İlhanlı sanatı. İslâm sanatı tarihinin en farklı hususiyetlerinin görüldüğü bir tahribat ve yeniden doğuş safhasını teşkil eder. İlhanlı hanedanından gelen hükümdarların önemli bir kısmı sert ve otoriter kişiler olarak tanınmıştır. Ancak bu hükümdarların sanat hamileri olduğu da bilinmektedir. Hanedanın ilk kuruluş yıllarından başlayarak XIII. yüzyılın sonlarında tahta çıkan Gâzân Han’a kadar İlhanlı hükümdarlarının değişik dinî temayülleri sebebiyle İslâm sanatı bakımından önemli bir faaliyeti göze çarpmamaktadır. Özellikle Hülâgû, Abaka ve Argun hanlar Budist olmakla birlikte Hıristiyanlığa ilgi duymuşlar, âdeta müslümanlara karşı Moğol-hıristiyan birliğini sağlamaya çalışmışlardır. Bu dönemde İlhanlılar, İslâm âlemi İçin büyük bir tehlike oluşturarak şehirleri ve ilim merkezlerini tahrip etmişlerdir. İlk yıllarda İran ve Azerbaycan civarında Hıristiyanlığı benimseyen Moğollar’ın çadır kiliselerde ibadet ettikleri bilinmektedir. Yerleşik hayata geçişle birlikte birçok Budist mabedi ve kilise yaptırılmıştır. Hülâgû Han devrinde (1256-1265) Urmiye gölü civarında ve özellikle Hoy’da Budist tapınakları inşa edilmiş, daha sonra Argun Han (1284-1291) inşa ettirdiği Budist manastırlarında kendi resmini yaptırmıştır. Hıristiyanlığa karşı sempati duyan Hülâgû, Abaka ve Argun hanlar zamanında Batı İran’da ve Azerbaycan’da çeşitli Nesturi kiliseleri ve manastırları yapılmıştır. Ancak bu eserler günümüze kadar gelmemiştir. Önemli sanat faaliyetleri ise İslâmiyet’i resmen kabul eden Gâzân Han’ın tahta çıkmasından sonra gerçekleşmiştir. İlhanlı hanedanıyla yakın münasebeti olan devlet memurları, vezirler, İlhanlı hükümdarlarının eşleri ve Müslümanlığı benimsemiş diğer bazı kişiler tarafından yaptırılan çok sayıda eserin önemli bir kısmı Anadolu Selçuklu sanat muhiti içinde ele alınmaktadır.
Gâzân Han döneminde İslâmlaşan İlhanlı yönetimi, idaresi altındaki topraklarda özellikle İran ve Güney Azerbaycan’da yoğun bir imar faaliyetine girişmiştir. İran’da Tebriz. Merâga. Sultaniye, Lincân, Verâmin ve Natanz; Anadolu’da Erzurum. Amasya, Tokat, Niğde şehirlerinde İlhanlı eserleri görülmektedir. İlhanlılar mimaride Büyük Selçuklu geleneğine sahip çıkmışlar, tasarım ve mimari ayrıntılarda, süslemede bu geleneği sürdürmüşlerdir. İnşaat malzemesi çoğunlukla İran’da tuğla, Anadolu’da ise taştır. Süslemede alçı, tuğla, sırlı tuğla ve çini kullanılmıştır. Selçuklu plan şemaları çok daha iddialı boyutlarda tekrar edilmiştir. İlhanlı sanatında bölgenin manevî hususiyetleri devam ederken dönemin önemli merkezleriyle de yakın ilişkiler söz konusu olmuştur. Anadolu (Selçuklu), Mısır-Suriye ve İrak dışında bilhassa Orta Asya’dan beraberlerinde getirdikleri Moğol-Çin tesirleri sanatın şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.
Mimari
Mimari. İlhanlı mimarisinin pek çok eseri zaman içinde harap olmuş veya tamamen ortadan kalkmıştır. Çok sayıdaki bina da tamir ve tadilât sebebiyle önemli değişikliklere uğramıştır. İran’daki Eserler. Gâzân Han devrinde İslâmiyet’in kabul edilmesiyle birlikte ilk önemli eserlerin inşasına başlanılmıştır. 1298’de Gâzân Han’ın kendisi için yaptırdığı türbe, cami, medreseden oluşan külliye zamanla harap olmuştur. Aynı yıl inşa edilen Verâmin’deki, Alâeddin Türbesi İran’daki Selçuklu kümbetlerinin geleneğini sürdürmektedir. Tuğladan silindirik gövdeli yapıda gövde üçgen yivlerle donatılmış olup üstte koni biçimli bir külahla örtülüdür. Lincân’da Selçuklu devrine ait olması muhtemel kare planlı ve kubbeli bir yapının önüne Şeyh Muhammed İbn Bak-rân tarafından bir eyvan ekletilmiş ve bu kişinin ölümü üzerine buraya gömülmesiyle yapı eyvan türbeye dönüştürülmüştür. İnşa malzemesi taş olan yapıda renkli sırlı ve perdahlı çini ile alçı süslemeler görülür.
İlhanlı mimarisine önemli eserlerin kazandırıldığı Olcaytu Han [Muhammed Hüdâbende] zamanında (1304-1317) İsfahan Cuma Camii genişletilip onarımı yapılmış, bu arada batı eyvanına alçıdan bir mihrap İlâve edilmiştir. Rûmî, palmet motifleriyle süslü olan mihrapta Hz. Ali ve on iki imamın isimi yer almaktadır. Olcaytu’-nun adını ebedî kılan en önemli eser, hiç şüphesiz onun başşehri olan Sultâniye’-de bulunan ve ölümünden sonra buraya gömülmesi üzerine kendi adıyla anılan türbesidir. Yeni başşehrin ortasında geniş bir külliyenin çekirdeğini oluşturduğu anlaşılan yapı, aslında Hz. Ali ve Hz. Hüseyin’e ait bir kısım emanetin Küfe ve Ker-belâ’dan alınarak buraya konulması için yaptırılmıştı. 710 (1310) yılında inşasına başlanan bina 713’te (1313) tamamlanmıştır. Tuğladan yapılan bina içten sekizgen planlı olup üzeri, pandantiflerle geçişi sağlanan 24,50 m. çapında ve 51 m. yüksekliğinde çift cidarlı sivri bir kubbe ile örtülüdür. Kalıntılardan, vaktiyle kubbenin üzerinin fîrûze ve lâcivert renkli çinilerle kaplanmış olduğu anlaşılmaktadır. Dört yönde sivri kemerli açıklıklara sahip yapıda kuzeybatı ve kuzeydoğu köşeler dolgulanmış olup buradan üst kattaki galeriye çıkış sağlanmıştır. Dışta kubbe eteği hizasında sekizgenin köşeleri üstünde yükselen kuleler yapıya ilginç bir görünüm kazandırmıştır. Kıble yönünde yapıya dışarıdan bitişik olarak yapılan bir ziyaret mescidi bulunmaktadır.
Natanz’da Sultan Olcaytu devrinde inşa edilen cuma camii [Şeyh Abdüssamed İsfahanı Külliyesi] cami (704/1 304-1 305), türbe (707/1307-1308) ve hankahtan (716/ 1316) oluşmaktadır. Külliyede yer alan minare 725 (1325) yılında Ebû Said Bahadır Han zamanında yapılmıştır. Dört eyvanlı avlulu cuma camiinin kıble yönünde sekizgen planlı tevhidhâne, batıda minare ve kare planlı türbe ile hankah bulunmaktadır. Cuma camiinde eyvanlar aynı yükseklikte, farklı derinlikte ele alınmış olup aralarda iki katlı revaklaryer alır. Güneye açılan hankahın âbidevî taç kapısı ile silindirik gövdeli minarede yoğun bezeme görülür. Türbe içten dört yöne genişletilmiş olup kubbesi içten mukarnas dolgulu, dıştan ise külahla örtülüdür.
Tebriz’de Mescid-i Ali Şah, 710-720 (1310-1320) yılları arasında Olcaytu Han’ın veziri Ali Şah tarafından yaptırılmıştır. Yapının doğusunda medrese, batısında hankahla birlikte bir külliye olarak ele alındığı bilinmektedir. Tamamlandıktan kısa bir süre sonra çökmüş olan cami 30.15 m. genişlikte, 65 m. derinlikte âbidevî bir eyvan şeklinde olup duvarları 10,40 m. kalınlığında ve 25 m. yüksekliğindedir.
Verâmin’de 722-726 (1322-1326) yıllarında inşa edilen cuma camiinin banisi Ali Kazvînî’dir. Dört eyvanlı avlulu ve mihrap önü kubbeli plana sahip olan yapıda eyvanlar eksenlerde yer aimıştır. Âbidevî taçkapı kuzey eyvanı önünde olup sivri kemerli ve mukarnas dolgulu yaşmağa sahiptir. Kıble eyvanı daha geniş ve yüksek ele alınmıştır. İçi mukarnas dolgulu eyvanda ma’kılî hatla “Allah” ve “Muhammed” yazıları vardır. Altta üç sivri kemerli kapıdan kare planlı ve kubbe ile örtülü mihrap önü mekânına geçilir. Alçı süslemeli duvarlarda iri yazı kuşağı dikkat çeker.
Merâga’da 722’de (1322) yapılan Kün-bet-i Gafferiyye’nin (Ca’feriyye) banisi, 711 (1311) yılında İlhanlılar’a sığınmış olan Memlûk kökenli Kara Sungur’dur (Sultan Kalavun’un kölesi). Tuğladan kare planlı yapı moloz taş bir kripta (mumyalık) üzerine inşa edilmiştir. Yapının üst örtüsü (külah) yıkıktır. Kuzey cephesi ortasında taçkapı, diğer cephelerde ise ikişer sivri kemerli niş içinde birer pencere vardır. Pencerelerin üzerinde birer çift çevgân değneği (arma) bulunur.
Anadolu’daki Eserler. Sivas Çifte Minareli Medrese. Erzurum Hatuniye Medresesi ve Kümbeti, Kırşehir Caca Bey Medresesi ve Fatma Hatun Kümbeti, Sivrihisar Alemşah Külliyesi gibi yapılar XIII. yüzyıl içinde ele alınmış olup bânileriyle İlhanlılar’a bağlanan, fakat Anadolu Selçuklu mimarisi içinde değerlendirilen eserlerdir. Selçuklu hâkimiyetinin tamamen ortadan kalkması ile XIV. yüzyılın ilk yansında inşa edilen diğer eserler ise İlhanlı devri yapıları olarak karşımıza çıkmaktadır. Amasya Dârüşşifâsı, 708 (1308-1309) yılında Anber b. Abdullah ve Ahmed Bey tarafından Olcaytu Han ve eşi Yıldız Hatun için yaptırılmıştır. Açık avlulu eyvanlı Selçuklu medreseleri planındaki yapı iki eyvanlı olup iki yanda revakları vardır. Taçkapının kilit taşındaki diz çökmüş İnsan figürü dikkat çekicidir. Erzurum’daki Yâkutiye Medresesi ve Kümbeti, 71 O’da (1310) Erzurum Emîri Gazanlı Cemâieddin Hâce Yakut tarafından Sultan Olcaytu ve eşi Bulgan Hatun adına inşa ettirilmiştir. Kesme taştan olan yapıda avlunun üzeri ortası aydınlık fenerli çapraz tonozla örtülmüştür. Çift katlı yapıda alt kat üç, üst kat dört eyvanh olarak düzenlenmiştir. Girişin karşısındaki ana eyvanın arkasında bir kümbet bulunmaktadır. Medresenin taçkapısı itinalı ve yoğun bir süslemeye sahiptir. Hayat ağacı motifi, çifte aslan, tek başlı kartal figürleri dikkat çekicidir.[bk. yâkutiye medresesi] Niğde’de Hudâvend Hatun Kümbeti, 712 (1312) yılında İlhanlı Valisi Sungur Ağa döneminde IV. Kılıcarslan’ın kızı Hudâvend Hatun adına yaptırılmıştır.” Kesme taş yapı sekizgen kaide üzerinde sekizgen gövdeli olup üstte onaltıgene dönüşmektedir. İçten kubbe, dıştan pramidal çatılı yapıda taçkapı ve cephelerdeki pencere çevreleri ve alınlıklarında zengin taş işçiliği bulunmaktadır. Rûmî, palmet, geometrik geçmeler yanında yoğun figürlü süslemeleriyle dikkat çekici bir yapıdır. Tokat’ta 714 (1314) tarihli Nûreddin İbn Sentimur Kümbeti’nin gövdesi kesme taştan inşa edilmiş olup kare planlıdır. Taş yapı üstte tuğladan sekizgen yüksek kasnaklı ve içten tromplu kubbe, dıştan ise pramidal külahla Örtülmüştür. Erzurum’da 714’te (1314) Gâzî Ahmed b. Ali b. Yûsuf tarafından yaptırılan Ahmediye Medresesi iki ey-vanlı avlulu bir yapı olup avlusunun üzeri aydınlık fenerli aynalı tonozla örtülüdür.
Minyatür
Minyatür. İlhanlı sanat muhitinde minyatürlü yazmalara büyük Önem verilmiştir. İran minyatür sanatına olduğu kadar bütün İslâm minyatür sanatının gelişiminde bu minyatürlü yazmaların tesiri olmuştur. Her şeyden önce Çin etkilerinin açıkça görüldüğü İlhanlı minyatürleri için kaynak teşkil eden bir diğer bölge olarak da Irak önemli rol oynamıştır. İlhanlı muhitinde tarihî konular kadar astronomi ve tabii ilimlere duyulan alâka sebebiyle minyatürlerde bu ilimler tercih edilmiştir. Özellikle hayvan tasvirli minyatürler, tabii manzaralarla desteklenmiş figürler ve tarihî konuları aksettiren sahnelerin esas teşkil ettiği minyatürler bu muhitin en önemli temsilcileri sayılmaktadır. Bunların dışında destanlar da minyatürlerde işlenen konulara esas olmuştur. İlhanlı minyatürlerinin en güzel örneklerinin yapıldığı Tebriz’de istinsah edilen eserler arasında İlhanlı Veziri Reşîdüddin Fazlullah-ı Hemedânî’nin Câmfu’t-tevârîh’i önemli bir yer işgal etmektedir. Bizzat Reşîdüddin’in idaresi altında faaliyet gösteren bu atölyede yapılan minyatürler, Çin ve Irak tesirlerinin bir araya getirildiği detaylara ehemmiyet veren ve kullanılan renklerin de etkisiyle çok güçlü tesirler bırakan İhtişamlı örnekler olarak şöhret kazanmıştır. Menâ-hayevân el-Âşârü’l-bâkiye ve Muizzî’nin divanı önemli İlhanlı devri minyatürlü yazmaları olarak tanınır. Bütün bu örneklerde Moğol ve Orta Asya hususiyetleri gösteren elbise tasvirleriyle birlikte Moğol ve Orta Asya zevk ve anlayışını aksettiren başka özellikler de kendisini hissettirmektedir. İlhanlılar’ın son devirlerinde, bu geniş ölçülü ve geniş görüntülü minyatürlerle temsil edilen ihtişamlı saray üslûbu değişime uğramıştır, önceleri güçlü bir şekilde var olan Çin tesirlerinin yerine Irak tesirlerinin hâkim olduğu yeni bir anlayış kendisini göstermeye başlamıştır.
Çini ve Seramik. İlhanlı sanatının önemli bir faaliyet alanı olan seramik, bizzat İlhanlılar tarafından yok edilmiş bulunan eski seramik merkezlerinin güçlü etkisiyle yeni Çin etkilerinin bir araya getirdiği bir anlayışın sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Çin tesirlerinin çok güçlü olduğu İlhanlı seramik sanatı. Moğol zevkine uygun hususiyetleriyle hemen farkedilmekte olan sırlı, sırsız ve perdah tekniğiyle yapılmış eserlerle temsil edilmektedir. Seramik sanatıyla yakın temas içinde bulunan çiniler ve sırlı tuğlalarla tezyin edilen İlhanlı eserleri, bu faaliyet alanlarının gösterdiği gelişimi ortaya koyan en önemli örnekler olarak tanınmakta olup büyük ölçüdeki tahribata rağmen mimari tezyinatın özellikleri hakkında bilgi vermektedir. Mimarideki Selçuklu geleneği, bu eserlerdeki sırlı tuğla ve mozaik çini kullanımında da kendini göstermektedir. İlhanlı seramik ve çini eserlerinin teşekkül ettiği en önemli merkezler arasında Kirman, Keşan ve Sultanâ-bâd büyük öneme sahiptir. İran’da (Lincân), Pîr-i Bakrân Türbesi. Natanz’da Şeyh Abdüssamed İsfahânî Külliyesi, Sultâniye’de Olcaytu Hüdâbende Türbesi ve Anadolu’da Erzurum Yâkutiye Medresesi mimarisinde yoğun sırlı tuğla ve çini kullanımı görülmektedir.
İlhanlı metal sanatı hakkında az sayıda mevcut olan eserlerle bilgi sahibi olu-nabilmektedir. Özellikle Irak tesirlerinin güçlü olarak görüldüğü eserler hat ve figürlü tasvirlerle süslenmiştir. İlhanlı eserlerinin büyük bir kısmı XIV. yüzyılın başında yapılmış olup çoğunluğunda dolgu tekniği görülür. Bu eserlerin yapıldığı önemli merkez olarak da Şîraz ön plana çıkmaktadır.
TDV İslâm Ansiklopedisi