RAVAISSON, Mollien Jean (1813-1900)
Fransız, filozof ve arkeolog. Tinsel Gerçeklik öğretisini geliştirmiş, bilgi ilkeleriyle varlığı yöneten ilkelerin özdeşliği görüşünü savunmuştur.
23 Ekim 1813’te Namur’da doğdu, 18 Mayıs 1900’de Paris’te öldü. Rollin ve Paris kolejlerinde öğrenim gördükten sonra Münih Üniversitesi’nde, Schelling’in öğrencisi olarak, felsefe okudu. 1838’de, Aristoteles metafiziği konusundaki Essai sur la metaphysique d’Aristote (“Aristoteles Metafiziği Üstüne Deneme”) adlı çalışmasıyla, felsefe doktoru sanını kazandı. Bir süre Renne Üniversitesi’nde felsefe profesörü olarak görev aldı. 1849’da Kitapsaraylar genel müfettişliğine atandı, 1859’da yükseköğrenim genel müfettişliğiyle görevlendirildi. 1880’de Ahlak ve Siyasal Bilimler Akademisi üyeliğine seçildi.
Bilinç, sevgi, çaba ve eğitim
Ravaisson felsefe, ahlak, metafizik konularını içeren çalışmalarına Aristoteles’in yapıtlarını incelemekle başladı, Yunan ve Roma felsefelerini kapsayan araştırmalara girişti. Bu çalışmalardan edindiği bilgilerin ışığında, Tinsel Gerçekçilik adıyla tanınan dizgesini kurdu. Ona göre gerçekleri kavramak için en güvenilir yöntem bilincin kendi kendine düşünmesidir. Çünkü kişiyi yönlendiren istenç bilincin özünde saklıdır, onu, davranışa, eyleme iten çabanın kaynağı da bilinçtir. Bilinç nesneyi kendi kavrayış alanı içinde yakalamakla yetinmez, varlığın özüne girer, bu özde kendini bir salt çaba, etkin istenç olarak görmeyi başarır. Bu çaba varlığa yönelmeyi, isteğin ve iyinin etkisiyle, önceden ortaya çıkanbir birleşme duygusunuiçerir.Bu birleşme duygusu da tinin gerçek tözünü biçimlendiren, oluşturan derin sevgidir. Bilincin, varlığı kendi akışı içinde, yeniden bulması, kavraması bu sevgi nedeniyledir. Bu kavrayış aşamasında, bireysel varlığın özünden doğan etkinliklerin genel yasaları içinde, bütün gerçekliklerin evrensel ve zorunlu yasaları da bilinir duruma gelir.
Bilinç ve bilinçsizlik
Varlığın kavranmasında bilinci temel alan Ravaisson için, kişide bilinçsizlik diye bir durum yoktur. Çünkü, bilincin bütün aşamalarında güç ve sevgi vardır, bu iki öğe bireyin bütün tinsel başarı yetilerini kapsadığından bilinçsizlik denen boşluk söz konusu değildir. Gerçekte bilinçsizlik olarak nitelenen durum, bilincin kendi akışı içinde, bir aşamadan ötekine geçmesidir. Tin ve yaşam olaylarında birbirine sezilemeyecek nitelikte bağlı olan bilinç ve bilinçsizlik bir geçiş, bir durumdan ötekine sıçrayıştır. Tinle doğa arasındaki birliği gösteren bu geçiş olayı süreklidir.
Bilgi ilkeleri ve varlık ilkeleri
Leibniz ile Kant’ın anlık, bilinç ve bilgi konusundaki görüşlerini uzlaştırmaya çalışan Ravaisson için ustan kaynaklanan düşüncenin belli ilkeleri vardır, düşünme eylemi bu ilkelere göre oluşur. Bilginin biçimlenmesini sağlayan, bilinçle bağlantılı bulunan ilkelerle varlığı yönlendiren genel ilkeler özdeştir. Kant’ın ileri sürdüğü kategoriler tinsel etkinliklere dayanır, tinin de kendi yapısı gereği kesin ve zorunlu yasaları vardır, bunlar onun işlemesini sağlar. Öte yandan bilincin sevgi, çaba ve istek gibi üç öğenin birleşmesinden oluşmuş bir bütün olduğunu ileri süren Ravaisson için, gerçekleşmesi olanaksız eğilimlerin sınırını aşarak, daha üstün bir aşamaya çıkmak, yetkinliğe varmak gerekir. Bu aşamada, kişi kendini tedirgin eden birtakım etkilerden, eksikliklerden kurtularak doyuma varır, kendi kendine yeter duruma gelir. Bu durumda sürekli olarak seven bir istenç ortaya çıkar. Bu istencin özünü özgürlük oluşturur. Ravaisson bu özgürlük kavramından Tanrı sorununa geçer.
Tanrı ve özgürlük
Tanrı, en üstün aşamada bulunan, bir özgürlüktür, kişinin varlığını biçimlendirir, temellendirir. Tanrı’yı kavramak için kişinin kendi benliğine inmesi, onu en ince ayrıntılarına değin bilmesi, kendi kendini anlaması gerekir. Çünkü kişi yalnız Tanrı dolayısıyla vardır, onu devindiren, düşündüren odur, “Tanrı insana kendi özünden daha yakındır”, diriliğin kaynağıdır. İnsamn Tanrı’yı bilmesinde yol gösterici tek etken sevgidir, felsefenin görevi bu sevgiyi açıklamaktır. Evren, salt güzellik olan, Tann’nın biçimlendirdiği bir varlıktır, işte sevgi ile varlık türlerinin temel nedeni de bu güzelliktir. Bundan dolayı salt güzellik yaptırıcı bir neden değil, kendi kendinin ereğidir, evren de bu ereğe ulaşmak için bir ilerlemedir.
Alışkanlık ve sevgi
Ravaisson’un üzerinde durduğu konulardan biri de De l’Habitude (Alışkanlık) adlı yapıtında incelediği sorunlardır. Ona göre alışkanlık “kazanılmış ikinci bir doğadır”, içgüdüyle arasında öz değil aşama ayrılığı vardır, içgüdüde, bilinçsiz diye nitelenebilecek, bir amaca yönelme vardır. Bu yönelme alışkanlığın oluşmasında etkilidir ancak tek neden değildir, çünkü alışkanlığın kaynağı bilinç ve istençle bağlantılı bir varlık alanıdır. Tinden doğan alışkanlık doğada ortaya çıkan eylem biçimine göre yürür. Bu durum, bilincin aydınlığında, içgüdüye bağlı yaşamın özüne doğru bir ilerlemedir. Ravaisson’a göre bu olayları kavramaya yardım eden ve bilinçten gelen bir sezgi vardır.
Ravaisson, geliştirdiği öğretiyle, Hıristiyanlık’ı tanrıbilim ve felsefenin temel sorunu olarak anlayan düşünürleri etkilemiş, özellikle 19.yy sonlan ve 20.yy başlarında ortaya çıkan dine dayalı kuramların öncüsü sayılmıştır. Sevgi, sezgi, bilinç, gerçeklik ve Tanrı konularındaki düşünceleri Sezgicilik, Varoluşçuluk, Gerçekçilik gibi akımların gelişmesine katkıda bulunmuştur.
YAPITLAR (başlıca): Essai sur metaphysique d’Aristote, 1837, (“Aristoteles Metafiziği Üstüne Deneme”); De l’Habitude, 1839, (Alışkanlık, 1946), Les fragments pbilo-soph’ıques de Hamilton, 1840, (“Hamilton Üstüne Felsefe Yazıları”); Rapport sur le stoicisme, 1851, (“Stoacılık Üstüne Çalışma”); La philosophie en France au XIX. sciecle, (“Fransa’da ya da 19. yy’da Felsefe”); Morale et metaphysi-que, 1893, (“Ahlak ve Metafizik”).
KAYNAKLAR: H.Bergson, La Pansee et le mouvant, 1934; G.Funke, Ravaisson’s Abhandlungen über Gemohn-heit, 1954.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi