Anaksimenes Kimdir, Hayatı, Felsefesi, Hakkında Bilgi

ANAKSİMENES (İÖ 588 – 525)

Eski Anadolulu bilge. Varlık türlerinin ve evrenin “hava” denen ilkeden oluştuğunu ileri sürmüştür. Bilim tarihinde değişim kuramının öncüsü sayılır.

Batı Anadolu’da Miletos (Aydın) kentinde doğdu, Eurystratos’un oğlu ve Anaksimandros’un öğrencisidir. Yaşamı konusunda yeterli bilgi yoktur. Apollodoros, onun Sardes’in (Aydın) Pers Kralı Kiros’un eline geçtiği (İÖ 546) dönemde yaşadığını, savaş olaylarına tanık olduğunu, bir süre sonra, 63. olimpiyatta (İÖ 525) öldüğünü bildirir.

Anaksimenes felsefe tarihinde, Miletos Okulu’ nun geliştirdiği doğa felsefesi akımının üçüncü ve sonuncu bilgesidir. İyonya ağzıyla yazılmış yazılarından pek azı günümüze kalan bu bilgenin düşüncelerini, kendinden sonra gelen yazarların, ondan yaptıkları ufak alıntılardan öğrenebiliyoruz. Bu alıntıların ve onları aktaranların açıklamalarından anlaşıldığına göre, Anaksimenes ışıkla, yıldızlarla ilgilenmiş, birtakım gözlemler yapmış, güneş saatinin kullanılmasında kimi kolaylıklar sağlamıştır. Özellikle gök katlarının yapısı üzerinde durmuş, yeryüzü çevresinde döndüklerini ileri sürmüştür. Yıldızların gezegen ve durağan olmak üzere iki türe ayrıldıklarını, gözlemlere dayanarak, ilk öne süren de Anaksimenes’tir.

Hava: ana ilke

Anaksimenes felsefeye, kendinden önce gelen öteki Anadolulu bilgeler gibi, evrenin ve onu dolduran varlık türlerinin yapısını kuran ilkeyi (arkhe) araştırmakla girmiştir. Ona göre varlık kavramı altında toplanan bütün nesneler bir ilkeden türemiştir. Önsüz-sonsuz olan bu ilke de havadır (aer), Tek oluşturucu, kurucu ilke niteliği taşıyan hava (aer) ruh (pneuma, psykhe) türünde bir nesnedir ve somuttur. İnsana dirilik veren ruh neyse, bütün evreni kuşatan, ona varlık kazandıran hava da odur. Hava, madde olmasına karşılık diridir, devinmede kendi varlığı dışında itici bir güce gereksinme duymaz. Anaksime-nes’in evreni kuşatan, dolduran hava (aer) ile insana dirlik sağlayan ruhu karşılaştırması, felsefe tarihinde “ruh” kavramını kullanan ilk bilge olarak tanınmasına yol açmıştır. Günümüze kalan birkaç yazısı ve onun görüşlerini yorumlayan İlk Çağ kaynakları incelendiğinde, hava anlamına gelen aer ile ruh anlamını içeren pneuma, psykhe gibi sözcükleri eş anlamda kullandığı anlaşılır.

Nesnelerin oluşumunu sağlayan hava belli bir nitelikte kalmaz, sürekli olarak değişir. Bu değişme, yoğunlaşma, gevşeme biçiminde gerçekleşir. Yoğunlaşma sonucu katı nesneler, gevşeme sonucu yumuşak ve boşlukta yayılan, dağılan nesneler oluşur. Ağırlığın nedeni yoğunlaşma, hafifliğin nedeni ise gevşeme ve seyrekleşmedir. Bunun gibi soğuk katılaşmanın, sıcak da gevşemenin doğal sonucudur. Ateşin, esen yellerin, yağmurun nedeni havanın değişik oranlarda gevşeme ve katılaşmasıdır. Su yoğunlaşmış bir hava olduğu gibi kayalar da suyun aşırı oranda sıkışıp katılaşmasından oluşmuştur. Karşıt oluşmaların kaynağı da havanın katılaşma ve gevşemesidir. Varlık türlerini, olayları oluşturan hava sonsuzdur ve sürekli bir devinim içindedir. Bu nedenle “oluş”da süreklidir; evren bu sürekli “oluş” içinde kendi kendini yenilemektedir.

Theophrastos’un, Anaksimenes’le ilgili yazısında anlattığına göre, varlık türlerinin ilkesi olan aer Anaksimandros’un aperionu gibi sonsuzdur, ancak belirsiz değil belirlidir. Tanrılarla tanrısal nesnelerin hepsi de bu ilkeden oluşmuştur. Öteki nesneler ise, havanın sürekli değişip dönüşmesi sonucu ortaya çıkan ikinci aşamadaki varlıklardan türemiştir. Yapısı gereği çok ince olan havayı gözle görme olanağı yoktur. Ancak ondan oluşan soğuk, sıcak,yaş, kuru,yumuşak, katı gibi nitelikler nedeniyle onu görebilir ve kavrayabiliriz.

Varlık türleri

Anaksimenes’in, bütün varlık türlerinin ortaya çıkışında tek ilke olarak havayı almasının yanı sıra düşünce tarihi bakımından önem taşıyan bir başka buluşu da “oluş”la devinimi bağlantılı kılmasıdır. Varlık türlerinin ilkesi sayılan havanın değişerek, dönüşerek “oluş”u gerçekleştirmesi devinimle olanaklıdır.

Yeryüzü, havanın hızla yoğunlaşması sonucu oluşan varlıkların ilkidir. Evren bütünü içinde çok geniş bir yer kaplayan yeryüzü havanın üstünde durmaktadır. Gene havadan oluşan, ancak ateş niteliği taşıyan güneş, ay ve yıldızlar da çok geniş olmaları nedeniyle havanın üstünde durur. Bu gök varlıklarının oluşmasında başlıca etken ve kaynak havanın gevşemesi nedeniyle yeryüzünden yükselen ıslaklıktır. Islaklık belli oranlara göre değişip dönüşerek yeni varlıkların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Yıldızların bulunduğu evren kesiminde topraksı tözlerden oluşmuş nesneler vardır.

Gece ve gündüzün oluşması, güneşin yeryüzünün altından geçmesiyle değil, gözle.görülemeyecek nicelikte bizden uzaklaşmasıyla bağlantılıdır. Güneşten gelen ısı, güneşin yeryüzüne yaklaşmasıyla artar, ondan uzaklaşmasıyla azalır. Yıldızlar yeryüzünden çok uzakta bulunduklarından ısı gönderemez; onların sıcaklıkları duyulamaz. Yıldızlar, çok parlak bir nitelik taşıyan gökyüzüne çivilerle çakılmış gibi görünür. Bu durum onların yeryüzünün altından geçmeksizin çevresinde dönmelerine engel değildir.

Yağmur yağarken doluya dönüşmesinin nedeni, suyun düşerken donmasıdır. Suyun içinde sıkışıp kalan hava karı oluşturur. Hızla yoğunlaşan ışınlar hava üzerine düşünce gökkuşağı ortaya çıkar. Gökkuşağının ön bölümlerinin kızıllaşması da güneş ışınlarının etkisiyle tutuşmaları sonucudur. Onun biraz donuk görünen bölümleri aşırı ıslaklık yüzün-dendir. Geceleyin görünen ay, ara sıra, bir gökkuşağı oluşturur; ancak bu her zaman değil, genellikle dolunay biçimindeyken olur. Ayın ışığı güneşinkin-den az olduğu için aydınlığı da ona göredir.

Depremlerin nedenleri de kuruluk ve yaşlık arasında ortaya çıkan dengesizliktir. Aşırı kurulukla büyük yağmurların yol açtığı aşırı yaşlık arasında ortaya çıkan denge bozukluğu depremi doğurur.

Ay ve güneş tutulmaları, bu gökvarlıkları arasında dolaşan topraksı nesneler yüzündendir. Bu nesnelerin oluşturduğu kalın varlık katı güneşle yeryüzü arasına girerse güneş, ayla yeryüzü arasına kayarsa ay tutulur.

