DİOGENES [Sinoplu] (İÖ 411-323) Anadolulu filozof. Sokratesçi Kynik Okul’un öncülerindendir.
Sinop’ta doğdu, sonradan yerleştiği Korinth’te öldü. Yaşamı konusunda ayrıntılı bilgi yoktur. Onunla ilgili bilgileri veren kaynaklar da birbirini tutmamaktadır. Diogenes Leartius’un bildirdiğine göre, babası Hikesias kalp para bastırmakla geçinen bir kimseymiş, önceleri oğlu Diogenes’i de bu işe alıştır-mış.Olay ortaya çıkınca,Diogenes yurdundan kaçarak Korinth’e gitmiş, Bir süre işsiz güçsüz dolaşmış, sonra Atina’ya giderek, Kynik Okul’un kurucusu Antisthenes’in öğrencisi olmak istemiş, Antisthenes de onu bir değnekle kovmaya kalkmış. Diogenes, bunun üzerine, Antisthenes’e: “Vur, yalnız, beni kovmaya yetecek sağlamlıkta odun bulamayacaksın, ben de böylece senin yanında kalıp konuşmalarını dinleyeceğim” demiş.
Diogenes’in, Atina’da kaç yıl kaldığı, Antisthe-nes’in konuşmalarını kaç yıl dinlediği kesinlikle bilinmiyor. Öte yandan, Diogenes’ten yazılı bir yapıt da kalmamıştır. Bütün bilinenler Diogenes Laertius’ un Diokles’e dayanarak yaptığı aktarmalardan kaynaklanmaktadır. Bu aktarmalardan anlaşıldığına göre, Diogenes düşüncelerinin uyandırdığı tepki yüzünden, gittiği yerlerde iyi karşılanmayan bir kişi olarak tanınmıştır. Yoksulluk içinde yaşayan Diogenes, bir gün Atina sokaklarında dolaşırken, büyük bir farenin, varlıklı bir Atinah’nın konağına girdiğini görünce, çevresindekilere dönerek, yüksek sesle: “Bakın, bir sıçan bile Atinalılar’ın sofrasında karnını doyurabiliyor da bana bir dilim ekmek veren olmuyor” demiş.
“gölge etme başka iyilik istemem ”
Onunla ilgili söylentiler arasında kişiliğini, yaşama anlayışını açıklamak bakımından, üçü çok yaygın ve ilginçtir. Birinci söylentiye göre, Diogenes her türlü gösterişten uzak kalmış, büyükçe bir küpün içinde yaşamayı yeğlemiş. Kendisine yapılan bütün yardımları, sunulan yemekleri geri çevirmiş, ikinci söylenti, onun ününü duyan İskender’in Atina’ya geldiğinde kendisine ne gibi bir yardımı, iyiliği dokunabileceğini sorması ve Diogenes’ten “güneşimin önünde durup bana gölge etme, başka bir iyilik istemem” karşılığını almasıdır. Üçüncü söylenti de, Diogenes’in Atina sokaklarında, gündüzleri fenerle dolaşması, kendisine neden fenerle dolaştığını soranlara “adam arıyorum” demesidir. Bu söylentiler, tarih bakımından, gerçek olmasa bile, Diogenes’in görüşlerinin yorumlanış biçimine ışık tutmaktadır.
Diogenes’in felsefeye yaklaşımında biri içinde yaşadığı toplum düzeni, öteki de çağının yaygın olan ve Antisthenes’ten kaynaklanan felsefe anlayışı olmak üzere iki temel etki vardır. Diogenes, bu iki kaynaktan yola çıkarak, bütün düşüncelerini, yaşam anlayışının odağını oluşturan ahlak sorunları üzerinde yoğunlaştırmiştır. Ona göre ahlak bir davranış ilkesidir, yaşama yön veren bir kurallar toplamıdır. Bu ahlakın ereği de bireyin mutluluğudur.
Birey toplumu oluşturan temel varlıktır. Bu nedenle bireyin mutluluğu toplumun mutluluğundan önce gelir.Toplum bireyin üstünde bir varlık değildir.
Birey, belli bir toplumun üyesi, belli sınırlarla çevrilmiş bir toprak bölümü üzerinde yaşayan kişi değil, bütün yeryüzünün yurttaşıdır. Yeryüzünü bölümlere ayırmak, ayrı ayrı yurtlar oluşturmak doğaya aykırıdır. Bu nedenle yeryüzü bütün bireyler için ortak bir devlet niteliğindedir. Bu ortak devlette bütün nesneler da ortaktır.
Yaşam ve doğaya uymak
Diogenes’e göre evlilik, iyelik (mülkiyet), aile doğal değildir, doğaya aykırı kurumlardır. Doğaya aykırı olan bu kurumların bağlı bulundukları dinler, dinlerle oluşturulan topluluklar, tapmaklar, onları yöneten yasalar bireyin tinini olgunlaşmaktan alıkoyan Bu nedenle, bireyin, bu kurumlara karşı çıkması, onlara uymaması gerekir. En iyi yaşama biçimi doğaya uymaktır. Doğa, bireye, hangi koşullara uyarak yaşaması gerektiğini gösterir. Doğada tutku, istek, aşırılık, dengesizlik gibi tini olumsuz eylemlere sürükleyen durumlar yoktur. Bu olumsuz durumları tanımak için, önce, doğayı öğrenmek gereklidir. Doğada bütün insanlar birbirinin dostudur. Gönül birliğine, barışseverliğe dayanan bu dostluk senlik-benlik çekişmelerini ortadan kaldırır,“dostlar arasında her nesnenin ortak” olduğu görüşünü geliştirir.
Diogenes’in ileri sürdüğü yaşam anlayışına göre “dostluk” bilge kişilerin işidir. Bilge kişi ise “yeryüzü yurttaşı “olduğunu bilen bu yeryüzünde gereksinme duyulan bütün nesnelerin ortaklaşa kullanılması gereğini kavrayan kimsedir. Ancak, yeryüzü yurttaşı olduğunu bilmek, bütün nesnelerden ortaklaşa yararlanmanın gereğine inanmak yetmez, bunu yaşama uygulamak gerekir. Bilge kişinin düşüncesiyle eylemleri arasında bir uyum vardır. Bilge kışı, bu uyumu sağladığından, tanrısal bir varlıktır, “Tanrıların dostu” dur. Bilge kişinin başka bir özelliği de erdemli olmasıdır. Onun yaşamında başlıca yol gösterici ışık erdemdir.
Azla yetinmek
Erdem konusunda ileri sürülen görüşlere yeni bir yorum getiren Diogenes’e göre “erdem doğaya uygun yaşamaktır.” Doğaya uyan kişide tutku, aşırı istek, ölçüsüzlük, gösteriş, kendini beğenmişlik yoktur. Bu özelliği dolayısıyla erdem bilgeliktir, bilgelik erdemdir. Erdemli kişi bütün tutkulardan, aşırılıklardan uzak kalmayı bilendir, azla yetinendir. Azla yetinmek için, kişinin, bütün davranışlarında bilincini ve usunu egemen kılması, duygularının etkisi altında kalmaması gereklidir. Usla duygu, bilinçle tutku bir arada olamaz, biri ötekini gereksiz kılar.
Sokrates’in düşüncelerinden kaynaklanan Kynik Okul’un görüşleri erdem, bilinç, us, bilgelik, mutluluk gibi kavramlara geniş yorumlar getirmez. Bu kavramları, belli bir anlam odağında yoğunlaştırır, bir bütünün öğeleri olarak anlar. Diogenes de böyle bir anlayışı benimsemiştir. Us, bilinç, bilgelik ve erdem arasında bir bağlantı kurmuş, daha sonra bu bağlantıyı bireyin mutluluğu için gerekli saymıştır. Ona göre mutluluk ancak birey için söz konusudur. Bireyin mutluluğu da istencini, usunu yeterince kullanmasına dayanır, istenç ve us bütün duygusal eğilimleri önler, denetim altma alır. Denetim altına alınamayan bir eğilim bireyin özgürlüğünü de ortadan kaldırır. Özgürlüğü ortadan kalkan bir bireyin bilge olması söz konusu edilemez.
Kynik Okul’un Antisthenes’in öne sürdüğü yaşama kurallarına göre biçimlenen bütün görüşlerini benimseyen Diogenes bilgiyi ruhun olgunlaşmasını sağlayan bir varlık diye anlar. Ruhun olgunlaşması bütün tutkulardan arınmasıyla sağlanır. Bilgi de tutkunun, kaçınılması gereken davranış ve eğilimlerin ne olduğunu ortaya koyar.
Kynik Okul’un estetik konusundaki görüşleri de yaşama anlayışlarıyla bağlantılıdır. Azla yetinmeyi, tutkulardan kaçınmayı ilke edinen Kynik Okul’a ağlı Diogenes’e göre estetik gereksizdir. Bu gereksizlik, onun, güzeli konu edinmesi yüzündendir. Güzellik de gösteriş ve zenginlik gibi duygusal eğilimleri geliştiren, erdeme aykırı olan bir niteliktir. Ruh olgunluğuna ulaşmış, bilgece yaşamayı ilke edinmiş bir kimse için güzellik küçültücü bir durumdur. Gerçek güzellik alçakgönüllülüktür, erdemli olmak ve doğaya uymaktır.
Diogenes’ten aktarılan kimi açıklamalarda, onun, Tanrılara inandığı öne sürülür. Özellikle “bilge tanrısal bir varlıktır” önermesinde görülen “Tanrı” sözcüğü onun böyle bir kam taşıdığının kanıtı sayılır. Ancak, Diogenes de, hocası Antisthenes ve öteki Kynikler gibi “Tanrılar” sözcüğünden bir Tanrı’nın varolduğu anlamını çıkarır. Bu konuda Tekçilikken yanadır, bağlı bulunduğu düşünce akımı böyle olmasını gerektirir. Bu Tanrı da doğa bütününden ayrı değildir.
Diogenes’ten yazılı yapıt kalmamasına karşın, etkisi çağlar boyunca sürmüş, Kynik Okul içinde adı birtakım söylencelere karışarak yayılan başlıca kişi olmuştur. Özellikle benimsediği yaşama biçimi, kendinden sonra gelenler üzerinde, uzun süre etkili olmuş, yeni yorumlara yol açmıştır.
İslam düşüncesinde Diogenes’in öncülük ettiği vaşam anlayışına “kelbiyyun” adı verilmiştir. Kynos sözcüğünün Arapça’ya çevrilişi olan “kelbiyyun” yaşamı küçümseme, her türlü gösterişten uzak kalma, toplumun benimsediği bütün ahlak ilkelerine karşı direnme anlamına gelir. Diogenes’in düşünceleri, Stoa’yı, İslam felsefesinde de özellikle özdekçiliğe yönelik akımlarla Yeni Platonculuk’tan kaynaklanan tasavvufu etkilemiştir. Tasavvufta azla yetinme, her türlü gösterişten ve zenginleşme eğiliminden uzak kalma, toplum işlerine karışmama, tutkulardan arınma gibi durumlar Diogenes’in geliştirdiği yaşam anlayışından kaynaklanır. İslam dininin ortaya çıkışından sonra Arapça’ya çevrilen Yunanca felsefe yapıtları ve onlarla ilgili yorumlar bir yandan yazın, bir yandan da gelenekleşen davranışlar aracılığıyla geniş bir alana yayılıp tanınmıştır. Tasavvufun özünü oluşturan bu alçakgönüllüce yaşama biçimi genellikle Anadolu’da benimsenmiş. Alevi ve Hurufi tarikatlarını etkilemiştir. Bu etki, yazılı kaynaklardan yararlanma yoluyla olmamıştır.
• KAYNAKLAR: De Crimaldi, La Vıta Di. Diogene Cenico, 1777; Diogenes Laertius, Leben und Meinungen berühmter Philosopben, 1967; F.Sayre, The Greek Cy-nics, 1948.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi