de Ispanyol hükümetinin isteği üzerine Paris Dünya Sergisi’ndeki İspanyol Pavyonu için hazırladığı Guernica adlı yapıtı büyük bir ilgi uyandırdı. 1939’da New York’ta açtığı sergi, ününün Amerika’da da yayılmasını sağladı. 1944’te açılan Salon d’Automme sergisinde özel olarak ona ayrılan bir salonda yetmiş beş yapıtı sergilendi.

Aynı yıl Fransız Komünist Partisi’ne giren Picasso, 1945’te Fernand Mourlot’nun atölyesinde yoğun bir taşbaskı (litografi) çalışmasına girişti. 1946’da Grimaldi Müzesi’nin çağrılısı olarak gittiği Antibes’te yaptığı bütün resimleri bu müzeye bağışladı. 1947’de Güney Fransa’daki Vallauris’te Modoura fabrikasında ürettiği iki bin parça seramikle gözden düşmüş olan bu sanatı yeniden canlandırdı.

II.Dünya Savaşı sonrasında ünü efsane boyutlarına ulaştı. 1949’da Paris’teki Barış Kongresi için yaptığı güvercinli afiş bütün dünyaya yayıldı. 1955-1961 arasında Cannes’daki La California ve Provance’daki Vauvenargues şatolarında yoğun bir çalışma dönemi yaşadı. 1966’da geçirdiği ameliyattan sonra bir süre yalnız çizim ve gravür üstüne çalıştı. 1969’da yeniden tuval resmine döndü ve bir yıl içinde yüz altmış beş resim yaptı.

Mavi dönem
Picasso uzun süren sanat yaşamı boyunca çok değişik üslup anlayışlarıyla çalışmıştır. Başlangıçta Toulouse-Lautrec gibi Monmartre ressamlarının etkisi altında sokak ve kahvelerdeki yaşamı konu alan resimler yapmıştır.1901-1904 arasındaki “mavi” döneminde, bu rengin egemen olduğu resimlerinde kentin yoksul kesimlerinin yaşantısını, trajik bir boyut içinde işlemiştir. Bu resimleri, Nabiler’in ve Simgeciler’in (Sembolistler) izlerini taşımakla birlikte, derin-
liği fazla olmayan bir mekân içindeki uzatılmış figürleri ile dikkati çeker.

Pembe dönem
“Mavi” dönemi, 1905’te başlayan “pembe” dönem izler. Sirkleri ve palyaçoların yaşamını konu aldığı bu dönem resimlerinde pembe ve pembemsi grilerin egemen olduğu görülür. Daha mutlu bir dünyayı yansıtan “pembe” dönemin resimleri “mavi” ye oranla daha kütlesel bir biçim anlayışındadır. Picasso’nun 1905’te, kısa süren bir Hollanda gezisinden Paris’e döndükten sonra yaptığı resimlerde, Cezanne etkisinin yanı sıra, kütle ve hacmin giderek vurgulandığı, buna koşut olarak da biçimin heykelsi sağlamlığının arttığı görülür. Bu gelişmenin daha ilerki aşamalarının ürünü olan Gertrude Stein’ın Portresi ve İki Çıplak gibi resimlerde önceki dönemlerin duygusallığı ve yanılsamacı gerçekçiliği bütünüyle kaybolmuştur.

İlkel sanatların etkisi
1906 yazında Louvre’da gördüğü Iberya Heykel Sergisi’nin Picasso’nun sanatı üstünde köklü bir etkisi olmuştur. Ertesi yıl yaptığı Avignon’lu Genç Kızlar’ m sol yanındaki figürlerde ve bu resim için hazırladığı çeşitli taslaklarda Iberya heykel sanatının ilkel olduğu oranda dışavurumcu (ekspresyonist) bir özellik içeren biçimlerini kullanmıştır. Öte yandan aynı yıl Etnografya Müzesi’nde gördüğü Afrika Zenci Sanatı Sergisi’nin etkisiyle, resmin sağ yanındaki iki figüre daha da vurucu bir anlatım kazandırmıştır. Ancak bu yapıtın Kübizm’in ilk örneği sayılması, anlatımcı özelliklerinden değil, derinliksiz bir mekân içindeki figürlerin geometrik ve düz alanlara bölünerek düzenlenmesinden kaynaklanmaktadır. Nitekim Picasso bunu izleyen yıllarda, anlatımcı özellikleri iyice ayıklayarak yalnızca geometrik hacim ve yüzeyler üstüne temellenen katışıksız biçim araştırmalarına yönelmiştir.

Kübist resimleri
Picasso 1909’da Ispanya’nın Horta de San Juan bölgesinden yaptığı manzaralarda görüntüyü oluşturan tüm biçimleri geometrik temel öğelere indirgeyen biçim anlayışı ile Kübizm’in, Cezanne’ı çağrıştıran en etkili örneklerini vermiş, Paris’e döndükten sonra aynı anlayışı figürlere de uygulamıştır. Bunu izleyen yılların Ambroise Vollard ve Daniel Henri Kahnweiler gibi Kübizm’in başyapıtları sayılan portrelerinde figür ve çevre öğeleri arasında hiçbir ayrım gütmeden tüm resim yüzeyini küçük geometrik düzlemler halinde işlemiştir. Derinlik ve yüzey ilişkilerinin net bir biçimde tanımlandığı bu yapıtlar, gerek Picasso’ nun, gerek Çözümleyici (Analitik) Kübizm’in en soyut ve yaratıcı örnekleri arasındadır. Nesnelerin, parçalanmalarından ötürü, giderek tanınmaz bir görünüm kazanmalarını önlemek için Picasso, daha önce Braque’m denediği bir uygulamaya başvurarak renklendirilmiş kâğıtları ve gerçek nesneleri yapıştırma resim (kolaj) olarak kullanmıştır. Papier colle adı da verilen bu uygulamalardaki yapıştırılmış öğeler, tuvalin iki boyutluluğunu vurgulamak ve konunun kavranmasını kolaylaştırmak gibi ikili bir amaca hizmet eder. Bireşimci (Sentetik) Kübizm kapsamına giren bu resimlerde düz bir biçimde sürülen renkler geniş yüzeyleri kaplamaktadır.

I.Dünya Savaşı sonrası
Picasso, I.Dünya Savaşı sonrası üslubunda farklı iki yol denemiştir. Kübizm’in uzantısı bir biçim anlayışının egemen olduğu resimlerin yanı sıra, klasik bir nitelik taşıyan ürünler de vermiştir. Kübizm ağırlıklı resimlerinde yapıştırma resim öğelerinin ayıklandığı, figürlerin yüzeysel ve geometrik düzlemler biçiminde ele alındığı görülür. 1915’ten sonra yaptığı yarım boy portre desenlerinde ve karısı Olga Koklava’yı konu aldığı yağlıboya portrelerinde ise, Ingres’dan türetilmiş bir çizgi ile, modellerinin kişiliklerini yakalamakta büyük başarı göstermiştir. Gene bu yıllardaki tiyatro dekoru tasarımlarında daha gerçekçi olmakla birlikte Kübizm kökenli bir biçim anlayışının örneklerini vermiştir.

Picasso’nun 1920 sonrası yapıtlarında, Kübizm, Yeni Klasikçilik (Neo-Klasizm), Dışavurumculuk (Ekspresyonizm) ve Gerçeküstücülük gibi akımların çevresinde gelişen denemeler yaptığı görülür. Örneğin bu yılların en güçlü resimlerinden biri sayılan Miizikçiler, onun kübist deneylerinin yetkin bir bireşimi niteliğindedir. Öbür kübist resimlerinde de, ölçülü bir tutumla soyutlamadan kaçınarak biçimsel bütünlüğe önem vermiştir. Daha gerçekçi bir anlayışın ürünü olan yapıtlarında bir yandan figürü anıtsal bir boyut içinde ele alırken, öte yandan da aşırı biçim bozmalarla gerçeküstücü bir etki yapan sonuçlar elde etmiştir. 1920-1925 arasında Yunan-Roma sanatlarından esinlenerek geliştirdiği bir tür Yeni Klasikçilik’e yönelmiştir. Çoğunlukla kadın ve çocuk konularını işlediği bu resimlerde, aşırı kütlesel ele alınmış figürler, bütün resim yüzeyini kaplayacak kadar iri ve dev boyutludur.

Gerçeküstücü öğeler
Picasso Gerçeküstücülük’ü hiçbir zaman tam 4 anlamıyla benimsememiş, yalnızca bazı özelliklerini kendi anlayışı doğrultusunda özümsemekle yetinmiştir. Örneğin, gerçeküstücü etkilerin açıkça duyulduğu Uç Dansçı, bu akımın otomatizm ve çağrışımlar kavramlarını barındıramayacak kadar akılcı bir yaklaşımının ürünüdür. Bu resimdeki gerçeküstücü hava, figürlerin dönme hareketinin birkaç farklı boyut içinde çoğaltılmış olmasından kaynaklanır. Konuyu yakın bir bakış açısından ele aldığı için de perspektiften yararlanarak biçimi alabildiğine bozmuş, böylece bir hayli çarpıcı etkiler elde etmiştir.

Guernica
Picasso’nun 1930’larda yaptığı Değişimler dizisiyle başlayan gerçeküstücü-anlatımcı (ekspresif) nitelikli biçim anlayışı, ünlü Guernica’sında en yetkin anlatımına ulaşır. Öte yandan 1937 öncesinin boğa güreşi ve Minotauros konulu dizilerinin dehşet dolu havası Guernica’da yansıtılan vahşetin bir habercisi niteliğindedir. Guernica, cumhuriyetçi Picasso’nun İspanya İç Savaşı nedeniyle duygularını dışavurması için bir araç olmuştur. Burda, bir Bask kasabası olan Guernica’nm general Franco’ya yardım eden Alman uçaklannca bombalanarak ortadan yok edilişi konu alınmışsa da, adı dışında resmin bu olayla ilgili olduğunu belli edecek herhangi bir ipucu yoktur. Aslında yapıtta Guernica olayı aracılığıyla insanlığın 1940’lann başında karşı karşıya kaldığı felaket, daha da genel anlamda bütün savaşların yol açtığı felaketler betimlenmiştir. Sanatın salt biçimsel motiflerle yönlendiği bir dönemde Guernica, içerdiği insancıl duygular açısından 20.yy’ın trajik bir anlatımı olduğu için de ayrıca önemli bir yere sahiptir. Resmin çarpıcılığı, matematiksel kesinlikteki biçimsel düzenin, grotesk bir düzeye indirgenmiş vahşet havası ile çatışmasından kaynaklanır. Çığlık atan kadınlar ve ölü çocuklar arasında Minotauros boğası, kaba kuvvetin yarattığı bir vahşetin simgesi olarak dimdik ayakta duran tek varlıktır. Kübizm kökenli bir biçim anlayışının egemen olduğu resmin yalnızca siyah, beyaz renkler ve gri tonlarıyla işlenmiş olması dramatik etkiyi daha güçlü kılmaktadır. Picasso Guernica’yı izleyen yıllarda gerçekleştirdiği bir dizi Ağlayan Kadın resminde bu dramatik anlatımın daha etkili biçimlerini elde etmiştir. Benzer bir anlatım hayvan kafataslarını konu aldığı natürmortlarına da yansımıştır. Öte yandan, başta taşbaskı olmak üzere, 1945’ten sonra çeşitli tekniklerle yaptığı sayısız resimde eski Yunan-Roma kaynaklarından türettiği tiplerle kendine özgü bir mitoloji dünyası yaratmıştır.

Heykel çalışmaları
1944-1952 arası, Picasso’nun heykel alanındaki üretiminin en yoğun olduğu dönemlerden biridir. Bazı uzmanlar onu, Kuzu Taşıyan Adam, Maymun ve Yavrusu, Keçi, vb. gibi bu dönem heykelleri nedeniyle çağın en büyük heykelcisi olarak nitelemişlerdir. Picasso bu yapıtlarında ilginç buluşları kullanmış, örneğin Boğa Başı adlı heykeli, bir bisikletin selesi ile didonunu birleştirerek gerçekleştirmiştir. Çeşitli telleri ve metal yüzeyleri bütünleştirerek oluşturduğu bir dizi kadın heykelinde ise, birimin doluluk ve boşluk ilişkilerini araştırmaya yönelmiştir.

Başka çalışmaları
Picasso’nun 1950’den sonra yaptığı Savaş, Barış ve Kore’de Katliam adlı büyük boyutlu resimlerinde Guernica düzeyinde etkili bir biçim ve anlatım bütünlüğü yoktur. Buna karşılık 1952-1970 arasında, “espri kopyalan” adını verdiği çalışmalarıyla kendinden sonraki birçok ressamın deneyeceği bir uygulamanın ilk ve en başanlı örneklerini vermiştir.Cranach’ ın çeşitli yapıtlarını yeniden yorumlamakla başladığı bu yeni çalışmayı Courbet’nin Sen Nehri Kıyısında Uyuyan Kızlar, Delacroix’nın Cezayirli Kadınlar, Velasquez’in Nedimeler ve Manet’nin Kırda Öğle Yemeği’ni konu alan bir dizi resimle sürdürmüştür. Bunlardan başka çeşitli tekniklerle gerçekleştirdiği erotik desen ve gravürleri de son yıllarının önemli çalışmalarındandır.

Picasso, sayısı on bini aşan yapıtlarında her türlü anlatım biçimini denemiş ve her zaman kendine özgü kalmayı başarmıştır. Sanat tarihinde onun kadar çeşitli eğilimleri denediği halde gene de kendini kabul ettirmiş sanatçılar çok azdır. Öte yandan, yeni deneyişler adına, bir gün yarattığını ertesi gün yok etmekten çekinmeyen tutumuyla da 20.yy’a özgü araştırıcı sanatçı tipinin ilk örneği olmuştur. Çağdaşları arasında ondan etkilenmemiş hemen hemen hiçbir sanatçı yoktur.

• YAPITLAR (başlıca): Resim: Yaşam, 1903, Cleveland Sanat Müzesi, Ohio, ABD; Oturan Çıplak, 1905, Modern Sanatlar Müzesi, Paris; Gertrude Stein’ın Portresi, 1906, Metropolitan Sanat Müzesi, New York; İki Çıplak, 1906, Avignon’lu Genç Kızlar, 1906-1907, Modern Sanatlar Müzesi, New York; Ambroise Vollardin Portresi, 1910, Puşkin Müzesi, Moskova; Daniel Henri Kahmveiler’in Portresi, 1910, Chicago Sanat Enstitüsü; Müzisyenler, 1921, Modern Sanatlar Müzesi, New York; Üç Dansçı, 1925, Tate Galerisi, Londra; Ayna Önündeki Kadın, 1932, Modern Sanatlar Müzesi, New York; Guernica, 1937, Modern Sanatlar Müzesi, New York; Ağlayan Kadın; Antibes’te Gece Balık Avcılığı, 1939, Modern Sanatlar Müzesi, New York; Bacchanal, 1944; Sen Nehri Kıyısında Uyuyan Kızlar, 1950, Sanat Müzesi, Basel; Kore’de Katliam, 1951; Savaş, 1952; Barış, 1952; Cezayirli Kadınlar dizisi, 1954-1955; Nedimeler dizisi, 1960-1961; Kırda Öğle Yemeği dizisi, 1962; Oturan Kadın, 1968. Heykel: Kadın Başı, 1902, Mandolin, 1914; Büyük Horoz, 1932, Louise Leiris Galerisi, Paris; Boğa Başı, 1943; Kuzu Taşıyan Adam, 1944, Sanat Müzesi, Phiİadelphia; Keçi, 1950; Kırmızı-Beyaz Baykuş, 1953; Maymun ve Yavrusu, 1954, Modern Sanatlar Müzesi, New York; Yıkanan Altı Kadın, 1956. Seramik: Kadın Vazo, 1948; Üç Güvercin, 1953; Boğa Güreşli Pano, 1957. Bale Dekoru: Geçit, 1917; Üç Köşeli Şapka, 1919; Pulcinelle, 1920; Merkür, 1924. Kitap: Le desir attrape par la queue, oyun, 1945, (“Kuyruğundan Yakalanmış Tutku”).

• KAYNAKLAR: A.H.Barr, Picasso: Fifty Years of His Art, (bibliyografya içerir), 1946; J.Berger, The Success and Failure of Picasso, 1965; W.Boeck ve J.Sabartes, Picasso, (bibliyografya içerir), 1955; P.Dufour, Picasso 1950-1968, (bibliyografya içerir), 1969; D.D.Duncan, Picasso’s Picas-sos, 1961; R.Penrose, Portrait of Picasso, 1956; M.Raynal, Picasso; Biographical and Critical Studies, (bibliyografya içerir), 1953; A.Vallentine, Pablo Picasso, 1957.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski