ARA NESİL
Edebiyat tarihimizde Tanzimat sonrası edebiyatının ikinci nesli ile Servet-i Fünûn edebiyatı arasında yer alan devrenin ismi. 1880-1896 yıllarını içine alır. Bu devrede eser veren sanatkârlar bir yandan, Tanzimat sonrası edebiyatının birinci neslinden Namık Kemal’in, ikinci neslinden ise Abdülhak Hâmid ve Recaizâde Mahmud Ekrem’in, diğer yandan da edebiyatta yeniliği kabul etmekle birlikte dil ve zevk bakımından geleneğe bağlı kalan Muallim Naci’nin tesirinde kaldılar. Bu bakımdan Ara Nesil mensupları genel olarak Ekrem ya da Naci dairesi içinde gösterilirler. Bu devre en çok tesir eden bu iki sanatkârdır.
Tanzimat sonrası edebiyatının ilk nesli edebiyatı sosyal ve politik düşüncelerinin ifadesinde bir vasıta olarak gördüler. Eserlerinde hep bu gayeye hizmet ettiler. Edebî eseri ve bilhassa şiiri estetik bir vâkıa olarak düşünmediler.
İkinci nesil ise edebiyatı politikanın sınırları dışına çıkardı. Ancak onun meseleleri üzerinde pek düşünmediler. Sadece şekil ve muhteva olarak şiirde büyük değişiklikler yaptılar.
Ara Nesil sanatkârları, 1860’tan soma açılan yeni eğitim ve öğretim müesseselerinde yetiştiler. Okullarda yabana dil öğrendiler. Böylece Batı edebiyatını, özellikle Fransız edebiyatını daha yakından ve bizzat Fransızca’dan okudular. Batı edebiyat akımlarını takip etme imkânı buldular. Pekçok Fransızca eseri Türkçe’ye tercüme ettiler.Böylece hem şekil ve hem de konu bakımından kendilerine bol örnek bulma imkânını kazandılar.
Gazete mahiyeti gereği geniş bir kesime hitabeder. Edebiyat bu yaym organı içinde lâyıkı ile gelişme imkânı bulamaz. Oysa Tanzimat sonrası edebiyatmda edebiyat hep gazete ile gelişme yolları aradı. Ara Nesil edebiyatçıları ise mecmuacılığa önem verdiler. 1880-1895 yıllan arasında belli başlıları Mecmua-i Aşâr-ı Edebiye (1880), Mecmua-i Ebuzziya (1880-1912), Bahçe (1880), Şark (1880), Hazîne-i Evrak (1881), Hafta (1881), Âfak (1883), Güneş (1885) Berk (1886),Gayret (1886), Risâle-iHâfi (1888), Nokta (1888), Servet-i Fünûn (1891-1940, çeşitli aralarla ve 1928’den soma Uyanış ismi ile). Mekteb (1891-1897), Hazine-i Fünûn Malumat (1895-1903), Resimli Gazete (1896-1897) olmak üzere ya doğrudan edebiyat veya edebiyata az ya da çok yer ayıran elliye yakın dergi çıktı. Bu dergiler etrafında bir edebiyat okuyucusu teşekkül etti.
Ara Nesil sanatkârları edebiyatı ve özellikle şiiri estetik bir vakıa olarak kabul ettiler. Onu hem şekil ve hem de muhteva yönünden güzelleştirmenin yollarını aradılar. Edebiyatı, sadece edebiyat olarak ele aldılar. Ondan, başka sahalar için fayda beklemediler. Şiir ve şâir doğrudan düşünce konusu oldu. Böylece edebî tenkit önceki devreye nazaran çok gelişti.
Sanatkârlar edebiyat üzerindeki düşüncelerini yayımlayacak yaym organları buldular. Böylece edebiyat meseleleri daha kolay tartışılır hale geldi. Yeni edebiyat taraftarları ile eski edebiyat geleneğini devam ettirenler en önemli münakaşalarını bu devrede yaptılar. Ekrem ve Naci arasındaki münakaşalar bu devrede oldu. Tanzimat sonrası edebiyatçılarının örnek aldığı romantizmle 1880’den soma edebiyatımızda görülmeye başlayan natüralizm bu devrede tartışıldı. Menemenlizâde Mehmed Tahir’in romantizmi, Beşir Fuad’ın natüralizmi savunduğu bu münakaşalar sonunda edebiyatımızda akımlar belirmeye başladı.
Ayrıca bu münakaşalar edebiyat, şiir, şiirin çeşitli meseleleri üzerinde düşünme yolunu açtı. Vezin, kafiye, dil, üslûp üzerine çeşitli yazılar yazıldı. Yeni bir şiir dili ve şiir cümlesi arandı. Mısra ya da beyte bağlı şiir cümlesi terkedilmeye başladı. Batılı nazım şekillerinin kullanılışı arttı. Klasik nazım şekillerinin üzerinde çeşitli değişiklikler yapıldı. Serbest müstezat ve Batı’dan gelen sone kullanılmaya başlandı. Vezin üzerindeki tartışmalar .yeniden alevlendi. Hece veznini reddedenler olduğu gibi, onu kulanmamanm cinayet olacağını söyleyenler de çıktı (Ali Ferruh).
Tercüme faaliyetleriyle genç sanatkârların edebiyat ufku gelişti. Bu yol ile konular zenginleşti, akla gelen her konu şiirde ele alınmaya başlandı. Yeni bir imaj sistemi kurulmaya çalışıldı. Yeni terkipler arandı. Tercümeler yolu ile yeni bir kelime dünyası kuruldu. Yeni bir duyuş ve düşünüş tarzı meydana geldi.
Şiir, şekil ile birlikte sıkı kafiye kayıtlarından kurtarıldı. Kafiyeler serbest şekilde şiire yerleştirildi. Kafiyelerin arası açıldı. Şiir içinde kafiyesiz mısralar yer aldı, kafiyesiz şiirler yazıldı. En önemlisi 1845 yılında başlayan kafiye kulak için midir, göz için midir? tartışmasından önce fiilî olarak kulak için kafiye denendi.
Ara Nesil’in meydana getirdiği bu değişiklikler büyük ölçüde Servet-i Fünun edebiyatını hazırlamıştır. Esasen Servet-i Fünun sanatkârlarının hemen hepsi ya Ara Nesil sanatkârlarının talebesi olmuş ya da bu sanatkârların edebiyat sohbetlerinde bulunmuşlardır.