Kisra Nedir, Kimdir, Pers/İran Kralı Ünvanı, Hakkında Bilgi

Kisrâ. Araplar’in Sâsânî hükümdarları için kullandıkları unvan.

Sâsânî kral isimlerinden Hüsrev’in Süryânîce’de aldığı Kesrâ (Kâsrâ) şeklinden Arapçalaştırılmış ve “Sâsânî hükümdarı” mânasında cins ismi unvan olarak kulla­nılmıştır; ayrıca bu kelimeyle “âl-i kisrâ, arz-ı kisrâ, Medâin-i kisrâ, eyvân-ı kisrâ, tâk-ı kisrâ” tamlamalarının yapıldığı gö­rülür. Kisrevî, kisrî, kisrevânî sıfatları da “kisrâya ait veya onunla ilgili” anlamında kaliteli kumaş vb. için kullanılmıştır; Hz. Peygamberin kisrevânî bir cübbesinin bulunduğu rivayet edilir.

Gassânîler ve Kuzeybatı Arabistan halkı kayseri (Bizans imparatoru), Lahmîler ve Kuzeydoğu Arabistan halkı da kisrâyı en büyük hükümdar olarak kabul ediyorlar­dı. Resûl-i Ekrem’in büyük dedesi Hâşim b. Abdümenâf’ın kayserden ticarî imti­yazlar elde etmesine karşılık kardeşi Nevfel de İran’a giderek kisrâdan benzeri im­tiyazlar almıştı. İslâm’ın Mekke dönemi yıllarında Bizans-Sâsânî savaşları sırasında müşrikler ateşperest kisrânın, müslümanlar ise Ehl-i kitap kay­serin tarafını tutmuşlardı.[Rûm 30/1-5] Kisrâ şair ve edipler arasında da büyük gücü, zenginliği ve görkemli hayatıyla kaysere eş tutulmuş, gerek Câhiliye gerekse İslâm şiirinde her zaman onunla birlikte güç ve servet sembolü sayılmıştır. Çeşitli kay­naklarda kisrânın tacı, tahtı, hazinesi, kı­lıcı, zırhı, sarayının halı, mobilya ve eşya­sı lüks ve ihtişam unsurları olarak tasvir edilmiştir. Öte yandan kayserle kisrânın bu hayatlarına karşılık Hz. Peygamber’in sade hayatına dikkat çekilmiştir. Hz. Ömer’in, üzerinde uyuduğu hasırın izi yü­züne çıkmış olan Resûl-i Ekrem’in bu sa­de hayatını kisrâ ve kayserin lüks hayat­larıyla karşılaştırdığı nakledilir. Hz. Peygamber insanları İslâm’a çağırırken onlara kayser ve kisrânın hazinelerini vaad etmiş ve bu hazinelerin bir gün müslü­manlar tarafından Allah yolunda harcana­cağını bildirmiştir. Diğer bir rivayet, kisrânın Beytülebyaz denilen muhteşem sarayının ve hazinelerinin müslümanlann eline geçeceği şeklindedir.

Hudeybiye Antlaşması müzakereleri sırasında Kureyş elçisi olarak Resûl-i Ek­rem’e gelen Urve b. Mes’ûd’un geri dön­dükten sonra Mekke ileri gelenlerine. “Birçok krala, kaysere, kisrâya ve necâşîye (Habeş hükümdarı) elçi gittim; fakat Muhammed kadar saygı görenine rastla­madım” dediği kaydedilir. Hz. Peygamber, dönemin bazı devlet başkanlarına İslâm’a davet mek­tupları gönderdiği sırada (7/628) II. Hüs­rev Pervîz’e de Abdullah b. Huzâfe es-Sehmî ile bir mektup göndermiş, onun el­çiye hakarette bulunarak mektubu yırt­ması üzerine kisrânın mülkünün param­parça olması için beddua etmiştir. Daha sonra II. Pervîz’in isteğiyle San’a Valisi Bâ-zân’ın gönderdiği elçileri güler yüzle kar­şılayan Resûl-i Ekrem onları İslâm’a davet etmiş, bu arada kisrânın o gece oğlu tara­fından öldürüldüğünü haber vermiştir. Elçilerin durumu kendisine anlatmasın­dan sonra haberin doğru olduğunu öğre­nen Bâzân İslâmiyet’i kabul etmiş ve Hz. Peygamber tarafından valilik görevinde bırakılmıştır. Sâsânî kisrâları içerisinde en çok meşhur olan Enûşirvân klasik Arap, Fars ve Türk edebiyatlarına konu olmuş­tur.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski