Hz. İSA (1. yy) Kendisine kitap indirilen tektanrıcı peygamberlerin üçüncüsü, kendi adından kaynaklanan Hıristiyanlık’ m kurucusudur.
Hz. Isa’nın kişiliği konusunda Hıristiyan ve İslam kaynakları, birbiriyle bağdaşma olanağı bulunmayan, değişik görüşler ileri sürerler. Her iki kaynağın birleştiği nokta onun peygamber olduğudur.
Hıristiyan kaynaklarına göre Hz.İsa, Yahudi kralı Herod’un ölümünden önce 25 Aralık 5’te, Dionisios Exiguus’un bildirdiğine göre ise l’de doğmuştur. Başka kaynaklar, gene Hıristiyan anlayışına uygun olarak, Roma Takvimi’ne göre 754’te, Tiberius yönetiminin de 15.yılında Beytüllehem’de doğduğunu ileri sürerler. İsa Ocak 27’de vaftiz edilmiş, 7 Nisan 30’da ölmüştür.
Tevrat’ın (Eski Ahid) Yeremya bölümünde insanlığı kurtaracak bir kralın geleceğini bildiren sözleri Roma egemenliğinden kurtuluşun simgesi olarak yorumlayan Yahudi tanrıbilimcileri imparator Tiberius’un 15.yılmda, Yahudiler’e, müjdelenen bu kimsenin yakında dünyaya geleceğini yaymaya başlamışlardı. Bu kral David soyundan gelecekti. Bu söylentiyi yayanların başında gelen Vaftizci Yahya, Tiberius yönetiminin 15.yılında, beklenen kurtarıcının geldiğini açıkladı. Bu kurtarıcının anası, Yusuf’la (Jozef) nişanlı olan “Bakire Meryem”di. Meryem, kutsal ruhtan hamile kalmış ve çocuğunu bir ağılda doğurmuştu. Bu yeni doğan çocuğa İbrani dilinde “arınmış, kutlanmış” anlamında Maşiah (Mesih) adı verilirken onun bir peygamber olacağı inancı da yayılmaya başlamıştı. Bu söylentilerin hızla yayılması, halkın ilgisini büsbütün artırdı. Bunun üzerine Romalı yöneticiler ağır yasaklar koymaya başladılar.
“Son Akşam Yemeği”
İnanca göre Hz. İsa “göklerin çocuğu” olarak doğmuştur, onun başlıca görevi yeryüzünü baskıdan kurtarmak, insanları mutluluğa kavuşturmak, kardeşlik ve barış duyguları içinde yaşatmaktır. Romalı yöneticilerse Hz. İsa’nın yasalara karşı geldiğini, halkın inançlarını sarsacak girişimlerde bulunduğunu, Tanrı’nın oğlu olduğunu ileri sürerek din bakımından ağır bir suç işlediğini ve yargılanması gerektiğini öne sürünce Hz. İsa, toplantılarını gizli ve çok güvendiği kimselerin evlerinde düzenlemeye başladı. Genellikle “Son Akşam Yemeği” adıyla bilinen bir toplantıda kendisinin ele verileceğini, bu işi de yakın arkadaşlarından Jahuda’nm yapacağını açıklamış, yemekten sonra, çevresinde bulunan havarilerin ayaklarını yıkamış, onlara “bu benim gövdemdir” diyerek ekmeğini,
“bu benim kanimdir” diyerek de şarabını bölüştürmüştür. Kimi kaynaklara göre, sonraları “Hain Jahuda” diye anılan Jahuda Iskaryot, Hz. İsa’yı yakalatmıştır. Yargılandıktan sonra ölüm cezasına çarptırılarak Roma valisi Pontus Pilatus’a teslim edilmiştir. Vali, yargıyı kölelere uygulanan biçimiyle yerine getirme buyruğu vermiştir. Hz. İsa gerileceği haçı Golgotha tepesine dek sırtında taşımış, orada elleri, ayakları haça çivilenerek öldürülmüştür.
Hz. Isa’nın ölümü konusunda ileri sürülen savlar değişiktir. Kimine göre çarmıha gerilen o değil, ona çok benzeyen biridir. Kimine göre de Hz. İsa tanrısal bir varlık olduğundan, onun ölümü söz konusu değildir. Tanrı onu kendi katma almıştır. Kimi ise onun ölümünün gövdesel olduğunu, tanrısal bir töz olan ruhunun gerçek kaynağına dönmek üzere göğe çıktığını, günün birinde evrende barış, kardeşlik, mutluluk, esenlik sağlamak üzere yeniden geleceğini, tanrısal egemenliği gerçekleştireceğini ileri sürer.
Hz. İsa, otuz yaşım geçtikten sonra Kudüs’te, Celile’de halkla konuşmalar düzenleyerek tanrısal bir görevle yeryüzüne geldiğini, evrende tanrısal egemenliğin başladığını bildirmiştir (evangelios/Incil/müjde). Barış, insan sevgisi, yoksulluk, doğruluk, yürek armmışlığı, kendini Tanrı’ya adama gibi ilkeler öne sürmüş, “Tanrısal babamız nasılsa siz de öyle olun” buyruğu temel görüşünü oluşturmuştur.
Hz. Isa’nın geliştirdiği düşüncelerin toplanmasından oluşan dört kitap vardır. Bunlar da sıra ile Matta, Markos, Laka ve Yuhanna İncilleri’dir (Yeni Ahid). Yorumların değişik olmasına karşılık, Hz. Isa’nın peygamberliği, soyu, görevleri, nitelikleri, kurduğu dinin temel ilkeleri, onunla ilgili Tanrı-Kutsal Ruh-Oğul ya da Baba-Kutsal Ruh-Oğul üçlemesi konusunda kesin anlaşma sağlanmıştır. Hz. Isa’nın çevresinde toplanan ve “havari” diye anılan on iki arkadaşı, onun kişiliğinde gerçek mutluluğun (şalom) bulunduğuna inanmışlardı. Bunlar arasında onu ele veren Jahuda bile vardı. Hz. İsa düşüncelerini, ilkelerini, Tevrat ile ilgili açıklama ve yorumlarını bu on iki arkadaşına bildirerek, bunların onlar aracılığıyla yayılmasına olanak sağlamıştı.
Hıristiyan anlayışına göre Hz. İsa
Hıristiyan anlayışına göre İsa Tanrı’nın oğludur, anası “Bakire Meryem”dir, onun kişiliğinde tanrısal öz görünüş alanına çıkmıştır. Tanrısal söz (kelam) onda gövdeye dönüşmüş, bütün tarih onun varlığında toplanmıştır. Tanrı birdir, yaratıcıdır, önsüz-sonsuz-dur, yalnız Yahudi topluluğunun değil, bütün insanların Tanrısı’dır. Ölümden sonra yargılanma vardır, ruh ölümsüzdür, evren Tanrı’nın özgür istenciyle yoktan yaratılmıştır. İnsanın acılara katlanması, alçakgönüllü, erdemli, bilgili, yardımsever, barışsever, Tanrı’ya ve bütün soydaşlarına bağlı, saygılı olması gerekir. Kötülüğe iyilikle, katılığa yumuşaklıkla karşılık vermek olgunluktur, yüceliktir. “Yanağına tokat vurulduğunda ötekini de sen çevir”, “başkalarının hakkına saygılı ol”, “bir köyden başka bir köye geçerken ayaklarının toprağını kazı” gibi deyişler bu inancın kimi ilkelerini yansıtır. Hz. İsa’nın çevresinde toplanan, onun düşüncelerini yaymaya çalışan on iki arkadaşının, Taberiye Gölü dolaylarında yaşayan yoksul balıkçılar olması, Tanrı yoluna girecek kimselerin her türlü dünya varlığından, zenginlikten sıyrılmış bulunması gereğini simgeleyen bir örnek niteliğindedir.
“Kur’an”a göre Hz. İsa
İslam dinine göre Hz. İsa tanrısal kayra sonucu babasız doğmuştur. Anası Meryem’dir, bütün eksikliklerden arınmıştır, tanrısal sözdür (kelimetullah). Kuran’m bildirdiğine göre Meryem’in oğlu olan İsa Mesih, Tann’nm kitap indirdiği, insanları esenliğe, yeryüzünü düzene kavuşturmak için gönderdiği elçidir. O tanrısal sözdür, Tanrı onu bir ruh olarak Meryem’e bırakmıştır. Doğaüstü başarılar göstermesi tanrısal kayrayı kazanması sonucudur. Nitekim Kuran’ m “Maide” ve “Al-i İmran” surelerinde bildirildiğine göre Hz. İsa körlerin gözünü açmış, ağır hastaları sağlığa kavuşturmuş, ölüleri diriltmiş, çamurdan yaptığı bir başa can vermiştir. Bütün bu başarıların
kaynağı tanrısal güçtür ve Hz. İsa’ya verilmiştir. Gene Kuran’a göre Hz. İsa değil, ona benzeyen biri öldürülmüştür, Tanrı onu kendi katma almıştır. Kalkım gününden (kıyamet) önce gelecek, Deccal’in doğru yoldan çıkardığı insanları kurtarmaya çalışacak, Deccal’i öldürecektir. Kırk yıl kalacağı yeryüzünde bütün insanları Tanrı’nm buyurduğu doğruluk ve esenlik yoluna sokacak, ona karşı gelen ve İslam dinini benimsemeyenler öldürülecektir. Sonunda bütün insanlar Müslüman olacak, yeryüzünde mutluluk, egemenlik, barış ve kardeşlik duyguları içinde yaşama olanağı sağlanacaktır.
Kuran’dan kaynaklanan İslam anlayışının nitelediği Hz. İsa Tanrı’nm elçilikle görevlendirdiği, birtakım doğaüstü yetileri bulunan bir insandır, kuldur. Onun bütün üstünlükleri, başarıları tanrısal erkten kaynaklanır. Bu nedenle kendisine kitap indirilen bir peygamber olarak bilinmesi inanın koşullarından biridir.
Hz. İsa, tanrıbilim dışında edebiyat ve sanat alanlarında da geniş bir yer alır. İslam düşüncesinde ona verilen nitelikler, genellikle, gösterdiği doğaüstü başarılardan kaynaklanır. Özellikle evrenin diriltici gücü olarak tanımlanır. İslam şiirinde çiçeklerin açılışı, bitkilerin yeşerişi, baharla yeryüzünün yeni bir canlılık dönemine girişi gibi olayların anlatılışında Hz. İsa bir simge olarak kullanılmıştır. Tasavvufta Hz. İsa tanrısal söz olarak önemlidir. Varlık birliğini savunan tasavvuf anlayışına göre yalnız Hz. Isa değil, onun kişiliğinde bütün insanlar tanrısal bir tözle donatılmıştır. Onun tanrısal tin oluşu insan soyunu içerir.
Tanrıbilim, Hz. İsa’yı kutsal üçleme (Tanrı-Kutsal Ruh-Oğul) dolayısıyla ele alarak insanı, evreni ve yaratılış olayım açıklamaya çalışır. Ancak İslam tanrıbilimi, bu konuda, Hıristiyan görüşüne katılmaz ve üçlemeye karşı çıkar. Ona göre önemli olan Hz. İsa’nın kişiliğinde ortaya çıkan tanrısal tindir.
Hıristiyan sanatında resim ve yontunun temel konuları Hz. İsa’nın doğuşu, yaşamı, son akşam yemeği, çarmıha gerilişi, çarmıhtan indirilişi, göğe çıkışı, tanrısal tini, üçleme, vaftiz edilişi, konuşmaları (vaazlar), yakalanışı, gösterdiği olağanüstü başarıları ve havarileridir. Özellikle Orta Çağ Avrupa sanatının ortak konusu Hz. İsa’dır. Hıristiyanlık konusunu işleyen tarihlerin odağını Hz. İsa’nın yaşamı, kişiliği ve düşünceleri oluşturur.
Hıristiyan inancından kaynaklanan mezhep, tarikat gibi toplumsal kuramların ortaya çıkışında da başlıca neden Hz. İsa’dır. Onun düşüncelerini, kendine göre yorumlayan bu kuruluşların biri Papalık, öteki Patriklik olmak üzere iki büyük odakta toplandığı görülür. Bu odaklara bağlı daha alt düzeydeki kuruluşların sayısı birkaç yüz dolayındadır. Hz. İsa’nın evlenmemiş olmasından kaynaklanan başka bir Hıristiyan kuruluşu da manastırlardır. Kendini ona adayan, yaşamı boyunca evlenmemeyi, insanı diri tutacak nicelikle yiyip içmeyi, giyinmeyi ilke edinen kimselerin toplandıkları bu kuruluşlarda Hz. İsa yalnız peygamber değil, bir örnek insan durumundadır. Hz. Isa’nın kişiliğinden ve getirdiği inançtan kaynaklanan bu değişik kuruluşlar resim, yontu, mimarlık gibi sanatların gelişmesine büyük katkıda bulunmuşlardır.
• KAYNAKLAR: B. Cömert, Mitoloji ve İkonografi, 1980; E.Renan (çev.), İsa’nın Hayatı, 1945; Kuran; Yeni Ahit.