Değişim kuramı

Anaksimenes’in doğa olaylarını, gene doğal nedenlerle açıklaması, bu konuda birtakım gözlehılere dayanarak duyu verilerinden yararlanması felsefe tarihinde ileri bir adım sayılır. Havayı tek kurucu ilke olarak benimsemesine karşılık varlık türlerinin ortaya çıkışında, sürekli değişime geniş yer vermesi onun yeni bir kuram koyucu olarak tanınmasına yol açmıştır. Özellikle “oluş” sorununu “değişim”le bağlantılı kılması kendinden sonra gelen bilgeler üzerinde etkili olmuştur. Anaksimenes, Anaksimandros’taki apeirona karşı çıkmış bu “belirsiz” varlık ilkesini yetersiz bulmuş, Thales’le başlayan doğacı anlayışı yeniden canlandırmıştır. Bu doğacı anlayış, yalnız varlık türlerinin “oluş”u sorununa değil onlarla bağlantılı görülen doğa olaylarının kaynağım bulma kuramına da yeni bir çözüm getirmiştir.

Anaksimenes’in bir varlık ilkesi olarak önerdiği “hava” kavramı, sonraki çağlarda, çok değişik görüşler ileri süren düşünce akımlarının doğmasına yol açmıştır. Bunların ele aldığı sorunlar arasında en yaygını “ruh” kavramıdır. Tektanrıcılığın ortaya çıkışıyla başlayan Orta Çağ ruhu, odak sorun durumuna getirmişti. Somut varlıkları oluşturan toprak, hava, su, ateş gibi dört ilke dışında kalan ruh evrende diriliğin, istencin, düşünmenin, usa bağlı bütün yetilerin kaynağı sayılmıştı. Hıristiyan tanrıbilimi, Platon-Aristoteles felsefelerinden kaynaklanan ruh kavramına Incil’in içeriğine dayanarak yeni bir yorum getirmeye çalışırken, dolaylı olarak, Anaksimenes’ten etkilenmişti. Özellikle Augustinus’un üzerinde durduğu ruh, tanrısal bir nitelik taşımakla birlikte, dirilik veren, düşünme eylemini gerçekleştiren, özdekle bağlantılı olmayan ancak onu yöneten bir varlıktı. Ruh kavramı, sonradan Anselmus, Abaelardus, Albertus Magnus, Bonaventura, Aquino’lu Thomas gibi tanrı-bilimcilerin elinde, gene Platon-Aristoteles felsefelerinden beslenen, yeni bir yorum kazandı. Bu yeni yorumda ruhun, Anaksimenes’in görüşündeki devindirici, yönlendirici içerik taşıyan aer ve pneuma kavramlarına aykırı bir niteliği yoktu.

İslam Orta Çağ’mda, ruh ve hava kavramları bir yandan Platon ve Aristoteles felsefelerinin yorumlarına dayanan İslam felsefesinin, bir yandan da Yeni-Platonculuk’tan beslenen tasavvuf akımının odak sorunları durumuna getirilmişti. Tasavvuf, Tanrı ile evreni birleştirerek, “varlık birliği” sorununu biçimlendirirken su, hava, ateş, toprak gibi dört öğeyi varlık türlerinin kurucu ilkeleri diye anlamış, “dirilik” olayını ruhun bir eylemi diye görmüştü. Tasavvufun anladığı ruh ile hava, dirilikle ilgili sorunların açıklanmasında, eş anlamlıdır. Ruh, bir soluk (hava) niteliğine bürünerek gövdeye girince dirilik, gövdeden ayrılınca ölüm olayı gerçekleşir. Nitekim ruh sözcüğü ile hava (yel) eşkökenlidir. Bu eşkökenlilik, Anaksimenes’in dilinde aer ile pneuma arasındaki eşanlamlılıkla özdeştir. Bu kavram ve yorum benzerlikleri, Anaksimenes’in, çağlar boyunca süren ve değişik görüşlerin doğmasına olanak sağlayan etkisini göstermektedir.

•    KAYNAKLAR : H. Diels ve W. Kranz (der.), Die Fragmente der Vorsokratiker, I (5. bas), 1954; W.K.G. Gutherie, A History of Greek Philosophy, I, 1962; G.S. Kirk ve J.E. Raven, The Presocratic Philosophers, 1957.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski