Deontoloji, bir mesleği uygularken uyulması gereken ahlaki değer ve etik kuralları inceleyen bilim dalıdır.
İnsanın belirli ödevleri olduğunu varsayan ahlak öğretilerini temel alır ve bu öğretilerden kaynaklanan görev ve kuralların çeşitli mesleklerdeki somut izdüşümlerini inceler.
Deontoloji terimi, C. D. Broad tarafından 1930’da yayınlanan Beş Etik Teori Türünde mevcut ve özel tanımlamayı tanımlamak için ilk kullanılmıştır. Terimin daha eski kullanımı Jeremy Bentham’a geri döner, Jeremy Bentham da bunu c. 1826 daha genel anlamda “doğru ve doğru olanın bilgisi” anlamına gelmektedir. Sözcüğün genel anlamı Fransızca’da, özellikle de etik doktora tezi olarak “etik kod” terimiyle, mesleki etiğin bağlamında tutulur.
Düşünülmekte olan deontolojik etiğin sistemine bağlı olarak, ahlakî bir zorunluluk, evrene özgü kurallar dizisi (ahlaki doğalcılık), dini hukuk veya kişisel ya da kültürel değerler kümesi Kişisel arzularla çatışabilir).
Deontoloji felsefeleri
Deontolojik etiğin sayısız formülasyonu vardır.
Kantçılık
Immanuel Kant’ın etik teorisi çeşitli nedenlerle deontolojik olarak düşünülür. İlk olarak, Kant ahlaki açıdan doğru davranmak için insanların görevden (vaktinden) hareket etmesi gerektiğini savunuyor. İkincisi, Kant, onları doğru veya yanlış yapan eylemlerin sonucu değil, hareketi gerçekleştiren kişinin sebepleri olduğunu savundu.
Kant’ın kategorik zorunluluğa ilişkin üç önemli formülasyonu şöyledir:
Sadece, evrensel bir yasaya dönüşeceğine karar vermiş olduğunuz ilkeye göre hareket edin.
Kendi kimliğinizde ya da başka herhangi bir kişide olsun ya da olmasın, yalnızca bir araç olarak değil, aynı zamanda daima bir son olarak insanlığı tedavi edecek şekilde davranın.
Her akılcı varlık, sanki onun üstünlüğünden her zaman evrensel bir krallık krallığında yasama üyesi gibi davranmalıdır.
Ahlaki mutlakiyet
Bazı deontologlar, belirli eylemlerin kesinlikle doğru veya yanlış olduğuna inanan ahlaki mutlakıyetçiler olup, bunların arkasındaki niyetlerin ve sonuçların ne olursa olsun. Örneğin Immanuel Kant, yalnızca kesinlikle iyi bir şeyin iyi bir irade olduğunu savundu ve bir eylemin ahlaki olarak doğru olup olmadığının tek belirleyici faktörü, bunu yapan kişinin iradesi ya da nedeni. Örneğin kötü bir özrü üzerinde hareket ediyorsa. “Yalan söyleyeceğim”, sonuçta bazı iyi sonuçlar doğsa bile eylemleri yanlış.
İlahi komuta teorisi
Tüm deontologlar dinsel olmasa da, bazıları ‘ilahi komuta teorisine’ inanmaktadır. İlahi komuta teorisi, Tanrı’nın doğru olduğuna karar vermesi halinde bir eylemin haklı olduğunu ifade eden ilgili teorilerin bir kümesidir. Ockham William, René Descartes ve 18. yüzyıldaki Kalvinistler Ralph Cudworth’e göre ahlaki yükümlülüklerin Tanrı’nın buyruklarından kaynaklandığını söylediği için bu ahlaki teorinin versiyonlarını kabul ettiler. İlahi Komuta Teorisi bir deontoloji şeklidir, çünkü buna göre herhangi bir eylemin doğruluğu, gerçekleştirilen eylemin yerine getirilmesine bağlıdır, çünkü bu eylem, bu eylemden kaynaklanan iyi sonuçlar nedeniyle değil, bir görevdir. Tanrı insanlara Sabbath’da çalışmamalarını emrediyorsa, insanlar Sabbath’da çalışmazlarsa haklı davranırlar, çünkü Tanrı öyle yapmamalarını emretmiştir. Tembel oldukları için Sabbath’da çalışmazlarsa gerçek fiziksel eylem aynı olsa da, eylemleri “doğru” konuşmuyor demektir. Tanrı, bir komşunun mallarını keşfetmemeyi emrediyorsa, bu teori, coveting, bir başkasının başarılı olmasını veya iyi sonuç vermesinin yararlı sonucunu sağlıyorsa bile, bunu yapmak ahlaka aykırı olacağını kabul eder.
Kant teontolojisini ilahi komuta deontolojisinden ayıran bir diğer husus, Kantçılık’ın, insanın rasyonel bir varlık olarak ahlak kanununu evrensel hale getirdiğini savunmasıdır. Halbuki, ilahi komuta, Allah’ın ahlak kanununu evrensel hale getirdiğini savunur.
Çağdaş deontoloji
Çağdaş deontologlar arasında Thomas Nagel, Thomas Scanlon, Roger Scruton ve Frances Kamm bulunur.
Frances Kamm’ın “İzin Verilebilir Zarar İlkesi”, Kant’ın kategorik zorunluluğuna büyük ölçüde güvenirken, düşünülmüş karar verme kararlarımıza uyan deontolojik bir kısıt oluşturmaya yönelik bir çaba. İlke, zararın kendisinin bir mülkün bir etkisi ya da bir yönü olması halinde daha fazla tasarruf sağlamak için zarar verebileceğini belirtmektedir. Bu ilke, çoğu insan deontolojik sezgiler içeren davanın kararlarını Kamm’in hissettiğini çözmeye yöneliktir. Örneğin, Kamm beş kişinin hayatını kurtarmak için bir insanı organlarını toplaması için öldürmenin kabul edilemez olduğuna inandığımızı savunuyor. Yine de, beş masum ve hareketsiz insanı bir masum ve hareketsiz kişinin öldüreceği yan yola sokacak bir tramvayı yönlendirmek ahlaki olarak müsaittir. Kamm, İzin Verilen Zarar İlkesinin bu davalar ile diğer davalar arasındaki ahlaki farklılığı açıkladığına ve daha önemlisi, organ hasat davasında olduğu gibi, iyi amaçlar getirmek için ne zaman harekete geçmeyeceğimizi bize gösteren bir kısıtlamayı ifade ediyor. Kamm, 2007 yılında “İzin Verilen Zarar İlkesi” ni, “Verimli Saflık Doktrini” ni içeren yeni bir teori sunan bir kitap yayınladı. “Verimli Zararın Prensipleri” gibi “Verimli Saflık Doktrini”, insanların başkalarına zarar verecek şekilde hareket etmesine izin verilen koşulların belirlenmesinde deontolojik bir reçete sunma girişimidir.
Deontolojiyi erdem temelli etik ve sonuççılıkla uzlaştırmaya yönelik girişimler yapılmıştır. Iain King’in 2008’de çıkardığı “İyi Kararlar Nasıl Verecek ve Her Zaman Doğru Olun” kitabı, yarı gerçekçilik ve değiştirilmiş bir faydacılık prensibi kullanıyor ve deontolojik ilkeler geliştiriyor ve bu da etik ve erdemlere dayanan etik ile uyumludur. King, sonuçsalcılıkla daha da eğilen meta etiğini, kitabında sunduğu deontolojik sonuçlara bağlamak için bir ilkeler hiyerarşisi geliştirir.