Mümtehine Suresi Nedir, Kaç Ayet, Kaçıncı Sure, Konusu, Hakkında Bilgi

Mümtehine sûresi. Kur’ân-ı Kerîm’in altmışıncı sûresi.

Medine devrinde Hudeybiye Antlaşma­sı ile Mekke’nin fethi arasındaki dönem­de nazil olmuştur. On üç âyet olup fasılası harfleridir. Adını 10. âyet­te geçen “fe’mtehinûhünne” (onları İm­tihan edin] ibaresinden alır. Bu emir, Hudeybiye Antlaşmasından sonra Mekke’­den kaçarak müslümanlara sığınan mü­min kadınların niyetlerinin anlaşılması amacına yöneliktir. Sûre Mümtehane, İm­tihan ve Meveddet olarak da anılır. Müm-tehine (imtihan eden] şeklindeki adlan­dırma sûrenin kendisini nitelerken Müm­tehane (imtihan edilen kadın] ilgili âyetin indirilmesine sebep olan hanım sahâbîle-re işaret eder. Meveddet (sevgi) adı ise bu kelimenin yer aldığı 1 ve 7. âyetlerle bağ­lantılıdır.

Mümtehine sûresinin temel konusunu Câhiliye devrinde aynı toplumu oluşturan insanlardan müslüman olanların olmayan­larla münasebetleri oluşturur. İki taraf arasındaki bazı gizli dostluklar ilâhî be­yanın müdahalesine zemin hazırlamıştır. Hz. Peygamber seferlerinin hangi cephe­ye yönelik olacağını genellikle gizli tutar­dı. Medine döneminin son yıllarında, da­ha önce Mekkeliler’le yaptığı Hudeybiye Antlaşması’nın İçerdiği şartların Mekke-liler’ce ihlâl edilmesi üzerine Mekke’yi fethetme zamanının yaklaştığını düşünüyor­du. Bu düşüncesini söylediği sınırlı kişi­lerden biri olan Hâtıb b. Ebû Beltea Mek­ke’deki akrabalarının zarar görmemesi için onları haberdar etmeye teşebbüs etmiş, fakat duruma vâkıf olan Resûl-i Ekrem bu haberleşmeyi engellemişti. Sûrenin büyük kısmı bu münasebetle nazil olmuştur.

Sûrenin muhtevasını üç bölüm halinde ele almak mümkündür. Birinci bölümde müslümanlardan, İslâm’a karşı direnen, Allah’ın ve müslümanların düşmanları ha­line gelen, onları dinleri sebebiyle yurtla­rından çıkaran, kendilerini tekrar ele ge­çirdikleri takdirde onları küfre döndürme­ye gayret gösterecek olan Mekke müşrik­lerini dost edinmemeleri ve müslüman toplumun sırlarından onları haberdar et­memeleri istenmektedir. Bu bölümde ya­kın akraba ve aile fertlerine olan sevginin inananları düşmanla iş birliği yapmaya sevketmemesi gerektiği dile getirilmekte ve buna babasının hak dini benimsemesi için büyük gayret sarfeden Hz. İbrahim ile ona iman edenler örnek gösterilmektedir. Bu­nunla birlikte iki toplum arasında iman-küfür mücadelesi zemininde sürdürülen münasebetlerin Mekke’nin fethiyle yeni bir döneme gireceğine dair işaretler görül­mektedir. Nitekim sûrenin yedinci âyetin­de iki düşman toplum arasında Allah’ın dostluk hisleri yaratmasının uzak olmadığı ifade edilmekte, ardından da muslüman­lara karşı düşmanlık beslemeyenlere iyilik yapmanın yasaklanmadığı belirtilmektedir.[âyet 1-9]

Sûrenin ikinci bölümünde, Medine top­lumunun siyasî varlığının kabul edildiği Hu­deybiye Antlaşmasfndan sonra Mekke’­den gelip Medine’ye sığınan ve müslüman oiduğunu söyleyen kadınlarla müslüman-ların nezdinde bulunan veya Mekke’ye ka­çan kâfir kadınlara uygulanacak işlemler yer alır. Bu hususta inanç özgürlüğü esas alındığından müslüman olduğunu söyle­yen hanımların samimiyetleri denendikten sonra Mekke’ye iade edilmemesi, küfrü tercih edenlerin de geri istenmemesi em­redilmiştir.[âyet 10-11]

Sûrenin iki âyetten oluşan üçüncü bö­lümünün Mekke’nin fethi sırasında nazil olduğu kaydedilir. Bu da 7. âyette vaad edilen sevgi ve barış döneminin başlangıcıdır. 1. âyette Resûlullah’a peygamber ve devlet başka­nı olarak biat etmek isteyen yeni müs­lüman olmuş kadınların biat şartlarına yer verilmekte ve Resûl-i Ekrem’den onlar için Allah’tan af dilemesi istenmektedir. Bu şartlar Allah’a ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuğunu dü­şürmek suretiyle öldürmemek, başkasın­dan edinilen çocuğu kendi kocasına nisbet etmemek ve iyi işlerin gerçekleştiril­mesinde Resûlullah’a karşı gelmemekten ibarettir. Sûre, Allah’ın gazap ettiği insan­larla dostluk kurmamaları konusunda mü­minleri tekrar uyaran bir âyetle sona er­mektedir.

Sûrenin faziletiyle ilgili olarak bazı tef­sir kaynaklarında yer alan, “Mümtehine sû­resini okuyan kimse için kıyamet günün­de mümin erkek ve kadınlar şefaatçi olur” mealindeki hadisin [997] sahih olmadığı anlaşılmaktadır.

Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski