Japon Sineması
Batı sinema çevrelerince ancak 1950’lerde keşfedilen Japon sineması, Japonya’da oldukça erken gelişmiş sanayilerden biriydi. Sinemayı Lumiere ve Edison gösterilerini izleyerek tanıyan Japonlar kısa haberleri ve tiyatro oyunlarım görüntüleyen ilk filmlerini 1898’de çekmeye başlamışlardı. 20. yy başlarında kurulan stüdyolar, iki büyük kentte yoğunlaşıyordu. Tarihsel konulan işleyen ve Jidaygeki denen dönem filmleri Kyoto kentinde çekilirken, genday-geki adı verilen çağdaş konulu filmler Tokyo stüdyolarında gerçekleştiriliyordu. “Tarihsel”le “çağdaş” arasındaki sınır olarak da, Japonya’nın iktisadi ve kültürel alanlarda Batı’ya açıldığı Meiji döneminin başlangıcı olan 1868 yılı kabul edilmişti.
1920’lerde yeni bir sinemacı kuşağı, sinemayı tiyatro etkisinden kurtarma çabasına girişti. Önceleri geleneksel tiyatrolar, popüler Kabuki ve klasik No tiyatrosu, daha sonra da Batı türü şin-geki, sinemayı derinden etkilemişti. Oyama adı verilen, kadın rollerine çıkan erkek oyuncular ve özellikle sessiz sinema döneminin film anlatıcıları olan yerel benşi’ler zamanla ortadan kalktı. Bu arada, 1923’teki büyük deprem sinema sanayiine de önemli ölçüde zarar vermiş, üretimin bir süre durması yabancı film ithalini hızlandırmıştı, izleyicinin sinema anlayışının değişmesi ve film yapımcılarının yeni yollar aramak zorunda kalmaları sonucu, orta sınıfların yaşamlarını konu alan, şomin-geki denen yeni bir tür gelişti; Kenji Mizoguçi, Yasujiro Ozu, Teynosuke Kinugasa, Heynosuke Goşo gibi adlar, dönemin önemli film yönetmenleri olarak dikkat çektiler. SSCB’li yönetmen Ayzenştayn ve Pudovkin’in de etkisiyle, yeni sinema teknikleri Japon sinemasına aktarılıyor, sinema dili gelişiyordu.
Militarizmin güçlendiği 1930’larda ve II. Dünya Savaşı yıllarında, propaganda filmleri öncelik kazandı. Toplumsal eleştiri taşıyan filmlere ağır bir sansür uygulandı, işgal sırasında ise, Japon tarihini konu alan filmler yasaklanıyor, piyasayı Amerikan filmleri dolduruyordu. Bu filmlerin getirdiği yeni etkilerle ve işgal döneminin ardından sinema sanayiinin yeniden canlanmasıyla, film üretimi hızla arttı.
1950’lerde Kurosava’nın yapıtlarıyla farkedilen Japon sineması, yine bu dönemde, beş yüzü aşan yıllık üretimiyle dünyanın en çok film yapan sanayii oldu. Dış piyasaya açılan ve giderek kendini kabul ettiren ülke sineması içinde, Kurosava, Mizoguçi ve Ozu’nun ardından, Kon Içikava, MasakiKobayaşi, Nagisa Oşima gibi önemli yönetmenler dünya çapında ün kazandılar.
Japon sinemasında 1960’larda başlayan durgunluk, 1970’lerde tam bir bunalıma dönüştü. Televizyonun rekabeti büyük film şirketlerini art arda iflasa götürürken, bazı yapımcılar da bunalımı atlatabilmek için seks filmlerine yöneldiler. 1972’de sinema izleyicisi, 1958 düzeyinin altıda birine düşmüş, 1975’te ise çoğu Amerikan yapımı olan yabancı filmlerin piyasadaki payı ilk kez yüzde elliye ulaşmıştı. 1980’lerde yeniden canlılık kazanan Japon sineması, bugün özgün, ulusal bir sinema olarak ilgi toplamaktadır.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi