Empedokles Kimdir, Hayatı, Felsefesi, Hakkında Bilgi

Empedokles, antik Yunan felsefecisi ve şairidir. MÖ 5. yüzyılın sonları ile MÖ 4. yüzyılın başlarında yaşamıştır. Empedokles'in doğum yeri ve tam yaşam tarihleri hakkında kesin bilgilere sahip değiliz, ancak Sicilya'nın Akragas kentinde yaşadığı bilinmektedir. Evrenin oluşumunu sevgi ve tiksinme gibi iki karşıt gücün savaşı olarak açıklamış, dört öğe öğretisini geliştirmiştir.


Empedokles, antik Yunan felsefecisi ve şairi olarak bilinir. Sicilya'nın Akragas (bugünkü Agrigento) ilinde doğdu ve Peloponnes'te öldü. Empedokles, Sicilya'nın eski ve soylu bir ailesinden gelir ve yaşamı boyunca büyük saygı ve sevgi görmüştür. Ancak, yaşamı ve ölümü hakkında çeşitli efsaneler bulunmasına rağmen, gerçek bilgilere ulaşmak zordur. Bu nedenle, Empedokles'in yaşamı hakkında gerçek ve gerçek olmayanı ayırmak zordur.

Empedokles, düşüncelerini şiirleştirdiği ve felsefesini ifade etmeye çalıştığı bir şairdi. Diogenes Laertius'un yazılarına göre, Empedokles, halk yönetimini savunmuş ve kendisine krallık teklifleri yapıldığında bunları reddetmiştir. Ayrıca, Güney İtalya ve Yunanistan'da bir süre dolaştıktan sonra, Sicilya'ya dönmesi yasaklandığında yaşamının son yıllarını geçirdiği Peloponnes'e gitmiştir.

Empedokles'in felsefi yaklaşımı, özellikle Parmenides'in görüşüne karşı çıkışı ve algı sorununa yeni bir çözüm arayışıyla şekillenmiştir. Parmenides'e göre, varlık bir ve değişmezdir; ancak Empedokles, varlığın özünü oluşturan öğeleri ve bu öğelerin bağlı olduğu ilkeleri açıklamaya çalışarak farklı bir yaklaşım sunmuştur. Empedokles'in felsefi görüşleri, antik Yunan düşüncesinde önemli bir yere sahiptir ve onun çalışmaları sonraki felsefeciler üzerinde büyük etki bırakmıştır.

Dört ilke
Bütün düşüncelerini Peri Physeos (“Doğa Üstüne”) ve Katharmoi (“Arınmalar”) adlı yapıtlarında sergileyen Empedokles, evreni ve onun kapsadığı varlık türlerini oluşturan, Thales’in “su”, Anaksime-nes’in “hava”, Herakleitos’un “ateş” dediği üç öğeye, “toprak”ı ekleyerek dörde çıkarmıştır. Ona göre bütün varlık türlerini oluşturan öğeler su, hava, ateş ve toprak olmak üzere dört türlüdür. Bu nedenle evrende Bir değil Çokluk egemendir. Evrende görülen varlıkların, tür bakımından, çok olmasına karşılık, kurucuöğelerin tür sayısı değişmez.Çokluk kavramıyla dile getirilen varlıkların oluşmasında, iki temel ilke vardır. Bu iki temel ilkeden biri birleştirici, bütünleyici, öteki ayrıştırıcı ve çözücüdür.

Sevgi ve tiksinme
Empedokles’in, varlık türlerinin dört öğeden (stoikheia) oluşmasında, egemen olduğunu söylediği iki ilkeden biri Sevgi, (philia) öteki Tiksinme’dir (neikos). Evren, bu iki karşıt gücün, savaş alanıdır. Dört kurucu öğenin birleşip ayrışmasını sağlayan devinimin kaynağı bu savaştır. Empedokles’in, şiirlerinde dilegelen görüşe göre, Sevgi ve Tiksinme’nin birer anlamı daha vardır. Bunlardan biri uzlaşma (sevgi) öteki uzlaşmazlıktır (tiksinme). Uzlaşma yak-laştırıcı, uzlaşmazlık ise uzaklaştırıcıdır.

Oluş ve dönüşüm
Empedokles’in ortaya attığı oluş kuramına göre, insan da, bu dört öğeden kurulu bir bütündür. Ancak, sürekli bir dönüşümden geçmiştir, başlangıçta başka bir varlıktı, insan değildi. Katharmoi adlı yapıtının bir bölümünde insanın oluşunu açıklarken: “Önceleri ben oğlan oldum, kız oldum, çalı oldum, denizden sıçrayan dilsiz balık oldum. Uzun süre kalmalıyım artık bu sevimsiz yeryüzünde.” demekte, insanın son biçimini alana değin geçirdiği aşamalarını dönüşüm sergilemektedir. Ona göre bu sürekli dönüşüm yalnız canlılar arasında değil, cansızlarda da geçerlidir. Nitekim evrene egemen olan yasa “canlılardan ölüleri, ölülerden canlıları ortaya koyar”. Bu olaylarda etkinliğini sürdüren yasanın sevgi ile tiksinme karşıtlığından doğan bir savaş olması gerekir. Bu sürekli dönüşüm süreci içinde insan arslan olduğu gibi “ağaçlar arasında güzel saçlı bir defne” de olabilir.

Empedokles, evrende, özellikle insanların yaşadıkları yeryüzünde, iki karşıt durumun egemen olduğu kanısındadır. Bu iki karşıt durum, başka karşıtlıkların ortaya çıkışında da başlıca nedendir. Bu temel karşıtlıklardan biri “kanlı savaş”, öteki de “güzel bakışlı anlaşma”dır. Öteki karşıtlıklar ise hızlılık-yavaşlık, güzellik-çirkinlik, uyku-uyanıklık, sevimli doğruluk-karagözlü anlaşılmazlık, durağanlık-devin-genlik gibi, karşılıklı olarak, birbirini gerektiren durumlardır.

İnsan yaşamı, başlangıçta daha başka niteliklerle donatılmış bir biçimdeydi, sürekli değişmeler, dönüşmeler sonucu eski düzen bozulmuş, onun yerini uyumsuzluk, dengesizlik almıştır. O mutlu dönen bir “altın çağ”dı. O çağda savaş, kan dökme, dargınlık, karışıklık yoktu, sevgi vardı, saygı vardı, bilgelik vardı. Kimi araştırıcılara göre, Empedokles’in bir söylence (mitos) niteliği taşıyan bu düşünceleri Pythagoras ve Orpheus inançlarından kaynaklanmaktadır.

Tinsel göçüş
Tin konusunda, Empedokles, daha önceki inançlara bağlanarak “gövdeden gövdeye göçüş”e inanır. Ona göre bütün tinler belli gövdelerde kalmaz, değişik nitelikli varlıklara göçer. Ölüm denen olay da tinin bir gövdeden ayrılıp başka bir gövdeye geçişidir. Tin, “etten yapılmış yabancı bir gömleğe geçer”ken dirilik denen olay ortaya çıkar. Gövdeye diriliği kazandıran tindir. Tinin ayrılmasıyla dirilik de sona erer. Öyleyse ölüm ayrışma, dirilik birleşmedir. Gerçekte ölüm ve doğuş yoktur.

Yazılı kaynakların bildirdiğine göre, Empedokles sağlık koruma sorunlarıyla da ilgilenmiş, bu konudaki düşüncelerini şiirle açıklamıştır. Onun kuramına göre bitkiler de canlıdır, hayvanlara yakın bir dirim güçleri vardır. Nitekim bitkisel gelişmelerle hayvan yaşayışı arasında benzerlik vardır. Hayvanın üremesine karşılık bitki yemiş verir, çiçek açar. Hayvanın gövdesini kaplayan tüy örtüsü bitkideki yapraklarla eş görevi sağlar. Bütün diri varlıkların oluşmasında etkili olan sevgi-tiksinme, başlangıçta, nesnelere genel biçimlerini verirken türlerin doğmasına olanak sağlamıştır.

Bilgi ve varlık öğeleri
Empedokles’e göre insanda düşünme eylemini yaratan kan diriliğin de başlıca kaynağıdır. Kanı oluşturan öğeler gerek yapıları, gerek birleşme oranları bakımından en üstün ve en olgun aşamadadır. Kan bütün öğe türlerini içeren bir bireşim olduğundan, insanda birçok yeteneğin doğmasına olanak sağlamıştır. İnsanın bilgisi, değişik türde nesneleri bilmesi, kandaki öğelerin türlülüğü yüzündendir. Bu nedenle bilgi onu sağlayan duyuların türüne göredir ve gövdeyi kuran öğelerin nitelikleriyle bağlantılıdır. Empedokles’in duyu algılarıyla ilgili kuramına göre “toprağımızla toprağı görüyoruz, suyumuzla suyu, hava ile tanrısal havayı, ateşle yok edici ateşi”. Öte yandan, nesnelerin niteliklerini kavramada da öğelerin özellikleri söz konusudur. Bu nedenle “tatlı tatlıyı kavrar, acı acıya saldırır, ekşi ekşiye yüklenir, ateşli ateşliyi sürer”. Böylece algı olayında özdeşliğe dayanan bir bağlantı egemendir. Bütün nesneler, çok ince yapıda, ışına benzeyen birtakım akıntılar yayar. Bu akıntılar karşılıklıdır. Nesneden çıkan akıntı göze, gözden çıkan akıntı nesneye geldiğinde görme olayı gerçekleşir. Durum öteki duyularda da böyledir. Nesnelerden çıkan akıntılar duyulara gelir, gözeneklerden içeri girerek duyumu oluşturur.

Deri ile soluma
Soluma olayında Empedokles’in ileri sürdüğü görüş, gene, benzerin benzeri algılaması kuralına dayanır. Ancak, o, bu işi derinin başardığı kanısındadır. Ona göre bütün nesneler soluk alıp verirler. Gövdenin üst yüzeyinde çok ince, kılcal borucuklar vardır, bunlar bütün yüzeyi kaplamıştır, insanın ve öteki dirilerin gövdelerinde bulunan bu et borucukla-rm çok ufak olan ağızları havanın içeri girmesine elverişlidir. Dıştan hava girerken kan daha içeri çekilir, sıkışan kanın içten basıncıyla hava dışarı çıkar. Bu olayın sürüp gitmesiyle solunum sağlanır.

Bütün diri nesnelerde büyüme olayının geçerli olduğunu ileri süren Empedokles’e göre “benzer benzeri geliştirir”. Bu nedenle toprak toprağı, ateş ateşi, su suyu çoğaltır. Büyüme olayı da bu çoğalmanın doğal sonucudur. Gerçekte büyüme ile çoğalma özdeş öğeler arasında oluşan bir bireşimdir.

Doğa olaylarının açıklanışı konusunda, Empedokles’in ileri sürdüğü düşünceler gözlemlerden kaynaklamr. Ona göre güneş tutulması tanrısal değil doğal bir olaydır. “Güneş giderken önüne çıkan Ay, onun ışınlarım örter, böylece yeryüzünde kendi büyüklüğünce bir bölgeyi karanlığa boğar”, ancak Güneş’le Ay’ın karşılaşmadığı bölgelerde karanlık olmaz.

İnsan ve “Küçük Evren”
Empedokles, geliştirdiği “dört öğe öğretisi” ile, en çök Orta Çağ düşüncesi üzerinde etkili olmuş, özellikle Plotinos’tan kaynaklanan Yeni-Platonculuk akımını beslemiş, onun evren anlayışına katkıda bulunmuştur. Yeni-Platonculuk akımının, İslam ülkelerinde bir uzantısı olan tasavvufun evren görüşü bu dört öğe öğretisi üzerine kurulmuştur. Bu dört öğeyi birleştiren sevgidir. Tasavvufta birleştirici, uzlaştırıcı bir nitelik taşıyan sevgi, kişiyi Tanrı’ya ulaştıran, Tanrı ile bütünleştiren bir güçtür. Gene tasavvufa göre insan da evren gibi bu dört öğeden kurulmuştur. Bu nedenle insan-evren özdeştir. Bu özdeşliğe dayanan kimi tasavvufçular insana “Küçük Evren” dediler. Empedokles’in, gene İslam düşüncesinde, başka bir etkisi de felsefe alanındadır. Onun dört öğe öğretisi birçok İslam bilgesince benimsenmiştir. Ancak bu benimseme, Empedokles’in yazılarını okuyarak değil, onunla ilgili yorumlar aracılığıyladır.

Empedokles’in Avrupa düşüncesi üzerindeki etkisi biri felsefe, öteki yazın olmak üzere, iki ayrı alanda olmuştur. Felsefe alanında ondan en çok esinlenen Schopenhauer’a göre madenlerde çekim gücü, hayvanlarda içgüdü, insanda sevgi ve istek biçiminde ortaya çıkan büyük itim erki evreni devindirir. Bu, gerçekte, bir yaşama istencidir. Buna karşın yaşam savaş ve tiksinmenin, uzlaşma ve uzlaşmazlığın yer aldığı bir alan olarak kendini göstermektedir. Schopenhauer’a göre bu durum bir bütün olan istencin bölünmesinden kaynaklanmaktadır. Varlık türleri istencin değişik aşamalarda nesnelleşmesiyle ortaya çıkar. Nietzsche üzerindeki etkisi ise daha değişiktir. Nietzsche, ilk Çağ felsefesinde “logos” kavramına dayanan görüşlere karşı çıktığından, salt yaratıya önem verdiğinden, Empedokles’i eleştirir. Öte yandan Freud da Eros ve Ölüm içgüdüsü diye nitelediği iki karşıt gücün açıklanışmda Empedokles’ ten etkilenmiştir.

Empedokles’in yazın alanındaki etkisi Hölderlin üzerindedir. Empedokles’in şiiri ve söylenceleşen yaşamından etkilenen Hölderlin, bu etkiyi şiirlerinde dile getirdiği gibi Empedokles adlı yapıtında da yansıtmıştır.

Daha yeni Daha eski