EURİPİDES (İÖ 484-406) Atinalı şair. Tragedyalarında yaşadığı dönemin sorunlarına eleştirel bir biçimde yaklaşmış, kişilerinin, özellikle kadın kahramanlarının davranışlarının ruhsal nedenlerini ele almıştır.
Atina yakınlarında doğdu. Yaşamı konusunda güvenilir bir kaynak sayılan Philokhoros’a göre babası Mnesarkhos (ya da Mnesarkhides) tüccar, annesi Kleito ise soylu bir ailedendi. Gençliğinde iyi bir atlet olarak yarışmalarda ödül kazandığı, bundan başka bir süre de resimle uğraştığı bilinmektedir, ilk kez İÖ 455’te yirmi dokuz yaşındayken Peliad.es (“Pelias’m Kızları”) adlı, bugün kayıp olan üçlüsüyle Büyük Dionysia Bayramı’nda yarışmalara katılmaya hak kazandı. İlk birincilik ödülünü bugün adı bilinmeyen bir oyunuyla İÖ 442’de aldı. Doksan iki oyun yazmış ve sahneye koymuş olmasına karşın, yaşamı boyunca yalnızca beş kez birincilikle ödüllendirilmesi, oyunlarının ilgi görseler de kamuoyunca onaylanmadıkları konusundaki görüşü destekler. Zamanın ünlü komedya şairi Aristophanes’in birçok oyununda yergi ve alaya hedef olması da Euripides’in tragedyalarının Atinalılarca kolay benimsenemediğine kanıt sayılır.
Çağı içindeki yeri
Euripides her Atinalı erkek yurttaş gibi altmış yaşma değin askerlik görevini sürdürmüş ama, Aiskhylos ve Sophokles’den farklı olarak, yaşamı boyunca herhangi bir kamu görevinde bulunmamıştır. Yaşlandıkça Atina’ya küskünlüğü artan şair, İÖ 408’de Makedonya Kralı Arkhelaos’un çağrısı üzerine Atina’ dan ayrılarak Makedonya’ya gitmiş ve yaşamının son iki yılını orada geçirmiştir. Üç oğlundan birinin şair olduğu, babasının ölümünden sonra, onun son oyunlarından Bakhai’yı (Bakkhalar) sahneye koyduğu bilinir.
Euripides’in gençliği Atina’nın kültür yaşamında önemli bir döneme rastlar. İÖ ö.yy’da, Anadolu’nun İzmir dolaylan olan İonia bölgesinde doğa bilginlerinin geliştirdikleri felsefe akımı, bu yöre Pers egemenliğine girip de, birçok düşünür özellikle Atina’ya göç edince, Yunanistan’da etkili olur. İÖ 5.yy’m ikinci yarısında güçlenen Sofizm akımı da bu düşün etkinliğinin ilginç bir uzantısıdır. Özellikle İÖ 431-404 arasındaki Peloponez Savaşı’nın yarattığı çalkantılı ortamda hız kazanan bu akımın öncüleri, sofist adıyla tanınırlar. Sofistler, İonialı düşünürlerin doğayı gözlerken ve incelerken kullandıkları akılcı yöntemi insana ilişkin etkinliklere yöneltmişler, ücret karşılığında verdikleri derslerde Atinalı gençleri, özellikle demokrasi yönetiminin gerektirdiği siyasal-toplumsal yaşama hazırlarken, düşünme ve konuşma (tartışma) ; sanatını öğretmişlerdir. Aynı zamanda “doğa” ile “töre” arasındaki ayrımı vurgulamışlar, görecilik ve şüphecilik ilkeleri ışığında geleneksel din ve ahlak değerlerini sorgulamışlardır.
Euripides önce, İÖ 460’da İonia’mn Klazomenai kentinden Atina’ya gelen doğa bilgini ve düşünür Anaksagoras’ın öğrencisi olmuş, daha sonra da dil ve felsefe alanında sofistlerin en ünlülerinden olan Prota-goras ile dostluk kurmuştur. Daha başka birçok sofistin de öğretisinden etkilenen Euripides’in kendisinden on beş yaş genç olan Sokrates ile (tanışıklığı kesin olmamakla birlikte, zamanın komedyalarından kalan bir parçada “Sokrates’in hazırlamış olduğu ateşi Euripides’in tutuşturduğu” yazılıdır. Yaşamıyla ilgili eski bir kaynakta Euripides’in felsefeden uzaklaşması, hocaları Anaksagoras ve Protagoras’m düşünce ve yazılarından ötürü dinsizlikle suçlanarak mahkûm edilmelerine ve Atina’dan kaçmak zorunda kalmalarına bağlanır. Nedeni ve tarihi kesin olmamakla birlikte Euripides’in de Atina’nın ünlü demagoglarından Kleon tarafından dinsizlikle suçlanıp kovuşturmaya uğraması, tutum ve düşüncesi kuşkuyla karşılanan Atinalı ilerici aydınlardan olduğunun bir kanıtıdır.
Çok sayıda düşman kazanmış, çoğunlukla yalnızlığı yeğleyerek yaşamıştır. Bununla birlikte bir tragedya şairi olarak veriminden [kaybetmemiş, İÖ 455’ten başlayarak yılda yaklaşık dört oyun yazmış, bunlarla tragedya yarışmalarına katılmaktan çekinmemiştir.
Euripides’in oyunlarına konu olarak seçtiği söylenceler kadar bunları işleyiş biçimi de çeşitlilik gösterir. Bu nedenle yapıtları arasında tür açısından bazı ayrılıklar vardır. Oynanış tarihi bilinmemekle birlikte ilk yapıtlarından sayılan Kyklops, satyr oyunu olarak bilinen türün bu güne kalmış tek eksiksiz örneğidir.Bütün satyr oyunları gibi yapısı bir tragedyanınkinin eşi olan Kyklops’ta koro, yarı teke, yarı insan olarak düşünülen satyr’lerden oluşur. Türüne uygun olarak düşsel ve cinsel öğeler, zaman zaman da kaba güldürü öğeleri içerir.
İlk oyunu
Euripides’in oynanış tarihi kesin olarak bilinen ilk oyunu Alkestis (İÖ 439) Büyük Dionysia Bayra-mı’ndaki yarışmalarda üç tragedyadan sonra oynanması beklenen eğlendirici satyr oyununun yerini almak üzere yazılmış bir yapıttır. Oyunda Kral Admetos, kendi yerine ölecek bir yakınını bulursa, eceli geldiği halde ölümden kurtulacaktır. Annesi ve babası onun yerine ölmeyi kabul etmemişler, karısı Alkestis ise yaşamını kocası uğruna feda etmiştir. Ölü evine sarhoş olarak gelen yarı tanrı Herakles’in ölümle görüşmesi ve kaburgalarını kırmak pahasına Alkestis’i onun elinden kurtarması, satyr oyunlarında rastlanan türden gülünç bir durumdur. Oyuna derinlik kazandıran özellik ise, Alkestis’in soylu özverisine karşılık, kocası Admetos’un güçsüzlüğünün ve bencilliğinin sergilenmesidir. Euripides’in birçok oyununda olduğu gibi burada da oyunun romantik sayılabilecek özellikleri, kişilerin davranış nedenlerinin acımasızca irdelenmesine engel olmaz.
Medeia
İÖ 431’de oynandığı bilinen Medeia ve İÖ 428’de birincilik ödülü kazanan Hippolytos ise tüm öğeleriyle tragedya türünden olup, Eski Yunan tiyatro sanatının en güçlü örneklerinden sayılagelmişler-dir. Her iki oyun da, kadın kahramanlarının, sevdikleri erkeklerde karşılık bulamayan tutkuları üstüne kuruludur. Medeia’da bir karı koca ilişkisi bağlamında işlenen bu tutku, çılgınlığa varan bir öfkeye ve öç alma hırsına dönüşür. Medeia, kendini Korinthos kralının kızı uğruna bırakan kocası İason’dan öcünü alabilmek için, onun yeni evlendiği genç kadını zehirli bir giysiyle öldürmekle kalmaz, İason’dan doğurduğu iki öz oğlunun da canına kıyar. Tragedyanın özünde yatan ve Euripides’in özellikle vurguladığı çatışma, Medeia-İason arasında geçen iki uzun tartışmada ve Korinthoslu kadınlardan kurulu koronun söylediği bazı şarkılarda tüm yalınlığıyla dile getirilen kadın erkek eşitsizliğidir. Euripides, Medeia’yı kadının İÖ 5.yy Yunan toplumundaki ezilmişliğine meydan okuyabilecek bir sözcü olarak kullanmıştır.
Hippolytos
Hippolytos’ta ise Euripides’in yarattığı kadın kahraman Phaidra, tragedyanın olaylar düzeni içinde etkin değil, edilgin durumdadır. Phaidra, kendisini bekâret tanrıçası Artemis’e adamış olan üvey oğlu genç Hippolytos’a cinsel bir tutkuyla bağlanmış, qncak duygularını açıklamayı onuruna yedirememiş ve üzüntüsünden kendini açlığa mahkûm etmiştir. Bu sırrı öğrenen dadısı, durumu Hippolytos’a açınca, genç adam hem dadıyı, hem Phaidra’yı aşağılayan acı bir konuşma yapar ve onları, olayı babası Theseus’a anlatmakla tehdit eder. Bu konuşmayı duyan Phaidra onurunu korumak için tek çözümü ölümde bulur. Ancak kendini asmadan önce kocası Theseus’a bıraktığı mektupta Hippolytos’un sarkıntılığına uğradığı için öldüğünü yazar. Babası Theseus tarafından lanetlenerek sürgüne gönderilen Hippolytos da, lanet gereği, atlarının ayakları altında çiğnenerek ölür. Medeia gibi güçlü ve etkin olmamasına karşın Phaidra da, aşağılanmış olmanın öcünü Hippolytos’tan almayı başarmıştır. Hippolytos’un Phaidra’yı suçladığı ve ona duyduğu tiksintiyi açıkladığı uzun konuşma ise, yalnızca Phaidra’yı değil, genel olarak kadınları aşağılayan bir tutumu yansıtır. Bu konuşma, Euripides’in Medeia’d a duyurduğu kadın sorununun öbür yanını, özellikle bir erkeğin bakış açısından aydınlatması bakımından ilginçtir. Ancak, her iki oyunda da yarattığı kadın kahramanlar gerek Atina toplumu, gerek daha sonraki eleştirmenler tarafından yanlış değerlendirilmiş ve Euripides’in bir kadın düşmanı olarak tanınmasına yol açmıştır.
Troyalı Kadınlar
İÖ 423’ten önce yazılmış olduğu düşünülen < Hekabe ve İÖ 415’te oynandığı bilinen Troades (“Troyalı Kadınlar”) adlı tragedyalarında Euripides’ in işlediği konu Troya Savaşı’dır. Bu savaş tragedyalarında başrolleri yine kadın kahramanlara vermekle kalmamış, savaşın hem kazananlar, hem yenilenler ve tutsak düşenler üstündeki yıkıcı etkilerini, neden olduğu ruhsal ve fiziksel acıları da sergilemiştir. Atina’nın, aralıklarla yirmi yedi yıl süren Peloponez Savaşı’ndan edindiği deneyimleri en düşündürücü yanlarıyla ortaya koymuştur. Özellikle Troades’te,
İÖ 416’da Atina kuvvetlerinin Melos adasına saldırıp, erkeklerin tümünü kılıçtan geçirmelerini, kadınlarla çocukların köle olmalarını tüm açıklığıyla yansıtmış olduğu kabul edilir.
Euripides’in Troades’ten sonraki yapıtları, konularını oluşturan söylencelerin işlenişi bakımından ilgi çekici bir çeşitlilik gösterir. Bunlardan İÖ 412’deki Helene romantik öğelerin ağır bastığı, serüven ve mutlu rastlantılara yer veren, ciddi bir oyun olmakla birlikte tür bakımından da tragedya sayılamayacak bir yapıttır.
İphigeneia İkilisi
İphigeneia he en Aulidi (İphigeneia Aulis’te) ve İphigeneia he en Taurois (İphigeneia Tauris’te) ise Agamemnon ile Klytaimnestra’nm kızları İphigeneia ile ilgili değişik bir söylencenin işlendiği iki oyundur. Bunlar, tür bakımından Helene’yle benzer nitelikler taşımakla birlikte, trajik öğelerin daha belirgin olduğu, hızla gelişen, düzen ve kandırmacadan kaynaklanan bir olaylar dizisine dayanır. Bu oyunlardan İphigeneia Aulis’te’de İphigeneia’nın Troya seferinin gerçekleşmesi için kurban edilmek üzere kandırılarak Aulis’e getirilişi, gerçeği öğrenmesine karşın Akhalar uğruna ölümü kabullenmesi, ancak tören sırasında tanrıça Artemis’in onun yerine bir geyiğin kurban edilmesini sağlayarak genç kızı ölümden kurtarması konu edilir. Daha önce yazılmış olmasına karşın bu söylencenin geri kalan bölümünü içeren iphigeneia Tauris’te ise, yabancı bir ülkede Artemis Tapınağı’nm başrahibesi olarak yaşamını yalnızlık ve vatan özlemi içinde sürdüren İphigeneia’mn, kardeşi Orestes ile karşılaşması, iki kardeşin ölüm tehlikeleri atlatarak Tauris ülkesinden kaçıp kurtulması canlandırılmıştır.
Euripides, bu tür yapıtları ve bunlarda kahramanlarının davranışlarını yönlendiren ruhsal nedenleri sergileyiş biçimiyle, özellikle İÖ 4.yy’da yaşamış olan Yeni Komedya yazarı Menandros’un oyunlarım etkilemiş, bu nedenle Eski Yunan tiyatro tarihinde önemli bir değişikliğin öncüsü olmuştur.
İÖ 408’de oynanan Orestes ile daha önce yazılmış olduğu düşünülen Elektra adlı tragedyaları, Euripides’in, Atreus ailesine ilişkin söylenceleri yine kendine özgü bir biçimde yorumladığı yapıtlardır. Özellikle, Elektra ile Orestes’in, babaları Agamem-non’un öcünü almak üzere anneleri Klytaimnestra’yı öldürmelerini konu alan Elektra, Aiskhylos ve Sop-hokles’in aynı söylenceyi işleyen yapıtlarına göre, gerek oyun kişilerinin canlandırılışı, gerek tanrısal güçlerin değerlendirilişi bakımından çok daha gerçekçi bir yorum getirir. Elektra’da tragedya türüne özgü can alıcı bir çatışmanın var olmasına karşılık Orestes, İphigeneia İkilisi türünde, zaman zaman melodram niteliği ağır basan bir oyundur.
Bakkhalar
Euripides’in İÖ 406’da Makedonya’ya gidişinden sonra yazılan ve ölümünden sonra birincilikle ödüllendirilen yapıtı Bakkhalar ise, şairin tragedya türüne en önemli katkılarından biri, oyunları içinde en düşündürücü, değerlendirilmesi de o denli güç olanıdır. Eski Yunan tragedyasının başyapıtlarından biri olan bu oyunun, tanrı Dionysos’a tapınma törenlerini canlandıran ve Dionysos dininin özelliklerini sergileyen tek yapıt olması bakımından da, günümüze kalmış Eski Yunan tragedyaları arasında ayrı bir yeri vardır. Oyun adını, Dionysos’u izleyerek ona tapman kadınların oluşturduğu korodan almıştır. Konu olarak tanrı Dionysos ile Thebai Kralı Pentheus arasındaki çatışmanın işlendiği tragedyada, akıl yolunu izlediğini sanan ve kendisini kurulu düzenin bekçisi gören Pentheus, bağnaz ahlak anlayışına uymadığı gerekçesiyle Dionysos dinine karşı çıkar. Buna karşılık Dionysos, Pentheus’un kişiliğindeki zayıflıkların ortaya çıkmasını, bilinçsizce içgüdülerine boyun eğmesini sağlar ve kendinden geçtiği bir sırada onu annesi Agane’ye parçalattırıp öldürtür. Temelde tanrısal bir öçten kaynaklanan bu olaylar çerçevesinde, toplum ve bireyde baskı-özgürlük ikilemi, erkek ve kadında içgüdülerle ahlak kurallarının çatışması, doğa ile özgürce bütünleşmenin huzur ve mutluluk getirmesine karşılık ölçüsüz bir özgürlüğün aşırılık ve şiddete yol açması gibi sorunlar ele alınır.
Aristoteles Poetika’sında Euripides’i “şairlerin en trajik olanı” diye değerlendirmiştir. Bunun başlıca nedeni, genel olarak Euripides’in yapıtlarında egemen olan karamsar bakış açısı, kahramanlarının neden oldukları ya da boyun eğdikleri anlamsız yıkımlar ve bunların yarattığı sonuçlardır. Euripides’in trajik görüşü ne Aiskhylos’unki gibi bireyin uyması gereken sağlam bir toplumsal düzen ve tanrısal adalet inancına, ne de Sophokles’inki gibi soylu kahramanlara özgü yüce amaçlara dayanır. Euripides’in yapıtlarına biçim veren görüş, geleneksel din ve ahlak değerlerine, zamanın toplum düzenine duyduğu kuşku ve güvensizlikten kaynaklanır. Duyguların, özellikle tutkuların önde geldiği, akıl ile akıldışı olanın çatıştığı ve anlamsız acılara, yıkımlara neden olduğu bir karmaşa niteliğindedir. Gerek bu bakımdan, gerek Sophokles’in dediği gibi “insanları oldukları gibi” canlandırması, söylencelerdeki olayları ve kahramanları kendi zamanının sorunlarına ve koşullarına göre yorumlaması bakımından Euripides, 20.yy’da, Aiskhylos ve Sophokles’ten daha gerçekçi bir yazar sayılır.
• YAPITLAR (başlıca): Kyklops; Alkestis, İÖ 438, (Alkestis, 1964); Medeia, IÖ 431, (Medeia,1943); //ippoiytos, İÖ 428, (Hippolytos, 1949); Herakleidai, İÖ 423jten önce; Andromache, İÖ 423’ten önce; Hiketıdes, İÖ 423’ten önce, (“Yalvarıcı Kadınlar”); Hekabe, İÖ 423’ten önce, (Hekabe, 1943); Elektra, (Elektra,.1943); Troades, İÖ 415, (“Troyalı Kadınlar”); Helene, İÖ 412, (Helene, 1945); Phoinissai, İÖ 411-409; Hypsipyle’den parçalar; Herakles, İÖ 408, (Herakles, 1943); İphigeneia he en Taurois, (İphigeneia Tauris’te, 1961); lon; Orestes; Bakhai, İÖ 406’dan sonra, (Bakkhalar, 1944); iphigeneia he en Aulidi,
İÖ 406’dan sonra, (İphigeneia Aulis’te, 1945).
• KAYNAKLAR: D.J. Conacher, Euripidean Drama: Myth, Theme and Structure, 1967; E.R.Dodds, The Bacchae (giriş bölümü), 1960; M.Erim, Euripides’te Trajedi Kaynağı Olarak Kadın Ruhu, 1967; G.Murray, Euripides and His Age, 1918, 1965; J.de Romilly, L’evolution du pathetique d’Eschyle a Euripide, 1961; P.Vellacott, Ironic Drama, A Study of Euripides Method and Meaninv, 1975; C.H.Withman, Euripides and the Full Cirde of Myth, Bakkhalar 1974; R.P.Winnington-Ingram, Euripi Euripides and Dionysus, 1948.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi