Mizah Nedir -Türk Edebiyatında- Özellikleri, Hakkında Bilgi

Daha çok İslâ­miyet öncesi sözlü edebiyat ürünlerinin yer aldığı Dîvânü lugati’t-Türk ile İslâmî değerler üzerine kurulu Kutadgu Bilig’de ve Dede Korkut Kitabı’nda ve bir­çok mizahî unsur vardır. Bilhassa Dede Korkut Kitobı’mn başında, “Kadınlar dört türlüdür” cümlesiyle başlayan kadın tasnif ve tasviriyle Deli Dumrul hikâyesi­nin bu açıdan ayn bir önem taşıdığı söyle­nebilir. İslâmî dönem Türk edebiyatında kavram ve terim olarak günümüzdeki an­layışa yakın mizaha daha çok halk edebi­yatı ile yeni edebiyatın çeşitli türlerinde rastlanmakta, divan nesrinde latife, şii­rinde ise hiciv ve hezlin öne çıktığı görül­mektedir.

Divan Edebiyatı. Mizahî anekdotlar içe­ren en eski eserler olan Risâletü’n-nushiyye ve Ganbnâme gibi kitaplarda mi­zahın “nükte ve latife” karşılığında kulla­nıldığı görülür. Nâbî’nin, “Eyleme hezl ü mizahı pîşe / Düşürür dostlarını endîşe  Dostu etme latîfeyle feda Hakk-ı nân u nemegi etme heba” ve Sünbülzâde Veh­bî’nin, “Hûbdur gerçi letafetle mizah Ol­maya lîk müeddî-i silâh” beyitlerinde mi­zahın aşırıya kaçmayan latife özelliğinde olması tavsiye edilirse de uygulamada bu çizgiden epeyce uzaklaşıldığını söylemek mümkündür. “Mizah-gû, mizah-nüvîs, mizah-perver, mizah-âmîz” gibi terkip­ler de onun hezl ve hicivden ayrı düşünül­düğünü gösterir. Osmanlı döneminde zen­gin bir mizah anlayışı varsa da yazıya ge­çirilen örnekler fazla değildir. Bunda, baş­ka sebepler yanında dinî anlayış gereği vakar ve ciddiyetin şakaya tercih edilme­sinin de payı büyüktür.

Divan edebiyatının şiir ağırlıklı oluşu mizahı da şiir kalıbına dökmüştür. Ancak şairler arasındaki rekabet dolayısıyla mi­zahın şahsî konular etrafındaki hiciv ve hezliyyât ile karışması onun kabalaşma­sına ve nezih örneklerin azalmasına yol açmıştır. Manzum mizahî eserlerin bir kısmında daha çok devrin psikolojik, ah­lâkî ve sosyal yapısına yönelik aksaklıklar konu edilmiştir. Divanlarda yer alan mizahî parçalar ise zarif ifadeleri ve şaşırtıcı ironik kurgularıyla dikkat çeker. Çirkinli­ğinden dolayı dostları arasında “gurâb” (karga) lakabıyla anılan Bâkî’nin Tûtî adlı güzel cariyesinden şikâyet etmesi üzeri­ne cariyenin söylediği, “Bağteten olmuş iken tûtî gurâba hem-nişin /Yine şekvayı gurâb eyler garabet bundadır” beyti bu­na örnek verilebilir. Emri ile Bakî, Taşlıcalı Yahya ile Hayalî, Haşmet ile Koca Râgıb Paşa gibi şairlerin birbirlerine sataşırken daha çok mizahî öğeleri ön plana çıkar­dıkları, rind ile zâhid ve âşık ile rakibi ara­sındaki çekişmeler üzerine kurulu şiirler­de ise hiciv ve hezl yanında mizahî anla­tımlara başvurulduğu görülür: “Zâhid bu bürûdetle eğer dûzaha girsen / Bir lüle duhan yakmağa âteş bulamazsın gibi.

Doğrudan zekâya hitap eden mizah ürünlerinin müstakil kitap, risale, arzu­hal, münazara metni ve şerh şeklinde mensur olanları da vardır. Bazan mizah unsuru içeren fetvalara da rastlanır; me­selâ Ebüssuûd Efendi’nin, “Zeyd ‘Avrat­ların olduğu cennet bana gerekmez dese ne lâzım olur?” sorusuna, “Gerekmezse cehenneme gitsin” cevabını vermesi gibi. Divan edebiyatında bili­nen ilk müstakil mizahî eserler XV. yüzyı­la ait olup bunların en önemlileri sayılan Şeyhî’nin manzum Harnâme’s mesnevi, Molla Lutfî’nin mensur Harnâme’s mü­nazara türündedir. XV. yüzyılın son yılla­rından itibaren XVI. yüzyılda mizah eser­lerinin mizahî takvim [Vahyî’nin meslek erbabını konu alan ra/cuîm’i] letâif [Mahremî’nin Mectnau’l-letâif’i ve Şütürnâme’si] muhâdarât  müstehcen de olabilen-hikâye [Gazâlî Deli Biraderin Dâfıü’l-gu-mûm ve râfıu’l-hümûm’u] mersiye [Meâlî’nin kedisi için yazdığı mersiye! ve mek­tup (Sânî ile Sâî Mustafa Çelebi’nin kar­şılıklı mektupları] gibi çeşitli biçimlerde ve daha geniş bir konu yelpazesinde ka­leme alındığı görülür. XVII. yüzyılda mi­zah hiciv ve hezlin gölgesinde kalmıştır. Türün en seçkin örnekleri Nefi’nin Sihâm-ı Kâza adlı hiciv mecmuasındadır. Nailî Mehmed’in mizahî mektupları derlediği Tuhfe-i Emsal mesnevisi, Müneccimbaşı Derviş Ahmed Dede ile Feyzullah Efendi’nin Letâifnâme’\en ve müellifi bilinmeyen Hikâye-i Mekr-i Zenân bu dönemin diğer önemli eserleridir. XVIII. yüzyılda mizahın çerçevesinin birdenbire daraldığını, konuların âmiyaneleşerek halk tarzı güldürünün ön plana çıktığını ve divan şiirinin XVII. yüzyılda olduğundan daha fazla kaba küfür ve hezliyyâta yenik düştüğünü söylemek mümkündür. An­cak yine de Kânî, Osmanzâde Ahmed Tâib, Osman Sürûrî, Sünbülzâde Vehbî, Bur­salı İsmail Belîğ, Nedîm, Şeyhülislâm İshak, Esad Efendi, Haşmet ve Zarîfî gibi şairler mizaha katkıda bulunmuşlardır. Osmanlı toplumu gibi edebî sanatların da dönüşüm geçirdiği XIX. yüzyılda gele­neksel mizah anlayışını sürdüren şairler­den Keçecizâde İzzet Molla’nin Mihnetkeşân’ı ile Enderunlu Fâzıl’ın Defter-i Aşk ve Şevkengîz”i divan edebiyatının önde gelen son mizah örnekleridir.

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski