Anlık Kuramları

Anlık Kuramları

Anlık, felsefe tarihinde süregelen bir sorun olmuş, anlık denen olgunun doğasını açıklayan kuramlar ilginç bir çeşitlilik kazanmıştır. Anlıkla ilgili ilk soru, bu olgunun özdekten bağımsız bir varlık taşıyıp taşımadığıdır. Buna olumsuz yanıt veren görüş Özdekçilik ‘tir. Özdekçilik’e göre, anlık özdeğe indirgenebilir; çünkü onun özdeksel bir doğası vardır. Demokritos ve onu izleyen Epikuros gibi düşünürler arılığı ince bir özdek olarak görmüşlerdir. Modem düşünce Özdekçilik’i, anlığı devinime indirgemeye çalışmış, 20. yy’da ise Davranışçılık ve Özdeşlik savı gibi kuramlar ortaya atılmıştır. Felsefi Davranışçılık’a göre, anlıksal olgular davranış eğilimlerine indirgenebilir. Özdeşlik savına göre ise, anlıksal olgular merkezi sinir sistemindeki fizyolojik olaylarla özdeştir. Davranışçılık Ryle ve Wittgenstein, Özdeşlik ise Davidson ve Srrıart gibi düşünürlerce savunulmuştur.

Anlığın özdekten bağımsız bir varlık taşıdığını kabul eden yaklaşımların başında idealizm gelir. İdealizm’e göre gerçek varlık anlıksaldır ve özdek temelde anlığa indirgenebilir. Platon, Berkeley ve Hegel’de değişik biçimlerde ortaya çıkan İdealizm’den daha yumuşak bir tutum, hem özdeği, hem de anlığı birbirinden bağımsız varlıklar olarak kavrayan İkicilik’tir (Düa-lizm). Anlığın bir töz olarak yorumlanması tin kavramını getirmiştir. Buna karşılık Hume’u izleyenler, anlığı anlıksal olguların bir toplamı olarak görürler. Bu görüşte Tinselcilik’e yer yoktur. İkicilik, tıpkı Özdekçilik ve idealizm gibi eskilere gider. Yeni Çağ’lara Hıristiyanlık yoluyla aktarılmıştır. Descartes, ikicilik ’i modem düşünce içinde en keskin biçimde kuran ilk filozoftur. İkicilik’in çözmesi gereken başlıca sorun, ayn ve bağımsız varlıklar olarak tanımladığı özdek ve anlığın insanda gözlemlenen ilişkileridir. Bağımsız varlık türleri arasında düşünülen bu ilişki nasıl olanak bulurf Descartes, her iki varlığın da insanda karşılıklı etkileşim içinde olabileceğini öne sürmüştür. Malebranche, Geulincx ve Leibniz bunun tutarsız olduğunu düşünerek, karşılıklı ilişki gibi görünenin gerçek bir nedensel ilişki olmadığını, özdeksel ve anlıksal olayların insanda koşut olduğunu savunmuşlardır. Koşutçuluk adı verilen bu görüş, koşutluğu çoğu durumda Tann’ya bağlar. 18. ve 19. yy’da yaygınlık kazanan Gölgeolguculuk (epiphenomenalism) nedensel etkinin, tek yönlü olarak, yalnız özdekten tine doğru gerçekleştiğini savunur. Bu görüş, anlığı özdeğe indirgenmeyen bağımsız bir varlık olarak kabul ettiğinden, özdekçi değil, ikicidir. Gassendi, anlık ulamını, başlıca yetileriyle, büyük ölçüde özdeğe indirgemiş, ancak “ussalöğe” dediği bölümü, Hıristiyanlık doğrultusunda özdekten bağımsız bir varlık olarak kabul etmiştir. Böylece benimsemiş olduğu İkicilik’te bir bağımsız varlık olarak anlığa verilen pay çok küçüktür.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski