Felsefenin Ereği
Felsefe tarihinde, yaygın bir tanıma göre, insan düşünen bir varlıktır. Bu düşünmenin belli ilkeleri, belli odaklan vardır. Bir çevre içinde yaşayan insanın düşünceleriyle yaşadığı ortam arasında varlık bakımından bağlantı bulunur. Aristoteles, insanı bir toplum varlığı olarak nitelerken, onun çevresini, çevresiyle olan karşılıklı ilişkilerini göz önünde bulundurmuştu. İnsanı konu edinen bütün felsefe akımlan, doğrudan doğruya değilse de, çevre sorununu görmezlikten gelmemiştir. Ancak, çevre sorununa aranan çözüm yöntemleri değişiktir. Bu yöntemlerden kimi çevreden insana, kimi de insandan çevreye yönelir. Emge’nin üzerinde durduğu konu da insan-çevre ilişkisinden kaynaklanır.
İnsan, bir çevre içinde yaşadığına göre, tek başına, çevresinden soyutlanarak anlaşılamaz. İnsan ancak çevresiyle kurduğu ilişki nedeniyle bir bütündür. Öyleyse insanı anlamak için çevreyle birlikte ele almak gerekir. Çevre yapısı bakımından tinsel ve özdeksel olarak ikiye ayrılır. Tinsel çevre düşünce varlıklarından, özdeksel çevre doğal ve toplumsal kuruluşlardan oluşur. Doğal çevrede bitkiler, hayvanlar, doğal yaşama ortamıyla bağlantılı varlık türleri sözkonusudur. Tinsel çevrede bulunan bütün varlıklar ise insanın yarattığı ürünlerdir. Bu iki çevreden yola çıkarak insanı anlamaya, anlatmaya çalışan bilimler yöntemlerine, bakış açılarına göre değişiktir. Tinbilim, tarih, toplumbilim, hukuk, iktisat, felsefe, budunbilim, biyoloji gibi bilimlerin konusu, belli bir odak çevresinde yoğunlaştığından, insandır.
Emge, insanı anlamaya çalışırken, daha çok tinsel çevreden yola çıkmıştır. Onun karşısında, insanı doğal ve canlı çevresiyle bir bütünlük içinde anlamayı amaçlayan Dirimselcilik (Vita-lizm) akımı yer alır. Emge’nin görüşü Dirimselcilik’e karşı olmakla birlikte ondan etkilenmiştir. Ona göre felsefenin ereği insanı anlamaktır, bu insan da davranışlarıyla, inançlarıyla, başarılarıyla, çevresinde toplanan başka insanlarla kurduğu ilişkilerle bir bütün oluşturur. Felsefe bu bütünü, bölmeden, belli bir yanını alıp öteki yanlan dışta bırakmadan anlama gereğindedir.
insanı anlama sorununa felsefe ve tannbilim dışında dinler de çözüm aramıştır. Kutsal kitaplardan kaynaklanan bu çözümlere göre insan yaratılmış bir varlıktır, onun özüyle çevresinin ilgisi yoktur, insana değer kazandıran çevresi değil taşıdığı ölümsüz tindir. Bu tin de tanrısal bir varlıktır. Bu nedenle insanda tanrısal bir töz vardır.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi