Kıyâde. Câhîliye döneminde Mekke’de ordu kumandanlığı.
Sözlükte “reislik, önderlik ve kumandanlık” gibi anlamlara gelen kıyâde kelimesi, Câhiliye devrinde Mekke’de ordu kumandanlığını ve kafile başkanlığını ifade etmek için kullanılmıştır. Bütün idarî ve dinî görevlerin Kabe’ye hizmet esasına göre düzenlendiği Mekke’deki vazifelerden biri olan ve zaman içerisinde müstakil bir mahiyet alan kjyâde diğer görevlerde olduğu gibi Kusay b. Kilâb ile başlatılır. İslâmiyet öncesi dönemde kabile toplulukları halinde yaşayan bedevî ve hadarî Araplar’ın şeyh adı verilen kabile reisleri seferde ordu kumandanı, hazarda ise kabile başkanı olmak üzere her iki vazifeyi de üstlenirlerdi. Bir savaş durumu ortaya çıkınca “ukâb” (kartal) adlı kabile sancağı çıkarılır ve herhangi bir kişi bayraktar olarak seçilmezse muhafaza etmekle görevli olan ve bu hususta önceliği bulunan kimse tarafından taşınırdı. Mekke’ye hâkim olunca kıyâde görevini de üstlenen Kusay’dan sonra bu vazife oğlu Abdüddâr’a veraset yoluyla geçti. Hilfü’l-mutayyebîn neticesinde kıyâde görevi Abdümenâf b. Kusayy’a intikal etti. Abdümenâf’tan sonra başkumandanlığı Abdümenâfoğulları’ndan Abdüşems üstlendi. Hz. Peygamber’in dedesi Hâşim’in ikiz kardeşi olan Abdüşems. kardeşiyle birlikte Mekke ve Kabe’ye hâkim olabilmek İçin yaptığı mücadele neticesinde elde ettiği başkumandanlık görevi böylece Abdüşemsoğulları’na geçti. Bundan sonra Mekke’nin fethine kadar Emevîler’in elinde kalan kıyâde görevini sırasıyla Ümeyye b. Abdüşems, Harb b. Ümeyye ve Ebû Süfyân b. Harb üstlendi. Harb b. Ümeyye, Kureyş tarafının I ve II. Ficâr savaşlarında ve II. Ficâr’ın bir safhası olan Yevmü Şemta’da Kureyş ile birlikte Kinâne kabilesinin de başkumandanlığını üzerine almıştı. Ebû Süfyân’ın. Mekke-Medine mücadelesinde [Uhud, Hendek ve Mekke’nin fethi] Mekke’nin hem başkanı hem de kıyâde görevlisi olduğu bilinmektedir. Ebû Süfyân, Bedir Savaşı’nda kervanda bulunduğu için kıyâde vazifesini Utbe b. Rebîa üstlenmiş savaş esnasında ise müşriklerin kumandanlığını Ebû Cehil yerine getirmişti. Mekke’nin fethiyle fiilen sona eren bu görevi, Hz. Peygamber Veda hutbesinde sikâye ve sidâne (hicâbe) dışındaki bütün Câhiliye dönemi görevleriyle birlikte kaldırmıştır.