Azla Yetinme
İnsan bir tutku varlığıdır, isteklerinin sonu yoktur. Bu nedenle insanın yeryüzünde mutlu bir yaşam sürmesi olanaksızdır. Oysa mutluluk içinde yaşama kişinin elindedir. Kişi istencini, usunu kullanarak, bütün tutkularının önüne geçerse mutlu yaşama koşullarını bulur. Bu koşulların en önemlisi “azla yetinme”dir. Doğa insana yaşamını sürdürecek bütün gereçleri vermiştir, insanın bunlara yenilerini katması yalnız gereksiz değil, tutkuların doğmasına olanak sağladığından, yıkıcıdır. Bu nedenle, yaşamın doğal düzenini değiştirebilecek nitelik taşıyan her türlü girişimden kaçınmak gerekir.
Azla yetinme, kişinin doğal gereksinimlerini ortadan kaldırmak, sağlığını sarsacak nitelikte bir yaşama biçimini benimsemek anlamına gelmez. Gerçekte, azla yetinmek, doğaya uymak, onun gösterdiği yaşam çizgisi üzerinde yürümektir. Kişinin azla yetinebilmesi, istencini bütün yaşamı süresince egemen kılmasına bağlıdır. Mutluluk istencin denetimi altına girmekle sağlanır.
Diogenes’in ileri sürdüğü bu yaşama biçimi, daha önce, iki karşıt kuram ortaya atan Antistheness’ ile Aristippos ’tan kaynaklanır. Özellikle Antisthenes’e yaklaşır. Orta Çağ’ıtı başlarında, özellikle Hıristiyanlık ile ondan altı yüzyıl sonra ortaya çıkan İslam dini gibi tektanrıcı dinlerde, azla yetinme yeni bir anlam kazanarak bir mutluluk kuralı sayılmıştır. Bu iki dinde pek yaygın olan “kanaat”, “riyazet”, “çile” gibi tutkular, doğal eğilimleri engellemeye yönelik uygulamalar, yaşamı küçümseme, iyelik (mülkiyet) düşüncesini geçersiz sayma türünden görüşler ilk Çağ’dan kaynaklanır, ilk Çağ felsefesinde bir bilgelik, erdem ve istenç egemenliği sayılan azla yetinme, tektanrıcı dinlerde bir inanç kuralına dönüşmüş, olgunlaşma yöntemi sayılmıştır. Içekapanışı, yeryüzü mutluluğunu küçümseyişi ilke edinen bütün tarikatlarda bu ilk Çağ felsefesinin etkisi vardır. Bu etki, doğrudan ilk Çağ kaynaklarının incelenmesinden değil, gelenekleşmiş bir yaşama biçimi dolayısıyladır.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi