FLAUBERT, Gustave (1821-1880) Fransız, romancı. 19. yy Fransız edebiyatında Romantizm’den Gerçekçi-lik’e (Realizm) geçişi sağlamıştır.
12 Aralık 1821’de Rouen’de doğdu, 8 Mayıs 1880’de Rouen yakınında Croisset’de öldü. Babası Rouen Hastanesi başcerrahıydı. Rouen Lisesi’nde okuyan Flaubert, 13 yaşındayken Art et Progres (“Sanat ve Gelişim”) adlı bir haftalık dergi çıkarmaya başladı. 1836’da Trouville’de rastladığı, kendisinden on yaş büyük evli bir kadına, Elisa Schlesinger’e tutuldu. Bu ilk duygusal deneyimi daha sonraları kimi yapıtlarının esin kaynağı oldu. Gençlik yıllarında Dumas ve Hugo’nun etkisinde kalarak tarihsel konulara ilgi duydu ve 1836’da “Une peşte â Florence” (“Floransa’da Veba”) ve “Bibliomanie” (“Kitap Düşkünlüğü”), 1838’de de “Louis XI” adlı yapıtlarını yazdı.
Gençlik yapıtları
Sonraları Balzac gibi çağının sorunlarına yöneldi. Burjuva toplumunun yaşam biçimini ve ahlakını şiddetle eleştirdi. 1837’de Le Colibri (Sinek Kuşu) adlı edebiyat dergisinde yayımlanan “Une leçon d’histoire naturellesgenre commis” (“Bir Doğabilim Dersi:Kü-çük Memur Türü”) adlı yapıtında dönemin edebiyat modasından (fizyolojiler) ve Balzac’dan esinlendi. Ertesi yıl Agonies (“Can Çekişmeler”) ve Memoires d’un fou (“Bir Delinin Anıları”) adlı yapıtlarında mutsuzluklarını, gençlik düşlerini, özellikle de Elisa Schlesinger’e olan büyük tutkusunu dile getirdi. 1840-1841’de yazdığı Souvenirs, not es et pense es intimes’de (“Anılar, Notlar ve Kişisel Düşünceler”) ise geçirdiği ağır dinsel bunalımı anlattı.
1841’de ailesinin isteği üzerine hukuk okumak için Paris’e gitti. Şair Maxime Du Camp, Louis Bouilhet ve heykeltıraş James Pradier ile dost oldu. 1842’de yazdığı Novembre (“Kasım”) adlı yapıtında kendine çok benzeyen genç kahramanın mutsuz aşk serüvenleri aracılığıyla aşktan hiçbir şey ummamak gerektiğini anlattı; umutsuzluğunu, hüznünü ve pişmanlıklarım coşkulu bir lirizmle ortaya koydu. Kahramanın ölümü Romantikler’in özgürlük ve aşk özlemlerinin başarısızlığım simgeliyordu.
1844’te başlayan ve tüm yaşamım etkileyen sinir bozuklukları nedeniyle öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Rouen yakınlarındaki Croisset’ye yerleşti; yaptığı birkaç gezi ve Paris’te kaldığı kısa süreler dışında tüm yaşamını Seine kıyısındaki bu sakin kasabada yoğun çalışmayla geçirdi. 1845’te İtalya’ya gitti. Cenova’da gördüğü bir Bruegel tablosu 1874’te yayımlayacağı La tentation de Saint Antoine (“Aziz Antonius”) adlı romanına esin kaynağı oldu. 1843’te başlayıp 1845’te tamamladığı ilk biçimiyle L’education sentimentale’de (Gönül ki Yetişmekte) coşkulu düşleri olan Henry ve Jules adlı iki gencin düş kırıklıklarını dile getirdi. Bu roman ilk biçimiyle Flaubert’in ölümünden çok sonra 1914’te yayımlandı. 1846’da yazdığı Conte oriental’dz (“Doğu Masalı”) ise bir dervişin yedi çocuğunun mutluluk arayışlarını ve başarısızlıklarını anlattı.
Aşk-Sanat ilişkisi
Flaubert’e göre insan, doğası gereği, özgürlük, mutluluk, aşk özlemlerini gideremez, gerçek aşk mutsuz aşktır ve insan yazgısı trajiktir. Evreni büyük bir bireşim olarak görür. Sanatın amacı da bu bireşimi betimlemektir. Flaubert insan yazgısını daha iyi betimleyebilmek için umutsuz aşkın ve mutluluğun peşinde koşmaktan vazgeçip kendini sanata adamıştır. Çünkü insan için tek kurtuluş yolunun sanat olduğuna inanıyordu.
Madame Bovary davası
1846’da heykeltıraş Pradier’nin atölyesinde yaklaşık on yıl sürecek bir birlikteliği paylaşacağı şair Louise Colet’yle tanıştı. Ertesi yıl Maxime Du Camp ile birlikte Normandiya, Bretanya ve Anjou’yu, 1849’da ise Mısır, Suriye, Türkiye ve Yunanistan’ı gezdi. 1851’de en ünlü yapıtı olan Madame Bovary’yı yazmaya başladı. Beş yıllık yoğun bir çalışma sonunda bitirdiği bu romanın kimi bölümleri 1856’da Revue de Paris’de yayımlandı. Ancak yapıt burjuva çevrelerini kızdırdı, Flaubert dinsizlik ve ahlaksızlıkla suçlanarak mahkemeye verildi. Yapıtın kendisi kadar * ünlü “Madam Bovary davası” sonunda Flaubert, yazarın “gerçeği olduğu gibi anlatma hakkı”na saygı gösteren mahkemece aklandı. Bu dava, romana ilgiyi daha da artırdı ve Madam Bovary 1857’de yayımlandı. Dönemin ünlü eleştirmeni Sainte-Beuve, Le Moniteur, şair Baudelaire de L’Artiste dergilerindeki yazılarında romandan övgüyle söz ederek, bir başyapıt olarak nitelendirdiler.
Flaubert, Madam Bovary’de gündelik bir olaydan yola çıkarak taşra yaşamını gerçekçi bir biçimde betimler ve romantik özlemlerin insanı nerelere sürüklediğini göstermek ister. Zengin bir Normandiyalı çiftçinin kızı olan Emma Rouault iyi, ama çok beceriksiz ve silik bir insan olan pratisyen doktor Charles Bovary’yle evlenir. Ancak kendisine bir düş dünyası kurmuş olan Emma, Tostes kasabasının can sıkıcı ve sönük yaşamından usanır. Daha sonra taşındıkları Yonville’de de çeşitli aşk serüvenlerinden sonra umduğunu bulamayınca arsenikle yaşamına son verir. Emma Bovary kendi durumuyla bağdaşmayan düşlerinin, gerçekleştiremeyeceği özlemlerinin kurbanıdır. Flaubert ayrıntılı bir gözlem gücüyle romandaki tüm kişileri en ince ayrıntılarıyla betimler. Emma’ nm kişiliğinde yarattığı tip, Romantizm’in aşırılıklarını ortaya koyduğu gibi, “Bovarizm” adı verilen eksiklik duygusunu da dile getirir. Emma Bovary’yi gerçek yaşamda çeşitli kişilerle özdeşleştirenlere Flaubert, “Madame Bovary benim,” “Madame Bovary gerçek değildir, tümüyle uydurulmuş bir öyküdür” ya da “zavallı Bovary, kuşkusuz şu anda Fransa’nın yirmi köyünde acı çekmekte ve ağlamaktadır” benzeri yanıtlar vermiştir.
Salambo
1857’de Flaubert, Salammbo’yu (Salambo) yazmaya başladı. Bu romanda yararlanacağı belgeleri toplamak için Tunus’a ve Cezayir’e gitti. Çok sayıda belge üstünde araştırma yaptı, arkeologlara danıştı. Beş yıllık çalışma sonucu roman 1862’de yayımlandı. Salambo I. Pön savaşlarından sonra Romalılar’a karşı Kartaca’ya yardım eden ücretli askerlerin, paraları ödenmediği için ayaklanarak kentin tılsımı olan ay tanrıçası Tanit’in kutsal tülünü ele geçirişleri üstüne kurulmuştur. Tanit rahibesi Salambo, kutsal tülü alan Libyalı Matho’nun kendisine olan aşkından yararlanır; kendini Matho’ya teslim ederek tülü geri almayı başarır. Savaş sonunda Matho işkenceyle ölüme mahkûm edilince ona âşık olan Salambo da kederinden ölür.
1869’da Flaubert yine beş yıllık bir çalışmanın ürünü olan ve Doğalcılar’m övgüyle karşıladığı Gönül ki Yetişmekte’nia ikinci biçimini yayımladı. 1864’te yazmaya başladığı bu romanda Elisa Schlesinger’e olan aşkını dile getirmişti. Romanın kahramanı, zayıf bir kişiliği olan Frederic Moreau da Flaubert gibi evli bir kadına âşıktır. Gerçekleştiremediği düşleri, boş ve tekdüze bir yaşamı vardır. Onun yazgısı, son umutlarının yıkıldığını gören, ancak buna karşın hiçbir şey yapamayan romantik kuşağın yazgısıyla özdeşleşir.
Gençlik yıllarında yazdığı Voy age en enfer (“Cehennemde Yolculuk”), Reve d’enfer (“Cehennem Düşü”) La danse des morts (“Ölülerin Dansı”) ve Smarh adlı yapıtlarının bir bireşimi olan La tentation de Saint Antoine’ı Flaubert 1874’te yayımladı. Goet-he’nin Faust’undan ve Byron’m Cain’inden esinlenen Flaubert, bu yapıtında 4. yy’da yaşamış bir rahip aracılığıyla o dönemin din ve felsefesini ele alıyordu.
Yine 1874’te1 siyasal bir yergi olan Le candidat (“Aday”) adlı oyunu sahnelediyse de başarısız bulundu, Flaubert dördüncü gösterimde oyununu geri çekti. 1877’de “Un coeur simple” (“Sade Ruhlu Bir İnsan”), “La leğende de Saint Julien l’FIospitalier” (“Keşiş Saint Julien Efsanesi”) ve “Herodias”tan oluşan Trois contes’u (“Uç Öykü”) yayımladı. “Un coeur simple ” sevgiden ve özveriden başka şey bilmeyen taşralı bir hizmetçinin öyküsüdür. Düşsel bir anlatı olan ikinci öyküde Aziz Julien’in efsanevi yaşamı, “Herodias”ta ise Vaftizci Yahya’nın ölümü anlatılır.
Yergileri
1880’de Flaubert’in Bouilhet ve d’Osmoy ile birlikte yazdığı, burjuva toplumunun eleştirisi olan peri masalı Le château des coeurs (“Gönül Şatosu”) yayımlandı. Flaubert tüm çabalarına karşın bu oyununu hiçbir tiyatroda oynatamadı.
Yaşamının son yıllarında üstünde çalıştığı Bou-vard et Pecuchet (“Bouvard ile Pecuchet”) 1881’de yayımlandı. Romanın alt başlığım Du defaut des methodes dans les Sciences (“Bilimlerde Yöntemsizlik Üstüne”) koymak isteyen Flaubert, burada iki kâtibin öyküsünü anlatır. Güçlü bir yergi içeren yapıt, yöntemsizliğin, bir şeyler bildiklerini sanan, oysa daha öğrenmesini bile öğrenememiş olan kişilerin eleştirisidir.
1847’de Normandiya, Bretanya ve Anjou’da yaptıkları gezinin izlenimlerini içeren Par les champs et par-les greves’in (“Kırlarda ve Kumsallarda”) çift sayılı bölümlerini Maxime Du Camp, tek sayılı
bölümlerini de Flaubert yazmıştı. Yapıt 1885’te yalnızca Flaubert’in yazdığı bölümlerle yayımlandı.
Flaubert tüm yaşamı boyunca insanların budalaca davranışlarını, burjuva önyargılarım ve basmakalıp düşünceleri Le dictionnaire des idees reçues (“Basmakalıp Düşünceler Sözlüğü”) adıyla derlemeyi tasarlamıştı. Bu yapıtı da ancak ölümünden sonra, 1913’te yayımlanabildi.
Sanatının niteliği
Önceleri romantik özellikler taşıyan Flaubert daha sonra lirizmini, duygusallığını ve düşgücünü bastırmak zorunluluğunu duyarak doğayı nesnel ve yan tutmayan bir biçimde betimlemeye koyulmuştur. Biçimsel yetkinlik kaygısı ve “sanat için sanat” anlayışını Romantizm’den almıştır. Günde yedi saat çalışarak, ayda ancak yirmi sayfa yazabiliyordu. Onun gözünde romanın kendi güzelliğinden, biçimsel yetkinliğinden başka amaç yoktu. Yapıtında hiçbir ayrıntı rastlantısal değildi ve bütünün içinde kesinlikle bir işlevi vardı. Düşünceyle anlatım arasındaki uyumu sağlayabilmek için sözcüklerini özenle seçer, kurduğu cümleleri “böğürme odası” adını verdiği odada yüksek sesle okur ve gerektiğinde yeniden yazardı.
Konular arasında iyi-kötü ayrımı yapmazdı. Önemli olan konu seçimi değil, konuyu ele alış biçimiydi. Madam Bovary, Gönül ki Yetişmekte ve “Un coeur simple” gibi yapıtlarında kişilerin yaşadıkları çevre içinde yazgılarını aktarırken doğrudan gözlemden yararlanmıştı. Konularını tarihten aldığı Salambo, La tentation de Saint Antoine, “Herodias” ve “La leğende de Saint Julien l’hospitalier” gibi yapıtlarda ise çok sayıda belge üstüne araştırma yapmış ve örneğin Salambo’yu yazmadan önce olayın geçtiği yerleri gezmişti. Ancak sonuçta konuyu ele alış biçimi farklı değildi.
Flaubert, sanatı hiç yanıltmayan tek bilgi türü olarak gördü, inançların, öğretilerin zamanla değişmesine karşın, değişmeyen tek şeyin sanat olduğuna inandı. Ancak sanat yapıtı, sanatçının görece ve geçici kişiliğini yansıtmamalı, ele alman konunun özgül güzelliğini ortaya koymalıydı. Güzele ulaşmak için gerçek yalnızca bir araçtı, sanatın birinci koşulu değildi. Flaubert’e göre roman yazarın acılarım, deneyimlerini aktarmamak, öğretici değil, nesnel ve yansız olmalıydı. Yazar yapıtın her yerinde bulunmalı, ancak hiçbir yerinde ortaya çıkmamalı, görünme-meliydi.
Flaubert, hiçbir okula eğilim duymamış, üstelik karşı çıkmış, ancak tüm bu özellikleriyle Fransız edebiyatında Romantizm’den Gerçekçilik’e geçişi sağlayan en önemli yazar olmuştur.
• YAPITLAR (başlıca): Roman: Madame Bovary, 2 cilt, 1857, (Madam Bovary); Salammbo, 1862, (Salambo); L’education sentimentale, 2 cilt, 1870, (Gönül ki Yetişmekte); La tentation de Saint Antoine, 1874, (“Aziz Antonius”); Trois contes, 1877, (“Üç Hikâye”); Bouvard et Pecuchet, (ö.s.), 1881, (“Bouvard ile Pecuchet”); No-vembre, (ö.s.), 1928, (“Kasım”). Oyun: Le candidat, 1874, (“Aday”); Le château des coeurs, 1880, (“Gönül Şatosu”). Çeşitli: Par les champs et par les greves, (ö.s.), 1885, (“Kırlarda ve Kumsallarda”); Correspondance, 4 cilt, (ö.s.)j 1887-1893, (“Yazışmalar”); Le dictionnaire des idees reçues, (ö.s.), 1913, (“Basmakalıp Düşünceler Sözlüğü”); Bibliomanie, (ö.s.), 1926, (“Kitap Düşkünlüğü”).
• KAYNAKLAR: M. Bonwit, Gustave Flaubert et le principe d’impassibilite, 1950; A.Colling, Gustave Flaubert, 1941; R.Dumesnil, Flaubert, Vhomme et Voeuvre, 1936; R. Dumesnil, Le grand amour de Flaubert, 1947; L.Loumet, La sensibilite de Flaubert, 1951; J.P.Sartre, L’idiot de la famille:Gustave Flaubert, 2 cilt, 1971; A.Th’baudet, Gustave Flaubert, 1968; P.Valery, La tentation de Flaubert, 1943.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi