Halik Nedir, Ne Demek, Esmaül Hüsna el-Halik İsmi Anlamı, Fazileti

Halik. Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

“Yaratmak” anlamındaki halk mas-darından sıfat olup “yaratan” demektir. Arap dili uzmanları, halk kelimesinin te­mel mânasının “takdir” olduğunu kabul ederler. Mütercim Âsim Efendi’nin tak­dire verdiği Türkçe karşılık ise “oranla­mak ve ölçümlemek”tir. Halkın, “bir işi ölçülü ve ahenkli biçimde yapmak” mânasından hareket ederek halikı “planlı ve amaçlı (bir anlamda şuurlu) bir şekilde yaratan” diye tanımlamak mümkündür. Ger­çek anlamıyla yalnız Allah İçin kullanılabi­len halikın bir başka tanımı da “ana maddesi ve modeli olmadan nesneleri icat eden”dir. Halkın ihtiva et­tiği takdir mânası bazan şekillendirmek, mevcut ana maddeyi başka bir kalıba dökmek şeklinde de olabilir. Kur’an’da Hz. îsâ’ya izafe edilen halk bu mahiyet­tedir. Ayrıca halk, “gerçekte bir icat ol­madığı halde varmış gibi göstermek, yalan uydurmak” anlamında da kullanılır taş. bk.).

Halk Kur’ân-ı Kerîm’de 171 yerde fiil sigalarıyla, elli iki yerde de masdar ola­rak Allah’a nisbet edilmiştir. Halik keli­mesi sekiz âyette doğrudan doğruya, iki âyette “şekil verenlerin en güzeli” veya “kendilerine yaratıcılık nisbet edilenler içinde yegâne gerçek yaratıcı” anlamın­daki ahsenü’l-hâlikin terkibi içinde, bir âyette de tazim amacıyla çoğul sigası kullanılarak, “Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratanlar biz miyiz?” ifadesiyle Allah’a izafe edilmiştir. İki âyette ise “de­vamlı ve mükemmel biçimde yaratan” mânasında mübalağa sigası oluşturan hallâk kelimesi kullanılmıştır. Kur­’an’da toplam 236 yerde Allah’a nisbet edilen halk kavramının çeşitli konu ve muhtevalarının başında göklerin ve yerin yani kâinatın yaratılışı gelir. Bundan başka her şeyin icat edilişi, tabiat düze­ninin kurulup korunması, insanın, ona verilen nimet ve yeteneklerin, özellikle de eşinin halkedilmesinden ve herhangi bir konu belirtilmeden mutlak mânada yaratmadan da söz edilir. Bu âyetlerde geçen ve çeşitli ilâhî fiilleri anlatan ya­ratma genellikle “ana madde olmadan, yoktan yaratma” veya “yokluktan varlık alanına çıkarma” şeklinde anlaşılmakta­dır. Yaratma bazan da mevcut bir şey­den, bir ana maddeden gerçekleştiril­mektedir. Meselâ Âdem’in topraktan, daha sonra insan türünün üreme meka­nizmasına bağlı olarak nutfeden, aşılan­mış yumurtadan yaratılışı böyledir. “Sürekli ve mükemmel şekilde yaratan” anlamındaki hallâk, “hakkıyla bilen” anlamındaki alîm ismiy­le birlikte iki âyette yer almıştır (Hicr 15/86; Yasin 36/81). Tabiatın ve özellikle insanın yaratılışından, hayatın mânası, amacı ve ikinci bir âlemde sürekliliğin­den bahseden âyetlerde “yaratılışın baş­latılması ve tekrar edilmesi” ifadesinin sıkça kullanılması dikkat çekmektedir. öyle anlaşılıyor ki hallâk ismi, bütün tabiatın ve onun için­de yer alıp ilâhî vahye muhatap olan İn­sanın sürekli şekilde Allah ile münasebet halinde olduğunu, O’nun yaratmayı ta­zeleyerek sürdürmesi suretiyle varlığı­nı devam ettirdiğini ifade etmektedir. İnsanoğlunun bu anlamdaki hayatiyeti ölümden sonra tekrar edilecek yaratma ile yeni boyutlar kazanacaktır.

Halk kavramının Allah’tan başkasına nisbet edilmesine gelince Kur’ân-ı Ke­rîm, evrenin yaratıcısı ve yöneticisi olan gerçek mabudun dışında edinilen tanrı­ların yaratıcılık vasfı bulunmadığını ifade ederek bu kavramın Allah’tan başkasına nisbet edilemeyeceğini beyan etmekte­dir. Kur’an’m iki âyetinde Hz. îsâ’nın ça­murdan kuş modeli yaptığı ifade edilir­ken “halk” masdarından türeyen kelime­ler kullanılmıştır (Âl-i İmrân 3/49; Mâide 5/110). Ancak burada halk, “ana maddesi ve modeii olmadan yaratma” mânasında olmayıp “mevcut bir mad­deden belli bir şekil meydana getirmek” demektir. Bu ise halkın “suret verme” şeklindeki mecazi mânâsıdır. Nitekim iki âyette yer alan “ahsenü’l-hâlikin” terki­bindeki halikın kelimesi “yaratıcılar” de­ğil “şekil verenler” mânasında anlaşıl­mıştır. Esasen Hz. îsâ’ya atfedilen halk fiili sürekli olarak “Allah’ın izniyle” kaydı ile sınırlandırılmıştır. Halk kavramı Kur’ân-ı Kerîm’de bir de “ihtilâk” anlamında, yani “gerçek olmayan şeyi gerçekmiş gibi gösterip yalan uydurmak” mânasın­da kullanılmıştır: “Siz Allah’ı bırakıp put­lara tapıyor ve asılsız sözler uyduruyor­sunuz” (Ankebût 29/17). Gazzâlî hal­kın mecaz yoluyla kula da nisbet edilebi­leceğini söyler. Çünkü Allah ona halkın temel unsurlarını oluşturan İlim ve kud­ret yeteneklerini vermiştir. Kul kendi gü­cü çerçevesindeki işleri bir nevi halketmiş olabilir.

Halk, Allah ile kâinat arasındaki müna­sebeti yani ilâhî fiilleri ifade eden en kap­samlı kavramdır. Mâtürîdî kelâmcılannın “tekvin” kelimesiyle terimleştirdikleri bu fiiller yine onlar tarafından zaman za­man halk, inşâ, ibda’ gibi kelimelerle de anılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’a iza­fe edilen fiiller pek çoktur. Bunların ara­sında halk ile anlam yakınlığı içinde bulu­nanların sayısı da az değildir. Haşr sûre­sinin sonunda yer alan ve on yedi ilâhî is­mi ihtiva eden üç âyetin (59/22-24) sonun­cusunda halik bari’ ve musavvlr isimle­riyle birlikte zikredilmiştir. Âlimlerin çoğunluğuna göre bu kelimeler eş anlamlı olmayıp yaratmanın birbirini takip eden üç safhasını anlatr. Halik “yaratılacak şe­yin bütün ayrıntılarını bilip takdir eden”, bari’ “onu fiilen meydana getiren”, musavvir de “nesnenin kendine has özel­liklerini verip fonksiyoner olmasını sağ­layan” anlamına gelir. Esmâ-i hüsnâda eş anlamlılık kabul etmeyen Gazzâlî, bu üç ismin fonksiyonunu anlatabilmek için insan planında örnek verir ve halikın pro­jelendiren mimara, bâri’in projeyi uygu­layan mühendis- kalfaya, musavvirin de tezyinatçıya tekabül edebileceğini söyler.

Kur’an’da bari’ ve musavvir İsimlerin­den başka halk kavramıyla anlam yakın­lığı içinde bulunan kelimelerden biri kevn masdandır. Birçok âyette fiil (Özel­likle mazi) sigalan yer alan kelimenin mazi, muzâri ve emir şekilleri Allah’a izafe edilir. Mâtürîdiyye âlimleri kevnin emir sigasindan (kün) hareketle tekvin terimini oluşturmuşlardır. “Alet, madde, zaman ve mekân olmadan icat etmek” mânasindaki Ibdâ’ kavramına dayanan bedî’. “icat edip geliştirmek” anlamına gelen İnşâ ve bunun sıfat şekli münşi ve yine “icat etmek” mânasındaki İhdas kavramı da Allah’a nisbet edil­miştir. Kur’an’da bun­lardan başka fiil, “yapmak, işlemek” an­lamındaki ca’l, “sanatkârane iş yapmak” mânasındaki sun’, “yaratıp meydana çı­karmak” anlamındaki zer’ kavramları da fiil veya sıfat sigalarıyla zât-ı ilâhiyyeye izafe edilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in otuz beşinci sûresine adını veren ve sûrenin ilk âyetinde “göklerin ve yerin yaratıcısı” manasıyla yer alan fâtır altı âyette bu si-ga ile, sekiz âyette mazi sigasıyla ve bir âyette de lafza-i celâle muzaf olmuş fıt­rat kelimesiyle Allah’a nisbet edilmiştir. Fatrın asıl mânasının “yarmak” olduğu belirtilir. Bu anlamdan hareket edildiği takdirde meselâ tohumun çatlamasını, hücrenin bölünmesini sağlamak suretiyle yarat­mayı tekrar etmek mânası öncelik kaza­nır. Bunun yanında fatrın “ilkin yarat­mak, yok olan bir şeye vücut vermek” anlamına dikkat çekenler de vardır. Kur’an’da Allah’a nisbet edilen fâ­tır isimlerinin hepsi “göklerin ve yerin (tabiatın) yaratıcısı” mânasını taşımaktadır. Diğer sigalan ise bu anlamın ya­nında Özellikle vahye muhatap olan insa­nın yaratılışını ifade etmektedir.

Halik ismi doksan dokuz esmâ-i hüsnâ rivayetlerinin ikisinde de yer aldıktan başka diğer bazı hadis metinle­rinde de görülmekte, ayrıca birçok ri­vayette fiil sigalarıyla Allah’a nisbet edil­mektedir.

Halik ismi ilâhî fiilleri büyük ölçüde muhtevasında özetleyen bir kavramdır. Allah’ın sıfatlarını ele alan âlimler ve ekoller, kendi sistemleri çerçevesinde O’nun fiillerine ve bu arada halk sıfatına dair görüşlerini ifade ederler. Fiilleri ha­dis kabul edenler veya birbirine bağlı ola­rak ilim, kudret ve irade sıfatlarından ayrı olarak müstakil ilâhî fiillerin mevcu­diyetini ispata gerek görmeyenler (Mu­tezile, Eşariyye), hiçbir yaratık yokken (ezelde) zât-ı ilâhiyyeyi yaratıcılıkla nitele­meyi doğru bulmazlar. Mâtürîdîler ise zâtın sonradan sıfat edinemeyeceği, ona yüklenecek bütün mânaların ezelden be­ri mevcut olduğu görüşüne öncelik tanır­lar. Gazzâlî bu iki grup arasındaki ihtilâ­fın ilmî bir temele dayanmadığını belir­terek Allah’ın ezelde bilkuvve, daha son­ra da bilfiil yaratıcı olduğunu söylemenin sakıncalı görülmediğini belirtir.

Halik Allah’ın kevnî isimleri arasında yer alır. Halîmî bu ismi, zât-ı ilâhiyyeye yaratma fiilini nisbet eden isimler ara­sında zikreder, İbn Hacer de aynı görüşü benimsemekle birlikte halik ismiyle yalnız “yaratılacak­ların temel özelliklerini belirleyen” (mu-kaddir) mânası kastedildiği takdirde ira­de sıfatına râci olacağından bunun zatî isim veya sıfatlardan sayılacağını belirtir. Aslında Fahreddin er-Râzî’nin de kaydetttiği gibi böyle bir durumda halik ismi ilim, kudret ve irade sıfatlarına râci olur.

Halik ismiyle, yukarıda zikredilenler­den başka “ölümden sonra dirilten” mâ-nasındaki bâis, “her şeyin varlığı kendisi­ne bağlı olup kâinatı idare eden” mâna­sındaki kayyûm, “kâinatın bütün işlerini gözetip yöneten” anlamındaki müheymin ve “can veren-öldüren” anlamların­daki muhyî-mümît isimleri arasında an­lam yakınlığı vardır.

Daha yeni Daha eski