19. yy Fransız Gerçekçi Romanında Anlatım Kaygıları
19.yy’da ilk önemli adımları Stendhal, Merime e ve Balzac tarafından atılıp geliştirilen, Champfleury (1821-1889) ve Duranty gibi pazarlarca aşırı boyutlara vardırılan gerçekçi roman anlayışı, çeşitli açılardan, Fransız edebiyatının önemli bir dönemini belgeler. Bir yandan toplumsal olayları, öte yandan da bu olaylarda yer alan insanların davranışlarını ve insanın temel özelliklerini, bilimselliğe yakın bir gözlemcilik, resmi tutanaklarda görülebilecek bir kesinlik ve çarpıcı bir yansızlıkla aktarmayı amaç edinen Gerçekçiler, sanat yapıtına özgü güzellik kavramını ve kökenini bireysel deyişlerdeki ayrılıklardan alan özgünlükleri de göz ardı etmemişlerdir. Dahası, günümüzde de değerlerinden hiçbir şey yitirmeyen Balzac, Flaubert gibi yazarlar, edebiyat dünyasındaki ölümsüzlüklerini, Gerçekçiliksin “nüfus kayıtlarının kuruluğuyla yarışma” ilkesine sıkı sıkıya bağlı kaldıkları için değil, yapıtlarındaki kurguyu sanatsal bir beceriyle oluşturdukları için elde etmişlerdir.
Romantizm’de aklın yerini duygu alır. Doğa da insan duyarlığını geliştiren bir etken olarak görülür. Ancak, özellikle son dönem Romantiklerimde, duyguya önem verme, sanatçıyı kendi içine kapanmaya değil, tam tersine, insanlara açılmaya yöneltir. Bu yöneliş, toplum dışına itilmiş insanların, düşmüş kadınların, suçluların yaşamlarının incelenmesine neden olmuştur. Gerçekçilik de, başka etkenlerin yanı sıra, büyük ölçüde Romantizm ’in bu yeni uygulamasından kaynaklanır. Son dönem Romantizm’inin toplumsal sorunları ele almaya yönelen dönüşümünden ortaya çıkan Gerçekçilik birçok yazarın, hem benimsedikleri bu yeni akımın, hem de ondan önceki Romantik akımın yöntemlerini kullanmasına yol açmıştır. Kendilerini katı bir gerçekçilik anlayışıyla sınırlayan, bu nedenle de adları yalnızca edebiyat tarihlerinde kalan yazarlar dışında, tüm gerçekçi romancılarda dengeli bir kurgu ve özgün bir deyişe ulaşma kaygısı egemendir. Örneğin, Ro-mantizm’den kalma etkilere karşın Gerçekçilik akımının en büyük ustası sayılan Flaubert, yapıtlarında deyişsel özelliklere aşırı bir özen göstermiştir.
Yüzyılının “nabzını tutup, ” yaşadığı çağın temel özelliğini belirleme savında ve çabasında olan Balzac ise yalnızca insanla ilgilenmiş, insan dışında kalan konuların dökümünü yapmakla yetinmiştir. Balzac’ın anlatımı ancak temel amacını oluşturan toplumsal ilişkiler ve insanın bu ilişkiler içindeki konumunu saptamanın ağır bastığı bölümlerde belirgin bir çarpıcılık ve akıcılık kazanır.
Gerçekçi roman, gözlemcilik, toplum insan ilişkilerini tanımlama, insanın çevre koşullarının etkisiyle geçirdiği dönüşümlerin incelenmesi gibi ilkelere dayandığından, bir bakış açısına göre anlatım sorunlarını, deyişsel yenilik arayışlarını dışlar gibi görünürse de en çarpıcı ve ölümsüz örneklerini sanatsal değerleri ağır basan usta yazarlara borçludur.
Tarihe ilişkin konularla uğraştıktan sonra edebiyata yönelen ve roman yazmaya koyulan Goncourt Kardeşler,*gerçekçi yazar niteliğini, tarihsel araştırma yöntemlerindeki kesinliği romana uygulayarak elde etmişlerdir. Yapıtlarındaki ana özelliklerle,konulan ele alış biçimleriyle Zola’ya* yaklaşan Goncourt Kardeşler doğalcı (natüralist) romanın aşırılıklarından ve bu akımın olgucu felsefeden çok etkilenmesi nedeniyle yazmsallıktan uzaklaşmasından kaygılandıklan için, kendi düşüncelerine uygun bir doğrultu benimsemişlerdir.
Toplumun yapısal özelliklerini ve insanın belli koşullar içindeki davranışlarını belirleme uğraşı içindeki gerçekçi romancıların hemen hemen tümünde görülebilen ortak kaygı, yalnızca “gerçeği” yakalamak ve kendilerinden hiçbir şey katmadan, yansız bir tanık gibi okura iletmektir. Toplumun ya da insanın gerçeğini kolay ve etkili bir biçimde aktarmada da “deyişsel özellikler” önemli bir işlev üstlenmiştir. Bu özelliklerin tüm gerçekçi romanlarda görülebilen ortak noktaları ise yalınlık, açıklık ve yazmsallığı elden bırakmayan, dolambaçlı yollara sapmayan duru bir anlatımdır.
Yazınsal kaygılardan kurtulamayan gerçekçi yazarlar, belirli bir dönemi, insanları ve toplumsal özellikleriyle yansıtmaya çalışırken yer yer yaşanmış olayları da yapıtlarına katmışlardır. Ancak bu yazarlardan Daudet* dışında
hiçbiri, belki de Romantizm’e karşı gösterilen bir tepkiden, anlatımlarında coşku öğesine kesinlikle yer vermemiştir. Gerçekçi yazarlar içinde özellikle Flaubert, kişiliğini ve ruhsal yapısını yansıtan öğelerin romanlarını etkilememesi için büyük özen göstermiştir.
19. yy Fransız gerçekçi romanının en önemli özelliklerinden biri de romanın öteki türler karşısında bir üstünlük elde etmesi için büyük bir çaba gösterilmesidir. Bunu gerçekleştirmek için yoğun emek ha-cayan Gerçekçiler arasında Flaubert, edebiyatı. ‘sal bir uğraş olarak görerek yaşamını ona adamış, kendini tüketircesine çalışarak sözcük ve cümlelerle roman kahramanlarıyla amansız bir savaşa girişmiştir. Flaubert’in dışında Stendhal gibi başka yazarlar da, değişik çalışma yöntemleri benimsemelerine karşın usta anlatımlarıyla göze batmışlar, romanın sevilmesine katkıda bulunmuşlardır. Stendhal, Flaubert’in aşırı titizliğinin tersine, yinelenen sözcüklerle dolu, bozuk cümlelerle “çala kalem” yazarak etkili bir yazar olmayı başarmıştır. Belki de yazarlığa özenmeyişiyle çağdaş edebiyat anlayışına yakın bir yöntem bulmuş, okurla arasında engel oluşturabilecek “yazınsallığı ” yok ederek, dolaysız ve etkili bir anlatımla ölümsüzlüğe kavuşmuştur.
19. yy Fransız gerçekçi romanındaki anlatım özelliklerine ilişkin ilerici yanlar, bu sanat akımının kuramsal boyutlarını aşarak 20. yy romanının oluşmasında büyük bir rol oynamıştır.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi